Aslı BARIŞ

Yaşananlar çok acı: Enkaz altında kalanlar, yakınlarını kaybedenler ya da göçük altında yardım almalarını bekleyenler… Depremzedelerin psikolojik hasarı nasıl tamir edilebilir?

Şu anda hiç kimsede psikolojik hasar yok. İnsanlar hayatta kalmaya, yakınlarına ulaşmaya, kurtarmaya çalışıyor. Bütün travmalarla ilgili meseleler eğer ortaya çıkacaksa belli bir süre sonra hastalık olarak ortaya çıkar. Ama travma geçiren insanların yalnızca %33’ü ilerde psikiyatrik bir rahatsızlık geçirir. Bir insanın travmadan sonra psikiyatrik rahatsızlık geliştirmemesi için olması gereken, kişisel ailevi ve sosyal desteğin var olabilmesi. Burada sosyal destek dediğimiz durum devlete düşer.

Sağlık görevlilerimiz, arama kurtarma çalışanları, gönüllüler, gazeteciler… Onlar da sadece bir acıya değil, neredeyse milyonu bulan bir acıya şahit oluyorlar. Sahadaki insanları nasıl bir ruh hali bekler?

İnsanlara yardım ediyor ve ellerinden geleni yapıyor konumunda oldukları için durumları daha farklı… Tabii ki tanık oldukları korkunç, acılı sahnelerden mutlaka etkilenecekler. Ama yardım ediyor konumunda oldukları için travmatize olmadan çıkacaklar. Çünkü başka insanlara yardım ettiklerini, işe yaradıklarını hissedecekler. Alfred Adler şunu söyler: “İnsanın kendisini psikiyatrik rahatsızlıklardan korumasının en önemli yolu başkalarına yardım ediyor olmaktan geçer.” Vicdanı rahat olan insan, travmayı daha rahat atlatır.

Şimdi tartışma programlarında yine olası ‘İstanbul depremi’ senaryosu var. Biraz bencilce gelecek acaba bütün bu anksiyete bize bunun da hatırlatmasını yapıyor olabilir mi?

Bencillik değil, ki tabii yapıyor. İnsan tabii ki kendini düşünür. Ve bu bencillik değildir. Sonuçta uçağa bindiğimizde de ‘çocuğunuza oksijen vermeden önce kendiniz oksijen alınız’ diyor. Önce biz hayatta kalmalıyız. Bunda bir sakınca yok. İstanbul ile ilgili gördüğüm başka bir tehlike var: Kaliforniya için Amerika’da ayrı bir devlettir denir. Hatta başka ülkelerden devletlerden daha büyük bir ekonomisi var. Dünyadaki ekonomisi en güçlü 6. yer sanırım. Türkiye’de de İstanbul ve İstanbul’un çevresi Marmara Bölgesi bütün Türkiye’nin tamamından daha fazla ekonomiye katkı sağlayan, paranın ve başka materyallerin üretildiği bölge. Türkiye’nin hangi bölgesinde ne olursa olsun öyle ya da böyle Marmara Bölgesi özellikle İstanbul ayakta kalmış ise bu er ya da geç Türkiye’nin diğer bölgelerinin toparlanması için kaynak üretir. Ama İstanbul’da bir deprem olduğunda Türkiye’nin geri kalanı İstanbul’a hiçbir şey yapamaz. O zaman gerçekten bir batış ile karşı karşıya kalırız.

Ekrem İmamoğlu'nun davası 31 Mayıs 2024'e ertelendi Ekrem İmamoğlu'nun davası 31 Mayıs 2024'e ertelendi

Depremi daha önce bu büyük ölçekte yaşamayan kuşak var, 2000 yılı ve sonrası... Onları nasıl bir süreç bekliyor? Bir deprem fobisi yerleşir mi içlerine?

Bir kısmına yerleşecek. Bir süre bazıları bir fobi geliştirecek. Çok büyük bir kısım geliştirmeyecek. Çok önemli bir kısımda deprem bölgesinde, deprem kuşağında olduklarını tekrar hatırlayacaklarını kendi şehirlerinde de benzer bir olayın kendilerini bekliyor olduğunu biliyor olacaklar. Ama bu konuda hiçbir şey yapılmadığı için de çok büyük ihtimalle ya kendilerini çaresizlik içerisinde hissedecekler ya da bir şekilde beyin kendini korumak için bunun hiç de önemli bir şey olmadığını, kendi başlarına bu olayın bu kadar çok gelmeyeceğini düşünerek böyle bir kaçış mekanizması yaşayacak. Çünkü insan öleceğini bilen ama öleceğine inanmayan bir canlı. O yüzden de depremin olacağını bilip bu depremin kendi başına gelmeyeceğini düşünerek yaşar. Yoksa hiçbirimiz gece evde rahat uyuyamazdık. İnsanlar “bir şey olmaz” diye yaşıyor. Bu şekilde yaşamayı tercih eden milyonların olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Herhangi bir bilinçlenme olacağını düşünmüyorum. 1999 depreminden sonra bilinçlenmediysek eğer şimdi neden bilinçlenelim ki? Bir bedel ödeyeceğimizi bilirsek bir şeyler yaparız. İnsanın bunu umursamaması, anlık istekleri ve o anki keyfi için geleceği yönelik sıkıntılı bir şey yapabilecek durumda olmaması kadar normal bir şey yoktur. O yüzden devlet diye bir şey var.

Çocukların ruh haline gelelim… Çocuklarımıza deprem eğitimi tabii ki vermeliyiz. Ama deprem haberlerini izletmek, onları travmatize eder mi?

Çocukların mümkün olduğu kadar bu haberleri duymalarını engellemek lazım. Burada 8 yaşından daha küçük onlardan bahsediyorum. Çocuk doğal olarak egosantriktir. Depremin ne olduğunu bilmediği için yaşamadığından dolayı depremin ne yaptığını insanları ne hale getirdiğini bilemez. Kendini güvensiz bir dünyada hisseder. Anne babaların çocuklarını koruyamadıkları bir dünya çocuklar için çok güvensiz bir yerdir. Bu hissiyata sahip olmalarını engellemek için de böylesine tekinsiz emniyette olmadıkları bir dünya da yaşadıkları duygusunu düşüncesini 5 – 6 yaşında geliştirmemesi gerekir. İleride başlarına bir şey geldiğinde kendilerine güvenerek bunlarla mücadele edebilsinler. O yüzden evde televizyon seyredip radyo dinlerken o çocuklarında kendi yanlarında oturup onlarla birlikte televizyona bakmıyor olmaları lazım. Bu kadar basit.

Şimdi hepimiz seferber olduk. Böyle bir felaket bizi yeniden birbirimize kenetler mi ruh hali olarak ne dersiniz?

Herkes bireysel mental bir tatminini yaşıyor olacak. Ondan sonra da unutulacak. Türkiye her zamanki gibi bir Ortadoğu ülkesi olarak hayatına kaldığı yerden devam edecek. Pandemiden ders çıkardık mı? İnsanların kendileri ve hayat üzerine düşünüp buradan bir ders çıkarıp başka türlü bir hayat süreceklerini düşünmek gerçekten çok büyük bir naifliktir.

Editör: Haber Merkezi