"Allah'ın bize akıl verip de ona muhalif din vermesi imkânsızdır."
(Ibn-i Rüşd)
İnsan neden Tanrı'ya inanır? Hayatımızın anlam kazanması için daha yüksek bir şeye duyduğumuz derin özlem mi? Neden hayatın anlamına dair bu özlemi duyuyoruz? Özlem ve soruların cevaplarını dinde bulmamız ilginç değil mi? Tanrı bize varlığın anlamını anlamak için, aklı içsel dürtü olarak araştırmayı verip, böylece bu soruların temeline inmemiz için bu verileri bir teşvik görevi olarak vermiş olamaz mı? Bunun devamın da şu soru akla gelebilir,
"İnsan dini akılla anlayabilir mi? "Yoksa dini Hıristiyan ilahiyatçı Tertullian'nın dediği gibi "Saçma olduğu için inanıyorum" demek mi lazım?" Tertullian (Doğ. MS 160 öl. 240) eski bir erken Hıristiyan ve ilk Latin dini yazarıydı. Kartacalı ilk Hıristiyan ilahiyatçısı, Hristiyanlıkta felsefenin imkansız olduğuna inanıyor ve inancı mantığın üstüne koyuyordu.
Tertullian'ın ifadesi ile din akılla izah edilemez. Günümüze baktığımızda pek çok kişi Tertullianus'la aynı fikirde.
Neden akılla inanç birleştirilemiyor? İman nedir? İmana giden yola nasıl ulaşılır?
Din ile akıl arasında bir bağdaşma var mıdır? Bu makale felsefe ve bilim alanındaki tarihsel ve güncel düşünürlerin kısa bir biyografik özetidir. Kendimizi onların düşünce dünyasına kaptırmaya ve onların bakış açılarını ifade etmeye çalışacağız. Başlamadan önce felsefenin ne anlama geldiğini değinmekte fayda var.
Felsefenin temel alanları mantık ve etiktir. Mantıksal düşünme bilimi ve doğru eylem bilimi olarak tanımlanır. Felsefeyi farklı yorumlayanlar da var.
Duns Scotus (1270-1308)
"İnanmak iyi, bilmek daha iyidir “der.
Duns Scotus Felsefenin makul bir eleştirisine yol açtı: İnsanlar hayattaki amaçları ve hayatlarının anlamı konusunda açıklığa ihtiyaç duyarlar. Felsefe tarafsızlığı ile ve şüpheciliğiyle bunu yapamaz."¹
"Ünlü İslam Filozofu İbn-i Sina felsefeyi şu şekilde tanımlamaktadır: “Felsefe, insanın objelere, tüm hakikatlere vakıf olabileceği kadar vakıf olması, onların sırrına ermeye çalışmasıdır. Filozoflar, insan hayatıyla ilgili her şeyi, akıl merkezli olarak, düşünmekle, felsefeyi, her şeyi araştıran bir alan olarak görmüşlerdir."²
M.Ö. 400’den, Sokrates sonrası filozofların Tanrı anlayışı ile başlayabiliriz. Özellikle son iki bin yılı etkileyen ve bugün de geçerliliğini koruyan bir bilgeden başlayalım.
Aristoteles (doğ. MÖ 384 öl. MÖ 322)
"Tanrı: Evrenin meydana gelmesi için gerekli hareketi sağlayan, kendisi hareketsiz, hareket ettiricidir."
Aristoteles felsefe, mantık, metafizik, etik, politika, biyoloji ve fizik dersleri verdi. Bugün Batı felsefesini ve bilimini etkilemeye devam eden doğa, ahlak, akıl ve mutluluk arayışı hakkında sistematik teoriler geliştirdi. Tanrı ve yaratılış ile ilgili görüşü: "Ona göre evrendeki tüm varlıklar belli bir amaç taşırlar. Bu amacı gerçekleştirmek için çaba harcarlar. Maddenin, form kazanma arzusuna sahip olması, saf form olan Tanrı'ya yönelmesi bu gayeliliğe bağlıdır. En altta, gerçekliği olmayan saf madde, en üstte Tanrı bulunur. Aristoteles'in Tanrı'sı evrenin dışındadır."³ Tanrı aynı zamanda bütün varlıkların gaye nedenidir. Aristoteles'in bu gayeci anlayışı, monoteist dinlerin Tanrı anlayışına en çok yaklaştığı noktadır."
"Aristoteles'in Tanrı bilincinin oluşmasında, görünür evrenden seçtiği Tanrı'yla ilişkili kavramların önemi büyüktür. Ona göre evrendeki her varlık belli bir gaye taşır.
Maddenin, form kazanma arzusuna sahip olması, saf form olan Tanrı'ya yönelmesi bu gayeliliğe bağlıdır. Tanrı'yı ilk Hareket ettirilmemiş hareket ettirici olarak tanımlar."⁴
Filozofların dünyasında Platon (Eflatun) ve Aristoteles iki kampa ayrılır. Aristoteles daha gerçekçidir ve Tanrı'yı bu dünya üzerinden bulmaya çalışır. Platon daha çok mistiktir. Platon'un mistik olarak bilinmesine örnek olarak Idealar kuramı vardır. Mağara alegorisi ile Dialog kitabın da hocası olan Sokratesi konuşturur. Platon'un mağara benzetmesinde mağara, bedenlerimiz tarafından bağlı olduğumuz görünür dünyayı temsil eder.
"Mağaranın dışındaki dünya, ruhun görünmez dünyasını temsil eder, orada ebedi baba güneş, fikir ışığıyla parlar. Mağarada insanlar boyunlarından ve kalçalarından bağlanarak sinema ile dolayısıyla sanal gerçeklikle eğleniyor. Onlar, ruhun gerçek ışığına ve dolayısıyla gerçek gerçekliğe yönlendirilmek için onları özgürleştirmek isteyen filozoflara kızıyorlar.
Çünkü zaten bedene yerleşmiş olan prangalardan kurtulmak acı verici ve çıkış yolu zordur."⁵
Platon'un kimi tasavvuf ekollerinden ve esoterik (Batınî, görülmeyen, anlaşılmayan, gizli bilgi) akımlardan itibar görmesi mistik felsefeye yatkın olduğu içindir. Aristoteles Platon'un öğrencisi olmasına rağmen, hocasın yolunu takip etmeyip, mistik değil daha rasyonel bir Tanrı anlayışına sahipti.
Thomas Aquinas (öl.1274)
"Tanrı tüm varlığın genel nedeni olduğuna göre, varlığın bulunduğu her yerde ilahi varlığın da oraya yakın olması gerekir."
Rönesans'ı (Fransızca "yeniden doğuş" anlamına gelir) başlatan bir ilahiyatçı ve filozofa odaklanalım.
Thomas Aquinas, klasik Aristotelesçi ve Hıristiyan teolojisini uzlaştırmaya yönelik etkili yaklaşımıyla Rönesans'ın habercisiydi. Thomas Aquinas'ın devrimci argümanı kısaca: a) Tanrı düzenli bir doğal dünya yarattı. b) Allah insanın akıl kullanma yeteneğini de yaratmıştır.
Thomas Aquinas, Aristoteles'i Avrupa'ya tanıtan oldu. Özelikle Ibn-i Rüşd (Batı'da Averroes ismi ile tanınır) gibi Endülüslü Müslümanlar tarafından Aristoteles Batı’ya ulaştırması ile Thomas Aquinas Aristoteles'in eserleri ile tanışma fırsatı bulmuştur. Yüksek Orta Çağ felsefesindeki tarihine göre, skolastisizmin (düşünme biçimi ve ispat yöntemi), ana temsilcilerinden biridir.
Temel de Aristoteles'in felsefesini Hıristiyan vahyisi ile birleştirdi.
Thomas'ın argümanları büyük ölçüde Aristoteles'in, yüksek orta çağda yeniden yayılan ve kendisi de ortaçağ Aristotelesçiliğinin kurucusu Albertus Magnus'un öğrencisi olan ve üniversite çalışmalarında ve eserlerinde aktardığı Aristoteles'in fikirlerine dayanmaktadır. Teolojiyle bağlantı kurar. Bu yüzden Aristoteles'in Fiziğindeki "Hareketsiz Hareket Ettiriciyi " Tanrı ile özdeşleştirir. Bununla birlikte, Tanrı doktrininde, yalnızca felsefi düşüncelerle ulaşılamayan vahyin anlamını vurgulamaktadır.
Thomas Aquinas'ın Tanrı kanıtının beş yolu
1. Hareket Kanıtı:
Dünyanın her yerinde bir hareket var. Her hareket, hareket eden bir şeyi gerektirir. Ancak bir dizi hareket ettirici sonsuza geri gidemeyeceğine göre, aksi halde hareketin başlangıcı olmayacaktı, kendisi de hareket etmeyen bir ilk hareket ettiricinin olması gerekir, o da Tanrı'dır.
2. Nedenselliğin Kanıtı:
Her etkinin bir nedeni vardır. Ancak hiçbir şey kendi kendisinin nedeni olmadığına göre (aksi takdirde mantıksal olarak kendisinden önce gelmesi gerekirdi) ve nedenler dizisi sonsuza gidemeyeceğine göre, kendi kendine neden olmayan bir ilk nedenin, yani Tanrı'nın olması gerekir.
3. Beklenmedik Durum Kanıtı:
İçkinlik içinde var olan her şey yaratılışını bir başka varlığa borçludur: Hiçbir şey kendi kendini yaratamaz. Dahası, her içkin şey vazgeçilebilir: zorunlu olarak değil, olumsal olarak var olur.
Yani kendi başına ya da başka bir şey nedeniyle gerekli olan şeyler var. Fakat bir başkasından gerekli olan şeyler dizisi sonsuza gidemeyeceğine göre, kendinde gerekli olan bir ilk şeyin olması gerekir: Tanrı.
4. Mükemmelliğin Derecesi Kanıtı:
Dünyanın her yerinde çeşitli mükemmellik derecelerinde iyilik vardır. Gerilemenin in infinitum (sonsuza kadar, sınırsız) hariç tutulması nedeniyle, iyiliğin ve mükemmelliğin en yüksek derecesi, iyiliğini ve mükemmelliğini başkasına borçlu olmayan, bu nitelikleri kendi içinde sonsuz bir boyuta taşıyan bir varlık olmalıdır. Biz buna sonsuz iyi ve mükemmel varlığa Tanrı diyoruz."
5.Doğadaki Nedenler- Amaçlar Kanıtı:
"Thomas Aquinas'ın Tanrı'nın varlığını kanıtlamaya yönelik beşinci ve son yöntemi, doğadaki nihai nedenlere veya amaçlara dayanan bir argümandır (bkz. Teleoloji). Burada da her şeyin kendi doğal amacı olduğunu varsayan Aristoteles'e gönderme yapıyor. Ancak bazı şeyler (doğal cisimler gibi) zekâdan yoksundur ve kendilerini hedeflerine doğru yönlendiremezler. Bu nedenle akıl sahibi ve bilen bir varlığın onlara rehberlik etmesi gerekir, o da Tanrı'dır."⁶
René Descartes (1596-1650)
"Gerçekte, yalnızca Tanrı mükemmel bilgedir, yani her şeyin mükemmel bilgisine sahiptir."
Descartes erken modern rasyonalizmin kurucusu olarak kabul edilir. Aynı zaman da cebir ve geometriyi birleştiren analitik geometrinin kurucusu. Descartes’in felsefesi aynı zamanda "rasyonalizm" okuluna da atfedilir (Rasyonel Latincedir ve "akıl" anlamına gelir). Descartes’te akıl özellikle önemlidir; çünkü onun bakış açısına göre bilgi ancak aklın yargısının yardımıyla mümkündür.⁷
Şüphecilik: Şüphelenilemeyecek kadar açık ve seçik olarak kabul edilmeyen hiçbir şeyin doğru olduğuna inanmamak. Descartes'e göre:
"Analiz: Zor problemleri adım adım çözün.
İnşaat: Basitten zora doğru ilerleme (tümevarımsal yaklaşım: somuttan soyuta)
Yineleme: Her zaman incelemenin tamamlanıp tamamlanmadığını kontrol edin."
"Günlük anlayışın kişinin kendi üzerine yansımasının gerçekçiliğiyle, dünya bir bilinç olgusu haline gelir.
Benim bilinç aşamamdaki aktör, dünya benim hayal gücümdür, yalnızca ben olduğum sürece var olur."⁸ Descartes buna iç egonun keşfi der. Burada ki Ego bencilik anlamını taşımıyor. Descartes'e göre: “Düşünebilmek için kişinin mutlaka var olması gerektiğini kabul etmesi gerekir. Başlangıçta şüphe edilemeyecek tek gerçeğin bu olduğunu bilmelidir."
Şimdi dikkatimizi rasyonalizmin kurucusuna ve Tanrı ile olan ilişkisine çeviriyoruz.
Descartes, Tanrı'yı en mükemmel varlık olarak tanımlıyor ve varlığı olmayan bir Tanrı düşüncesinin mükemmellik anlamına gelmeyeceğini savunuyor. Descartes'ın bu konuda ne söylediğine bakalım:
"Ve böylece her bilimin kesinliği ve doğruluğunun yalnızca gerçek Tanrı'nın bilgisine bağlı olduğunu açıkça görüyorum; öyle ki, onu tanıyana kadar başka hiçbir şey hakkında hiçbir şey bilmiyordum."⁹
"Çok açık ve net olarak gördüğüm şey doğrudur.”¹⁰
Descartes’e göre Tanrı'nın kanıtları matematiksel kanıtlardan daha güvenilirdir.
“Düşünme önyargılarla aşırı yüklenecek ve fiziksel şeylerin görüntüleri bilincimi tamamen ele geçirecekti. Çünkü bundan daha açık olan ne?
En yüksek varlık ya da Tanrı, yalnızca onunla birliktedir.
Varlık öze aittir.”¹¹
Yani Tanrı'nın varlığı benim için olmalı.
En azından daha önce matematiksel gerçeklerin sahip olduğu aynı derecede kesinliğe sahiptir.”
“İnanıyorum ki [Tanrının kanıtı]
Burada kullanılan geometrik olanlara kesinlik ve delil açısından eşit, hatta daha üstündür ama korkarım ki pek çok kişi bunları duymak istemiyor."¹²
Galileo Galilei (1564 - 1642)
"Bize duyu, akıl ve anlayış veren Tanrı'nın bunları kullanmamızı yasaklamak istediğine inanmıyorum."
1633'te gökbilimci Galileo Galilei, Katolik Kilisesi Engizisyonu tarafından kınandı. "Dünyanın hareket ettiğine ve dünyanın merkezi olmadığına" inandığı için sapkınlıkla suçlanmıştı.
Galileo Galilei, 1633'te Roma'da, dünyanın sabit olmadığı yönündeki ve İncil'e aykırı olduğu iddia edilen açıklamasını yargılanmamak için geri çekmek zorunda kalmıştı.
17. yüzyılın başlarında Hıristiyanların inançları arasında Yaratıcı Tanrı'nın, Dünya'nın güneş sistemimizin merkezi olduğu bir evren yarattığı inancı vardı. Dünya güneşin etrafında dönmüyordu, tam tersi. O zamanlar bu görüşün İncil'den kaynaklanabileceği düşünülüyordu. Ancak gerçekte bu inanç esas olarak antik Yunan bilimi ve felsefesinin etkisinden kaynaklanıyordu ve Aristoteles'in dünya görüşüne karşılık geliyordu.
Araştırması Galileo'yu bilimsel meslektaşı Kopernik'in astronomi teorilerinin doğru olduğu sonucuna götürdü: Dünya güneşin etrafında dönüyor. 1613'te Galileo, Kopernik görüşünün nihai zaferini öngördü ve böylece yaygın olarak kabul edilen bir inanç ile onun meydan okuması arasındaki en ilginç çatışmalardan birini başlattı.¹³
Galileo Tanrıya inanmıyor muydu? Bu genellikle geleneksel inançlara yönelik bir meydan okuma olarak anlaşıldı. Ne de olsa Galileo, Tanrı hakkında genel kabul görmüş bir fikri sorgulama cesaretini göstermişti. Fakat amacı Tanrı'yı sorgulamak değil, yeni araştırmaların geleneksel fikirlerin yanlış olduğunu göstermekti. Doğruyu bulmak için geleneksel fikirlere bağlı kalmamayı savunuyordu.
Isaac Newton (1643-1727)
"Yalnızca yarı yolda düşünen biri Tanrı'ya inanmaz ama doğru düşünen herkes Tanrı'ya inanmalıdır."
Newton, 1687 de Philosophiae Naturalis Principia Mathematica kitabını yazdı. Kitabin da evrensel yerçekimini, yerçekimi yasasıyla tanımladığı ve hareket yasalarını formüle etmişti.
"Isaac Newton’un simyacı yönünün medyada ve yakın zamanda yayımlanmış bazı romanlarda gözler önüne serilmesine rağmen, Newton’un ilahiyatçı kişiliği hâlâ halk tarafından fazla bilinmemektedir. Oysa Newton simya ve bilim alanlarından çok,
İlahiyat alanında yazmıştır. Simya alanında yaklaşık bir milyon kelime yazan Newton, din ve din tarihi ile ilgili üç milyon kelime kaleme almıştır. Daha da önemlisi Newton’un bilim ve simya alanında yazdıklarının da aslında dinîmotivasyonlarla yazılmış olmasıdır. Newton genç papaz Richard Bentley’e 1692 yılında yazdığı mektupta şunları söylüyordu: “Bizim sistemimiz hakkında inceleme yazdığım zaman, insanların Tanrı’ya inancı dikkate almalarını sağlayabilecek prensipleri seçmeye dikkat ettim ve hiçbir şey beni onların bu sebeple kullanılmalarından daha fazla sevindiremez.” Newton’a göre Tanrı hakkında bilgi edinmemizin iki yolu vardı, birincisi kutsal kitaplar, ikincisi de Tanrı’nın diğer eseri olan doğa. “Tanrı eserleri aracılığıyla bilinir” sözü Newton’un bilim felsefesini özetlemektedir. Newton’a göre doğa bilimlerinin arkasındaki en
Önemli amaç Tanrı’yı anlamaktır ve o hem bilimle hem de simyayla bu yüzden uğraşmıştır. Evreni de
Hristiyanlığın bozulmamış halini de Tanrı’nın yarattığına inanan Newton bu ikisinin çelişemeyeceğini düşünüyordu. Dolayısıyla hem bilimin dine, hem de dinin bilime yol gösterdiğine inanıyordu."¹⁴
Tarih bize, ünlü filozofların ve bilim adamlarının, çalışmalarının temel olarak inançlarını aldıklarını gösteriyor. Bunun engizisyon veya kilisenin baskı uyguladığı dönem olduğu iddia edilebilir. Ancak gördüğümüz, örnek verdiğimiz âlimlerin çalışmalarında Tanrı'ya olan inancı bir rehber olarak kullandıklarıdır. Onları Allah'a ulaştıran rehber akıllarıydı.
Buraya kadar Batı Yarımküredeki bilim adamlarının Tanrı ve bilgi hakkındaki argümanlarına baktık. Şimdi dikkatimizi İslam dünyasının âlimlerine çevirelim.
Peygamber vefatından yaklaşık yüz yıl sonra İslam dünyasında Yunanca, Süryanice ve Orta Farsça metinler Arapçaya tercüme edilmiştir.
El-Kindī (ö. 866), el-Fārābī (ö. 950) ve İbn Sīnā (enlem. İbn Sina, ö. 1037) yalnızca Yunan filozoflarının bilgilerinin korunmasına yardımcı olmakla kalmamış, aynı zamanda bazı yeni anlayışlar da eklemiştir. Bu süre zarfında bilime ve felsefeye önemli ölçüde yön veren düşünce okulları ortaya çıktı. Din ve akıl birlikteliğini göstermek için iki düşünce okulunu yakından tanıyalım.
Kelam Kozmolojisi
"Kelam kozmolojik argüman, kökeni orta çağ Müslüman düşünürlerine kadar dayanan, tarih boyunca John Philoponus, el-Kindī, Gaon, el-Gazâli ve Bonaventura tarafından savunulan, evrenin bir ilk nedeni olduğunu göstermeye çalışan ve evrenin ilk nedeninin de Tanrı olduğunu kanıtlamaya çalışan kozmolojik argüman çeşitlerinden biridir. Tanrı'nın kozmolojik kanıtı, evrenin ve var olan her şeyin bir kökeni ve nedeni olması gerektiğini belirtir. Bu sebep Allah'tır. Kelam kozmolojik argümanı ilk olarak el-Kindi formüle etmiştir. Ardından el-Gazali tarafından ''Filozofların Tutarsızlığı'' kitabında, Ibn Rüşd tarafından ''Averroes'' kitabında ve Thomas Aquinas'ın birbirinden farklı çalışmalarında sadeleştirilip, geliştirilmiştir.¹⁴
"Meşşailik ya da Meşşai Okulu, İslam felsefesi içinde doğa felsefesinin etkisinden sonra başlayan rasyonalist felsefe eğiliminin sistemli hale gelmesinden oluşan okul anlaşılır."¹⁵
Iki önemli düşünce ekolünü tanıdıktan sonra, Meşşailik okulun en önemli temsilcilerden El Kindi'nin düşünce dünyasına bakabiliriz.
El Kindi (800-873)
"Gerçeği, hangi kaynaktan gelirse gelsin, önceki nesiller ve yabancı halklar tarafından bize getirilmiş olsa bile, kabul etmekten utanmamalıyız. Gerçeği arayan kişi için gerçeğin kendisinden daha yüksek bir şey yoktur."
El Kindi Felsefe tarihinde çeviri çalışmalarıyla önemli bir yere sahiptir. Aristoteles ve Platon'u Arapçaya çevirerek Müslüman toplumuna kazandırmıştır. Onun "Akıl Üzerine" adlı eseri yüzyıllar boyunca Arap ve Latin entelektüeller tarafından geniş çapta kabul görmüştür. Teolojik tartışmalar da onun kavramlarından etkilenmiştir.
"Kimi batılı oryantalistlere göre "ilk İslam Filozofu" olarak takdim edilmektedir. Kindi ‘den önce İslam düşüncesinde felsefenin izini bulmanın mümkün olmadığını söyleyen bu yazarlar, Yunan düşüncesinin etkisinin Kindi'nin çevirileriyle başladığına bakarak bu kanaate varmaktadırlar."¹⁶
El Kindi'nin Felsefesi
"Felsefe hakikatin bilgisidir. Filozof bir hakikat arayıcısıdır. Nereden gelirse gelsin hakikati benimsememiz ve kabul etmemiz gerekir. Çünkü hakikati arayan için, hakikatin kendisinden daha değerli bir şey yoktur. Çünkü hakikati bilmek rububiyeti (Allah’ın her zaman her yaratılmışa, muhtaç olduğunu vermektir)
Bilmek vahdaniyeti (Allah'ın tek oluşu) bilmektir, fazileti, ona ulaşmanın yollarını ve onun zıtlarından korunmayı bilmektir. Bir olan hakikat Yüce yaratıcıdır."¹⁷
El Kindi'den sonra bir diğer rasyonel felsefe temsilcisi olan Ibn-i Bâcce'nin bilime ve felsefeye katkısını izleyelim.
Ibn-Bâcce (1095-1138)
"Cahillik ve bilgisizlik bütün mutsuzlukların kaynağıdır."
"İbn Bâcce, yaşadığı çağın imkânları ve şartları içerisinde felsefenin hemen hemen bütün alanlarına ilgi duymuş tipik bir Ortaçağ filozofudur. Bu ilgi alanları içerisinde, onun özellikle astronomi ve tabiat felsefesinde birtakım yeni yorumlar getirdiği ve kendinden sonraki filozoflar kanalıyla Hristiyan Batı’da yankılar uyandırdığı anlaşılmaktadır. Birçok araştırma (Ma‘n Ziyâde, s. 102 vd.; Moody, s. 191 vd.), İbn Bâcce’nin hareket ve dinamik alanlarında ileri sürdüğü görüşlerin modern fiziğin kuruluş aşamasında ciddi katkılar sağladığını ortaya koymaktadır."¹⁸
"İspanyol Araplar ve Endülüs-Müslümanlar arasında şu alanlardaki en eski filozoftu: İslami astronomi, İslam felsefesinde mantık, Arap müziği, erken dönem İslam felsefesi, ortaçağ İslam'ında fizik, İslami psikoloji, Arapça Şiir ve Bilim. İslami İspanya'nın ilk Aristotelesçisiydi."¹⁹
İbn Bâcce fikirlerin'den ötürü dinsizlikle itham edildi. Hayatı tehlikelerle geçti. "İbn Ebû Usaybia bir filozof olarak İbn Bâcce’nin avamdan çok çektiğini, hatta birçok defa kendisini öldürme planları yapıldığını kaydetmektedir."( Islam Ansiklopedisi)
Ibni Bacce'de Akıl Ve Mutluluk
"Akıl bütün insani faaliyetlerle özdeştir ve aklın katılmadığı hiçbir etkinlik insani olma özelliği kazanamaz. Tabii bir yetenek olarak bütün İnsanlara verilen aklın, geliştirilip yetkinleştirilmesi insanın kendi çabasına bağlıdır. Bu etkinliği kendi çabasıyla geliştirebilen insan sonuçta tamamen soyut bir varlığa dönüşerek mutluluğu kazanabilir."
Ibn-i Sina (980-1037)
"İlim ve sanat ittifak görmediği ülkeyi terk eder. "
İbn-i Sînâ veya Ebu Ali Sînâ ya da Batı dünyasında bilinen ismiyle Avicenna, 980 yılında bugün Özbekistan’a bağlı Buhara yakınlarında dünyaya gelmişti. İslam'ın Altın Çağı döneminin en önemli bilim insanlarından biridir. Tıp, astronomi, felsefe alanında eserler vermiş olan İbn-i Sina “erken tıbbın babası”, “filozofların prensi” olarak bilinir. ²⁰
"İbn-i Sina, hem metafizik hem de mantık ve etik gibi felsefi sorularla kapsamlı bir şekilde ilgilendi. Zaten Buhara'dayken Aristoteles'le meşguliyetinin bir sonucu olarak ilk felsefi yazılarını yazdı. Aristoteles'in eserleri üzerine yaptığı yorumlar, görüşlerine yönelik yapıcı eleştirileri içeriyordu ve Aristoteles'e ilişkin yeni bir tartışmanın koşullarını yarattı. İbn Sina'nın felsefi öğretileri hem Batılı hem de Müslüman araştırmacılar tarafından hâlâ geçerli kabul edilmektedir."
Ibn-i Sina'da Madde Ve Nedensellik
"Madde ve nedensellik tabiatta var olan her şey nedensellik kanunlarına tâbidir. Bu kanunlar dairevi olarak birbirinin nedeni ve sonucu olarak devam ederler. Dört tür sebep vardır:
1- Maddi sebep; Bu herhangi bir şey alabilme yeteneğidir. Tıpkı yazıyı almaya yetenekli tahta, karyola olmayı yetenekli ağaç ve çoğalmaya gönderisi sayılar gibi.
2- Şekli sebep; Bir şeyin heyetinin bir bölümüdür; şey onunla oluşur ve onunla fiil halinde bulunur. Örneğin ilaç şifanın şeklidir.
3- Fail sebep; Bir başkasına kendisini sağlayamadığı vücudu veren sebeptir.
4- Gâi sebep; Gaye kendisine vücut olmayıp, fakat vücudun onun için olduğu şeydir. Doktor şifa için çalışır; şifanın şekli nefiste tıbbi bir sanattır. İşte bu sanat toprağın iradesine çalışmayı sevk eder ve sonunda şifa meydana çıkar.²¹
İbn-i Sina'nın felsefesinde Allah'ı kendiliğinden var olan zorunlu varlık olarak tarif etmiştir. Hiçbir dış doğaya ve sebebe bağlı olmayan varlıktır. Allah, herhangi bir şeyin varlığını gerektiren zorunlu varlıktır ve varlığının nedeni kendi içindedir.
Ibn- i Rüşd (1126-1198)
"Bir gerçek diğeriyle çelişemez. Aksine felsefe imanla aynı fikirdedir ve ona tanıklık eder."
Ibn-i Rüşd Endülüslü bir filozof, Müslüman âlim, hukukçu. Kadılık yapan bir aileden geliyordu. Kendisi de zamanın da Kurtuba'da kadılık yapmıştı. Aristoteles'in öğretilerini inceledi ve hemen hemen tüm eserlerine yorum yaptı. Bu yüzden Batı onu büyük yorumcu olarak adlandırdı. Batı'da adı Averroes olarak Latinceleştirildi.
"İbn Rüşd, zamanının en önemli âlimlerinden biriydi. Yazılarının çoğu Aristoteles'in yazılarına yapılan yorumlardır. Felsefeyi dini yaşamın gerekli bir yönü olarak gördü."²²
İbn-i Rüşd, mantığı insanların mutlu olmasının tek yolu olarak görüyordu. Aristotelesçi mantık ona duyuların verilerinden gerçeğin bilgisine ulaşma olanağını sağladı. Ona göre mantık, düşüncenin ve hakikatin kanunuydu.
"Görünen âlemle görünmeyen Âlem birbirinden ayrıdır. Her ikisinin de kendi bağlamı içerisinde anlaşılması gerekir. Her ikisinin de kendi bağlama içinde anlaşılması gerekir. Aynı şekilde vahiyle akıl da öyledir. Aslında Vahiy ile akıl uyum halindedir. Bu uyum, ya doğrudan nassın zahirinden anlaşılan mana ile ya da hakikatin birliği ilkesine dayalı olarak yapılan yorum ile gerçekleşir. Hakikat tek olduğuna göre dini söylemle felsefi söylem arasındaki farklılık, yöntem farklılığından başka bir şey değildir. Akıl bürhan (akli delil )yöntemini kullanır, vahiy ise hem akla hem hayale hem de hislere hitap eder."²³
Al Biruni (973-1048)
"Benim bilimle uğraşma sebebim Ali İmran Suresi 191. ayettir.”
(Ali Imran Suresi 191.Ayet : O akıl sahipleri, ayakta dururken, otururken ve yanları üzerine yatarken dâimâ Allah'ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışını tefekkür ederler ve: “Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. Sen bütün eksik sıfatlardan uzaksın. Bizi cehennem azabından koru!” derler.)
Al Biruni ye baktığımızda matematikçi, haritacı, astronom, astrolog, filozof, farmakolog, mineralog, kaşif, tarihçi ve tercümandı.
"Tabiat ilimleriyle uğraşmak Allah'ın kevni ayetlerini anlamak, kainatın yapısından ve düzeninden Allah'a ulaşmak ve böylece onun yüceltmek gayesine yönelik olmalıdır.
Ilimde kat edilen mesafe ne kadar ilerlerse ilerlesin insandaki aczi gidermemekte, ilmin son sınırına kadar gittikten sonra ötesini ilahi ilme havale etmek gerekmektedir.Tabiatı anlamak için sadece tek bir yol yoktur. Gözlem ve deney kadar tefekkür ve akıl yürütmeyle birlikte ilahi vahyin işaretleri de bilgi kaynağıdır.Esasında gözlem ve deneyle kazanılan bilgiler İslami bakış açısının genel çerçevesi içinde bir anlam taşır."²⁴
Alvin Plantinga (d.1932)
"Akıl, ifadeler arasındaki mantıksal ilişkileri tanımamızı veya belirlememizi sağlayan güç veya yetenektir."
"Genel değerlendirmeye göre Amerikalı filozof Alvin Plantinga (*1932), son 50 yılın analitik din felsefesinin merkezi oyuncularından sadece biri değil; Temelde 'Reformcu Epistemoloji' olarak adlandırılan akımın en önemli düşünürüdür ve muhtemelen de 20. ve 21. yüzyılın en etkili (analitik) filozofudur. ²⁵
"Tanrı'nın ontolojik kanıtının onun varyantı iki önermeden yararlanır: Birincisi, bir varlığın (veya en azından herhangi bir şeyin) maksimum boyutta ve dolayısıyla maksimum mükemmellikte var olduğu olası bir dünya vardır. İkinci olarak, bir varlık ancak mümkün olan her dünyada her şeye gücü yeten, her şeye gücü yeten, her şeyi bilen ve her şeyi bilen ise maksimum büyüklüğe sahip olabilir.[4] Bu öncüller göz önüne alındığında, kaçınılmaz olarak, gerçek (bizim) dünyamız da dâhil olmak üzere mümkün olan her dünyada böyle bir varlığın bu özelliklere sahip olması ve dolayısıyla var olması gerektiği sonucu çıkar. Bu varlığa artık Tanrı da denilebilir."²⁶
"Kötülüğün varlığı, Tanrı'nın varlığını ne dışlar ne de olası kılar. Tabii ki deist için acı çekmek ve mutsuzluk hâlâ bir sorun olabilir; ancak sorun, inançlarının mantıksal veya olasılıksal olarak uyumsuz olması değildir. Deist kötülükte dini bir sorun bulabilir; Kendi acısıyla veya bir yakınının acısıyla karşı karşıya kaldığında, Tanrı'ya karşı doğru olduğuna inandığı tutumu sürdürmekte zorlanabilir. Büyük bir kişisel acı veya talihsizlikle karşı karşıya kaldığında, Tanrı'ya isyan etme, yumruğunu O'nun yüzüne vurma ve hatta Tanrı'ya olan inancından tamamen vazgeçme eğilimine girebilir. Ancak bu farklı boyutta bir sorundur. Bunun gibi bir tane
Sorun felsefi aydınlanmayı değil, pastoral bakımı gerektirir. Ancak özgür iradenin savunulması, Tanrı'nın varlığının hem mantıksal hem de olasılıksal olarak kötülüğün varlığıyla uyumlu olduğunu gösterir; Bunu yaparak en önemli felsefi sorun olan kötülük sorununu çözüyor."²⁷
William Lane Craig (d.1949)
"Tanrı zorunlu olarak vardır ve diğer her şeyin var olmasının açıklamasıdır."
William Lane Craig, Amerikalı analitik filozof. Tanrı'nın varlığıyla ilgilenen kelam kozmolojik argüman konulu araştırmalarıyla tanınmıştır. İslam'ın Kelâm öğretisi geleneğinde Tanrı'nın nedensel delilini ele alır. Kozmoloji ve zaman felsefesi üzerine çalışmalar yazdı.²⁸
"Eğer Tanrı yoksa ve ölümsüzlük yoksa o zaman insanların tüm kötülükleri cezasız kalır ve iyi insanların tüm fedakârlıkları ödülsüz kalır. Ama kim böyle bir manzarayla yaşayabilir? İnancından dolayı komünist hapishanelerinde işkence gören Richard Wurmbrand şöyle diyor:
"Eğer insan iyiliğin ödüllendirileceğine veya kötülüğün cezalandırılacağına inanmıyorsa, ateizmin zulmüne inanmak zordur. İnsan olmanın hiçbir nedeni yok. Kendinizi insanların içindeki kötülüğün derinliklerinden koruyamazsınız. Komünist işkenceciler sık sık şöyle diyorlardı: “Tanrı yok, ahiret yok, kötülüğün cezası yok. Ne istersek onu yapabiliriz. Hatta bir işkencecinin şöyle dediğini duydum: "Yüreğimdeki tüm kötülükleri dizginleyebildiğim bu saate kadar yaşadığıma inanmadığım Tanrı'ya şükrediyorum." Bunu inanılmaz bir vahşet ve işkenceyle gerçekleştirdi. Mahkûmlara uyguladı."
Craig'in söyleşi sırasındaki cevapları:
N.Franz :"Tanrının var olduğunu gerçekten bilebilir miyiz?"
W.L.Craig : "Bu “bilgi” ile neyi kastettiğinize bağlıdır. Matematiksel kesinliği kastetmiyorum. Mesela burada, bu odada oturup sohbet ettiğimi “bilmiyorum”. Aynı zamanda kötü bir bilim adamı tarafından bana seninle konuştuğum yanılsamasını vermek için uyarılan kimyasallarla dolu bir fıçıdaki bir beyin de olabilirim. Yani mesele mutlak kesinlik değil, bir şeyin yanlış yerine doğru olduğuna inanmak için daha iyi nedenlerin olup olmadığıdır. Bana göre Tanrı'nın var olma ihtimali, var olmamasından daha olasıdır"
N.Franz: "Hadi bir tez seçelim: Evrenin kökenini açıklamak için neden bir Tanrıya ihtiyaç var? Her halükarda bilim adamlarının büyük patlama teorisi için buna ihtiyacı yok."
W.L.Craig:"Bunun iki şartı vardır: Eğer evrenin bir başlangıcı varsa, onun varlığının da bir nedeni vardır. Evrenin bir başlangıcı vardı. Şöyle ki: Evrenin varlığının bir nedeni vardır. Bu varsayımlara yönelik felsefi ve bilimsel kanıtlar vardır; buradan evrenin aşkın, duyular dışı bir nedeni olduğu sonucu çıkar. Buradan evreni yaratan bu aşkın zeminin teolojik açıdan önemli özellikleri çıkarılabilir. Evrenin mutlak bir başlangıcı olmalı."
N.Franz:"Ateistlerin çoğu bu konuda seninle aynı fikirde ama yine de Tanrı'ya inanmıyorlar."
W.L.Craig:"Evet, örneğin Ekim ayında Münih'te kendisiyle tartışacağım Ansgar Beckermann. Evrenin bir başlangıcı olduğuna dair pek çok şey olduğunu söylüyor. Ancak bunun aşkın bir nedeni olduğu sonucunu paylaşmıyor. Şöyle diyor: Evren birdenbire oradaydı; hiçbir sebep yokken. Bu sihirden daha acıklı bir şey. Bir sihirbaz şapkadan tavşan çıkarırsa en azından sihirbaz oradadır. Ateizm, evrenin hiçbir sebep olmaksızın, yoktan var olduğunu varsayar. Bence bu çok çılgınca."²⁹
Caner Taslaman (1968)
"Sen senin olsan ey çılgın! Kalbinin atışına söz geçiremeyen halinle nasıl yıldızlara ulaşırdı zihnin?"
Türkiye'de bilim, felsefe ve din arasındaki ilişkiye dair argümanlar sunabilen değerli filozoflardan biri. “Üniversite eğitimi sırasında antropoloji, din sıcaklığı, bilgi sıcaklığı gibi alanlarla ilgilendi. Marmara Üniversitesi Felsefe ve Din Bilimleri bölümünde, Big Bang Teorisi'nin felsefe ve teoloji ile bağlantısı üzerine yaptığı teziyle yüksek lisans, Evrim Teorisi'nin felsefe ve teoloji ile bağlantısı üzerine yaptığı teziyle doktor derecesi kazandı. Daha sonra ise Kuantum Teorisi'nin felsefe ve teoloji ile bağlantısı üzerine yazdığı kitapla belgelendi, yine bilim-felsefe-din üçgenindeki çalışmalarıyla profesörlük derecesi aldı."³⁰Caner Taslaman'dan dinin akli delillerini güçlendiren iki örneğe bakalım.
"Akıl delili: Insanlardaki akıl yürütme özelliğinin var olmasının en iyi açıklamasının ezelden beri Akıl sahibi olan Allah'ın bu özelliği vermesi olduğunu ifade eden bir delildir. Allah'ın bu özelliği vermiş olması, diğer verdikleri gibi, insanların ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılayan yani "Rab" olduğunu gösterir. Akıl özelliği, Allah'ın insanlara büyük bir yardımı ve en önemli rızıklarından birisidir, "Nasır" (Yardımcı Olan),"Veli" (Dost) ve "Rezzak"(Rızık Veren) Allah'ın Kur'an'da geçen sıfatlarındandır. Yaratılmış olan kullarına Allah'ın verdiği akıl, bu aklın çok daha üst derecesine Allah'ın sahip olduğunu, yani Allah'ın "Alim" (Bilgisi Çok Yüksek) ve "Allam" (Her Şeyi Bilen) olduğunu temellendirir. İnsanların karşılarına çıkan olaylar karşısında hüküm vermesini sağlayan akıl özelliği, bu özelliğe verenin, her olay karşısında en mükemmel şekilde ve yerli yerince hüküm verdiğini yani "Hâkim" olduğunu da gösterir."³¹
"Kelamın Kozmolojik Delili:
Evrenin her yerinde fiziksel yasaların geçerli olmasından hareketle Allah'ın varlığının temellendiren bir delildir. Bu delil, hem Kindi ve Gazali gibi önemli felsefecilerin sonsuz kavramı ile ilgili akıl yürütmelerinden hem de modern bilimin entropi yasası ve Big Bang teorisi( Büyük Patlama) gibi verilerden hareketle savunulmaktadır. Bu delille Allah'ın "Evvel" olduğu, yani madde ve evren var olmadan önce de var olan ezeli varlık olduğu, yani madde ve evren var olmadan önce de var olazeli varlık olduğu, sürekli var olan ve olacak olan yani "Ahir" ve Ebka olduğu gösterilir. Allah'ın hiçbir varlığa ihtiyaç hissetmeksizin var olduğunu ifade eden "Kayyum" ve "Samet" sıfatları da bu delille temellenmiş olur. Evren ve maddenin yoktan yaratıldığını gösteren bu delil; Allah'ın "Bedi" (Örneksiz yaratan),"Halık" (Oluşturan) "Cail (Yapan) "Fail" (Gerçekleştiren) olduğu gibi yaratmasını ifade eden sıfatlarını da temellendirir."³²
Akıl ve mantığın anlamı ifadelere dayalı akıl yürütmek ise, büyük patlamayı nasıl değerlendirmek lazım? İki özellik arasında neden-sonuç bağlantısı varsa buna nedensellik denir. Modern fiziğin temel kavramlarından biri olan nedensellik,
doğada hiçbir şeyin sebepsiz gerçekleşmediğini, yani her olay (sonuç) için başka bir (neden) bulunduğunu söyler.
Modern Fiziğin gözünden değerlendirelim. Evrenin yaratılışı büyük patlama ile gerçekleşti. Önce hiçbir şey yoktu. Evrenin bir tekillikten, en minimal bir noktadan, inanılmaz derecede yüksek yoğunluklu bir noktadan ortaya çıktığını söylüyor. Evrendeki tüm madde ve enerjiyi içeriyordu.
Büyük Patlama, yaklaşık 13,8 milyar yıl önce madde, uzay ve zamanın varsayılan yaratılışından sonraki evrenin en erken başlangıç aşamasını ifade eder. Modern fiziğin verilerine göre hiç bir sonuç sebepsiz değildir. Evrenin yaratılışı bir sonuç ise birde yoktan var edildiyse bunun bir ilk sebebi olmadı lazım. Enerji yoktan var olamaz, bir etkin güç bulunması gerekir. Işte biz bu sebebe Allah diyoruz.
Bilim, İslam'ın karşıtı değildir. Allah'ın kanunlarını anlamamıza ve inancımızı içselleştirmemize yardımcı olan bir araçtır.
Akıl olmadan ayetleri (ayet delil demektir) okumak imkânsızdır. Caner Taslaman'a göre,"Iman bir zihin halidir. Bu zihin hali, akıl yoluyla elde edilir. İmanı elde edebilmek için öncelikle akıl yoluyla kavramak ve içselleştirmek gerekir." Teolog ve din filozofu olan Paul Tillich (1886-1965), aklı iman için gerekli görmektedir. Ona göre, akıl ve imanın anlamı ve alanı doğru tespit edilirse bu ikisi arasında herhangi bir çatışma söz konusu olmayacaktır.
"Kur’an’da düşünmeye teşvik eden ayet sayısı 700’den fazladır. Aklın önemine Kur’an kadar vurgu yapan başka bir dinsel metin yoktur. Kur’an ayetleri her fırsatta insanların hem Allah’ın vahiyle gönderdiği ayetleri (delilleri) hem de evrende yaratmış olduğu delilleri üzerine akıl yürütülmesini ve derin derin düşünülmesini söyler. Allah’ın indirdiği vahiy ile vahyi anlayıp kavramak üzere insanda yarattığı akıl arasında çatışma söz konusu olamaz."³³
Kur'an da akla vurgu yapan ayetler:
"Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara faydalı şeyler taşıyarak denizde akıp giden gemilerde, Allah’ın gökten indirip de kendisiyle ölümünden sonra yeryüzünü dirilttiği ve üzerinde dolaşan her türlü canlıyı yaydığı yağmurda, gökle yer arasında emre hazır bekleyen rüzgârları ve bulutları farklı yönlerde evirip çevirmesinde aklını kullanan bir topluluk için elbette Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren deliller vardır."
Bakara Suresi 164.Ayet
"Şüphesiz ki, Allah katında canlıların en şerlisi, ilâhî gerçekleri düşünüp anlamayan o sağırlar ve dilsizlerdir."
Enfal Suresi 22. Ayet
"Sonra geceyi ve gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize O verdi. Bütün yıldızlar da O’nun emrine boyun eğmişlerdir. Gerçekten bunda aklını kullanan bir toplum için nice ibretler, dersler vardır."
Nahl Suresi 12.Ayet
"Bu kez Mûsâ: “O, doğunun, batının ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir. Eğer aklınızı çalıştırırsanız anlarsınız” diye cevap verdi."
Şuara Suresi 28.Ayet
"İşte biz insanlar için böyle misâller veriyoruz. Fakat bunlar üzerinde ancak âlimler akıl yorar ve onlardaki gerçek mânaları anlayabilir."
Ankebut Suresi 43.Ayet
Okuduğunuz ayetlere rağmen, bugün hala Islam'ın akıl dini değil nakil dini olduğunu savunan büyük bir kesim var.
Caner Taslaman ve Emre Dorman'ın yazılarında anlattıkları gibi akla bu kadar sık vurgu yapan başka bir dini kitap yoktur. Buna karşılık salât kelimesi 99 defa, akıldan ise 700 defa bahsedilmektedir.
("Salât kelimesi ve türevleri Kur’an’da sözlük (Meselâ bk. Tevbe, 9/103) ve terim (Meselâ bk. Bakara, 2/43, 238; Hûd, 11/114) anlamında doksan dokuz yerde geçer. (M. F. Abdülbâkī, el-Mucem, “ślv” md.)"³⁴ Kur'an da akla bu kadar vurgu yapmasının sebebi imana giden yolun sadece akılla mümkün olduğunu göstermek içindir. Dinde hak ile batılın ayrımı ancak akılla yapılabilir. Akıl devreye girmez ise, sadece imana dayanarak inanırsanız doğdunuz toprakların dinini benimserdiniz. Bu hindu, hıristiyan, budist, yahudi olabilirdi. Iman olması da tartışılır. Çünkü doğdunuz toplumun dayatmasından dolayısı ile dini kabul ederdiniz. Bu yüzden insan neye niye inandığını deliller üzerine bilirse imanı okadar güçlü olur.
"Akıl sahiplerinden başkası gereğince düşünemez.”
Âl-i İmrân Sûresi 7.Ayet
Kaynakça
1Günter Schulte; Felsefede hızlı kurs
2.Vikipedi
3.Selçuk, A. (2010). Metafizik adlı eseri çerçevesinde Aristoteles'in Tanrı anlayışı. Yayınlanmamış yüksek lisans tezi. Uludağ Üniversitesi
4.Vikipedi
5.Platon; Dialoglar
6.Britannica.com
7.helles-köpchen. de; Dünya bir rüya mı?
René Descartes'ın felsefesine bakış
8.Günter Schulte; Felsefede hızlı kurs,
9.Rene Descartes; İlk Felsefe Meditasyonları, V,
10.Rene Descartes; İlk felsefe meditasyonları, III, c. 1-2.
11.Rene Descartes; Meditationes de prima philosophia, V, 12.
12.Rene Descartes; İlk Felsefe Meditasyonları, V,
13.Gutenachrichten.org;Galileo Galilei ve inanç
14.Enis Doko; Dahi ve Dindar: Isaac Newton
15.Vikepedi
16.T.J De Boer; Islam'da Felsefe Tarihi,
Macit Fahri; Islam Felsefesi Tarihi
17. Ihsan Eliaçık; Islam'ın Yenilikçileri 1.Cilt
18.Islam Ansiklopedisi
19.Vikipedi
20.Üsküdar Universität Internet Sitesi
21.Ibn-i Sina; eş-Şifa, 2
22.marokko. com, İbn Rüşd'ün hayatı ve eserleri
23.Ihsan Eliaçık; Islam'ın Yenilikçileri 1.Cilt
24.Ihsan Eliaçık; Islam'ın Yenilikçileri 1.Cilt
25.Vikipedi
26. Alvin Plantinga; God, Freedom and Evil.
27. Alvin Plantinga; God, Freedom and Evil.
28.Vikipedi
29. Isa Internet Sitesi, Söyleşi, Hiçlikten gelen büyük patlama, sihirden daha acınası bir şeydir
30. canertaslaman.com
31. Caner Taslaman; Neden Müslümanım? Islam'a Inancın Delilleri
32.Caner Taslaman; Neden Müslümanım? Islam'a Inancın Delilleri
33. Akşam, Prof.Dr. Caner Taslaman, Yrd. Dr. Emre Dorman, Kur'an kullarını düşünmeye teşvik ediyor
34.Sorularla Islamiyet Internet Sitesi