Sevgili okurlar,
Kelime haznemizin geliştiren iktidarımız mensuplarına ne kadar teşekkür etsek azdır.
Sayın Hazine Bakanımız Nurettin Nebati sayesinde bence Nobel ödülünü hak eden
– en azından aday olsaydı- açıklamasında yer alan ve duyunca herkesin birbirine
baktığı, Sayın Bakanın da doğal olarak metin yazarına pek fena baktığı
açıklamasında yer alan “epistomolojik “ kelimesinin bilgibilim anlamına geldiğini ve
felsefenin etik, mantık ve metafizikle birlikte dört ana dalından biri olduğunu öğrendik.
Hatta cümle içinde kullananımız bile vardır diye düşünüyorum.
İkinci kelimemiz ise hepimizin sansür yasası olarak nitelendiği ve mecliste yapılan
görüşmeler ile yasalaştırılmaya çalışılan Dezenformasyon Yasası.
Dezenformasyon da bilgiyi çarpıtma imiş. Hepsini öğrendik.
Neyse konumuza dönersek;
Sayın İktidarımız yalan ve çarpıtılmış haberlerden o kadar bıkmış ki artık başta haber
siteleri olmak üzere sosyal medya üzerinden yalan ve çarpıtılmış bilgiyi yayanları,
bunu paylaşanları, hakkında paylaşımın doğruluğu konusunda yorum yapanları ve
hatta sosyal medya dili ile kullanırsak bunları “like” larınları bile cezalandırma peşine
düşmüş durumda.
Maalesef “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ suçu üzerinden yapılmaya çalışılan bu
yasal düzenleme, sübjektif değerlendirmelere açıktır. Bu konuda zamana, kişilere ve
koşullara bağlı olarak zaten kuşkular barındıran adalet sisteminin tarafından farklı
yorumlanması muhtemel olan bu düzenlemeyle, yalnızca gazeteciler değil tüm
toplum ciddi bir cezai tehdit ile karşı karşıya bırakılmakla; hatta bu haberleri okuyan
sade vatandaşı bile hapis tehdidi altında kalmaktadır.
Bu bağlamda bu düzenleme ile düzenlemeyi de yapanların inkar edemediği şekilde
"halkı korku, panik ve endişeye sevk etmek ya da kamu barışını bozmak amacıyla
yanıltıcı bilgiyi alenen yayma" şeklinde bir suçu daha yasalara eklemektedir.
Bu konu yasa haline gelirse;
Mesela artık TÜİK tarafından açıklanan veriler dışında veri açıklamak pek mümkün
olmayacaktır.
Zaman zaman Sayıştay’ın yaptığı incelemeler sonucunda bir kısmı hakkında erişim
engeli getirilmesine rağmen kamu kurum ve kuruluşlarında yapılan usulsüz
harcamalardan ihalelere, atamalardan kabul edilemez eksiklik ve yönetim hatalarına
ilişkin bilgilere ulaşmamız mümkün olmayacaktır.

SPK’da dönen rüşvet pazarlıkları ile bunun Cumhurbaşkanlığında bile bazı yetkililer
arasında serbest rekabete bile konu olduğuna dair bilgilerden haberimiz olmayacak.
Prof Dr.Naci Görür İstanbul Depremi konusunda sıkıysa bir uyarı yapsın. Siz de bunu
İstanbul’da yaşayan arkadaşlarınız ile paylaşın bakalım. Aynı koğuşta yatarsanız
sorun yok ama farklı koğuşa verilirseniz zaman geçmez orada.
Zira düzenleme ile yargımız, bu gerçek haberleri gerçekliği şüpheli hale getirerek
özellikle iktidarın ve buradan nemalananların düzenine çomak sokulmasına engel
olabilecek duruma gelecektir.
….
Aslına bakarsanız her şey bir tarafa ülkemizi güllük gülistanlık sanmamız için bir
yandan da faydalı olabilir. Ne dersiniz?

Şimdi de henüz yasalaşmadığı için suç sayılamayan ancak bu yasal var olsaydı suç
sayılabilecek iktidar haberlerine bakalım.
Mesela ne dedi Sayın Cumhurbaşkanımız: Biz göreve geldiğimizde oy kullanmanın
yaşı kaçtı? 30'un altındakiler oy kullanamıyordu. Peki bunu 25'e kim indirdi, 18'e kim
indirdi? 25 yaşa indiren biziz. 18 yaşa indiren de biziz.'' Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen
yaymanın kuyruklusu.
AKP iktidara gelmeden var olan havaalanlarını, üniversiteleri biz açtık demedi mi
mesela.
Rus uçağının düşürülmesinde emri ben verdim- fetö verdi, Mavi Marmara gemisini
destekledim-giderken bana mı sordunuz diyen de Cumhurbaşkanımız değil mi ?
Uzun uzun yazılıp sizi yormamayım ama doğmamış kızının kendisine “ biraz da bize
vakit ayır diye not yazdığını canlı yayında söylediğini hepimiz hatırlıyoruzdur.
Ya da
Mesela ne dedi Nurettin Nebati: Kur korumalı mevduatın hazineye getirdiği yük 21
milyar TL dedi. Aradan 15 gün geçmeden yapılan ek bütçede bu rakamın 60.9 milyar
TL olduğu anlaşıldı. Açıkçası ben endişeye düştüm ve panik oldum.
Ulaştırma bakanımı yap işlet devlet projelerini nasıl övdü.
Yolcu ve araç geçiş garantilerinin sağlandığını, projeleri mükemmel diyerek
televizyonlarda gözümüzün içine baka baka anlattı. Ama verilen araç garantisi ile
tepki almamak için geçiş ücretlerine zam yapılmaması nedeni ile elde edilen gelirin
sözleşmede yazan bedeli karşılayamadığını – hem de açık ara – ve hazineden halen
ilgili firmalara milyarlarca lira ödenmek zorunda kalındığını söyleyemedi.

TÜİK enflasyonu %80 olarak açıklıyor. Sor bakalım vatandaşa öyle mi? Sorarsan
TÜİK’in “ enflasyon daha fazla ama gerçeği açıklarsam halk daha da paniğe kapılıp
endişeye düşebilir “ gibi bir savunmada bulunması mantıksız sayılmaz .
Hadi daha yakın günlerimize gelelim.
İstanbul Kadıköy Fikirtepe’de meydana gelen patlamanın sebebini İstanbul Valiliği
hemen İBB ve İmamoğlu’nun imajını zedelemek için İGDAŞ ve doğalgaz patlaması
diye açıkladı.
İGDAŞ ve İmamoğlu patlamanın olduğu binada doğalgaz olmadığını ve binaya
doğalgaz verilmediğinin açıklayınca Valilik hemen geri adım atarak araştırılıyor dedi.
Son olarak İBB’ye bağlı olarak ambulans hizmeti veren taşorunun aracında kilolarca
uyuşturucu yakalandı. Yine mal bulmuş mağribi gibi İBB ve İmamoğlu’nu karalamaya
çalışanlar anılan taşeron firma ile sözleşmenin AKP zamanında yapıldığını görünce
dut yemiş bülbüle döndüler.
Allahtan bunlar söylendiğinde bu yasa uygulanmaya konmamıştı, yoksa epistomoloji
kelimesi ile zerre kadar alakası olmayan bu açıklamalar nedeni ile dezenformasyona
uğrayıp panik ve endişe haline düşmemiz işten bile değildi. Kamu barışı ona keza.
Son söz şöyle olsun:
Pandeminin getirdiği psikolojik sıkıntıları ve yukarıda bahsettiklerimi bir yana bıraksak
bile resmi olarak bile %80’i geçmiş enflasyon, her taraftan fışkıran yolsuzluk,
öngörüsüz yatırımlar ve heba edilmiş –edilmesi planlanan milli servet, dış politika ve
başta Yunanistan ile yaşanan gerginlik, geçim sıkıntısı EYT, çifte maaşlar, liyakatte
lakaytlık, öğrencilerin yurt sorunu, yurt dışına kaçan başta doktorlar olmak üzere tüm
iyi yetişmiş beyinlerimiz, işsizlik, özellikle büyükşehirlerde olmak üzere asgari
ücretlinin, emeklinin neredeyse yaşama şansının kalmaması ve her ne derseniz
deyin; halk halen korku, panik ve endişeye düşmemiş ise ya da kamu barışını
bozmak adına cılız bir iki olay dışında hala hareketsiz duruyor ve epistomolojik olarak
dezenformasyona uğramamış ise bu yasanın gerekçesi baştan çökmüştür.

Yoksa kimse kimseyi kandırmasın. Yasada geçen panik ve endişe dedikleri kendi
gelecekleri; kamu dedikleri ise bizatihi kendi düzenleridir.