Sevgili Okurlar
Evet. Gündemden çıkmış bir konu bir türlü elim varıp yazamadı. Ama yazmadan
duramadım.
Çünkü toplumsal infiale neden olan her olaydan sonra gündeme gelen İDAM
cezasının yeniden uygulanmaya konulması konusunu siyasilerin olmasa da toplumun
gözünden düşürmek gerekiyor.
Eşini veya sevgilisini mi öldürdü. İdam. Küçük çocuğa tecavüz edip öldürdü mü,
İdam. Ormanı mı yaktı, İdam. Ya da aklıma gelmeyen ne olay varsa .
Öyle bir hale geldik ki ne yazık ki suç ne olursa olsun; suçun mağduru olunca hemen
darağacını kuruyoruz.
Ortaçağa dönmeyi ne de çok isteyenimiz varmış, hayret.
Bunu söyleyenlerin söylerken iki gram mantık ile düşündüklerini hiçbir şekilde kabul
etmek mümkün değil, ama bunu söylemelerindeki cüret insanı şaşırtmıyor değil.
Elbette ki insanda bu tepkiyi doğuran nedenleri sosyolojik ve hukuki veriler ile uzun
uzadıya tartışmak mümkün.
Ama bu tepkinin neden oluştuğunu en kısa şekilde özetlemek gerekirse şunu
söyleyebiliriz.
İnsanın adalet duygusuna olan inancını kaybetmesi ve verilen cezanın kamu
vicdanını tatmin edecek şekilde uygulanmaması yanında, suçluyu ıslah edecek
ve/veya topluma yeniden kazandıracak uygulamalardan tamamen vazgeçilmesidir.
Düşünün; bir kodaman suç işleyince değil ceza almak ve yargılanmak; siyaset etkisi
ile kıskaca alınmış savcılar tarafından hakkında dava bile açılamıyorsa ya da
açılacak davada alacağı cezanın niteliğinde, suçlu yararına yasal düzenleme
yapılıyorsa adalete inanç nasıl korunabilir ki?
Cezaların İnfazı Hakkındaki Kanun gereği gibi uygulanmıyorsa….
23 yıl ceza alıyorsunuz ve daha cezayı aldığınız anda yatacağınız hapis süresinin 14
yıl olduğu belli.
Halbuki Ceza İnfaz Kanunu; bu sürenin 14 yıl olması için cezanın infazı ve
mahkumun durumu ile ilgili sıkı inceleme ve denetimler getirmekle birlikte bu
düzenlemeleri göz ardı ederek neredeyse her mahkuma herkese aynı tarifeyi
uygulamak ve iyi mahkum ile kötü mahkum arasında adaletsizlik yaratmak daha
ceza tayin edilirken bile kamu vicdanının yaralamaktan başka işe yaramıyor.

Neyse konumuza dönersek.
İdam çığırtkanlığı yapanlar, asılan bir insanı görmemiş olmak bir yana, ölüm
hakkında da hiçbir şey bilmiyorlar.
Hata özellikle hatalı idamlar konusunda toplumda açılmış yaralardan hiç ders
almamışlar.
Türk demokrasi tarihinin en büyük yarası olan Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve
Fatin Rüştü Zorlu hakkında düşünülenler ortada iken.
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan yine içimizde yara değil mi?
17 yaşında çocukların yaşları büyütülerek idam edilmesi hiçbir vicdanı sızlatmıyor
mu?
Bir grup idamı haklı bulup diğerine haksız diyen ve insanlıktan nasibini almamış
olanların dikkate almasak bile kanunen adam öldürmek gibi bir başka saçmalığı
savunanlara ne demeli?
Dün Abdullah Öcalan’ın idam edilmeli edilmemeli tartışması arasında meydanda
birbirlerine ip atanların, bu gün aynı safta birbirlerine toz kondurmamalarını başka bir
saçmalık değil mi?
En ilginci; muhalefet partilerine “getirsinler idamı imzalayalım” diyen bir parti
başkanına, partisinin iktidarda olan ittifakın içinde yer aldığını hatırlatacak bir akıllı
adam yok mu?
“Asmalayım da besleyelim mi “ diyen adamı yargıladıktan sonra ne oldu da o adamla
aynı düşünülmeye başlandı?
Ya da idam cezası olan ülkelerde sırf idam var diye suç oranının azaldığına dair
ellerinde veri var mı?
Ben söyleyeyim. Yok.
Bu tartışma havanda su dövmek ama yine de konuşulması ilkellik.
Diyorum ya ; ölüm hakkında hiçbir fikirleri yok.
Eskiden sadece ülkemizde değil; nerede ise idam cezası uygulayan tüm ülkedeki
hakimler arasında bir gelenek vardı. İdam cezası verdikleri suçlu hakkındaki kararı
imzaladıkları kalemi bir daha idam kararı vermemek ve idam kararını imzalamış bir
kalemi bir daha kullanmamak için sembolik olarak kırarlardı.
Şimdi de şunu soralım. Hakim olsanız İdam cezasını siz verebilir misiniz?
Sizin vermeye cesaret edemeyeceğiniz bir kararı başkasından vermesini nasıl
isteyebiliriz?

İdam cezası veren aklı başında hakimlere böyle bir karar verdikten sonra neler
yaşadınız? Yüzleri hiç gözünüzün önüne gelmedi mi, diye sordunuz mu?
…..
İdam cezasını geri getirip uygulatmak isteyenler kararı kendileri vermeyecekse idam
demeleri kolay.
Yine bir önek verelim. Televizyonlarda haber olan bu haberin birçok örneğine zaman
zaman sizlerde rastlamışsınızdır. Nitekim en son ABD’li aktivist ve insan hakları
savunucusu Malcolm X’i öldürmekle suçlanan şahsın 20 yıl sonra masum olduğu
anlaşıldı. Bunca sene boşuna hapis yatmasının elbette ki kendisini yargılayanlar
karşısında bir tazminatı olacaktır. Ama bu şahıs idam edilse idi, geri getirilebilecek
miydi?
Geçin idam ve bundan geri dönmenin mümkün olmadığını ;elimizi vicdanımıza koyup
şunu diyebiliyor muyuz?.
"Bir masum bir tek gün haksız yatacağına, bin suçlu aramızda dolaşsın.."
Bir menkıbe ile bitirelim. Gerçi Mevlana’nın da şiirlerine konu ettiği bu menkıbe,
yeniden doğuşa dairdir ama, idamı savunanların da ders alması gereken bazı şeyler
anlatır.
Çok eskiden tanrılarına kurban vererek kendilerine anlatılan cennete gitmeyi uman
bir rahip bir keçiyi kurban etmek üzere hazırlarken – hikaye bu ya – keçi gülmeye
başlamış.
Keçinin güldüğünü gören rahip şaşkınlık içinde keçiye neden güldüğünü sormuş.
Keçi:
- Bugün öleceğim ama yakında çok daha iyi bir hayata uyanacağım. Onun için
mutluluktan gülüyorum.
deyince rahip de verilen cevabı komik ve saçma bularak keçi ile dalga
geçercesine gülmeye başlamış ve bıçağını bilemeye devam etmiş.
Tam keçiyi kurban edecek bir de bakmış ki keçi bu kez ağlıyor.
- Şimdi niye ağlıyorsun? diye sormuş şaşkınlıkla bu kez keçiye.
Keçi cevaplamış :
- Bu kez senin için ağlıyorum. Zira bir önceki hayatımda ben de senin gibi
tanrılara keçi kurban eden bir rahiptim.
Sonuç olarak idam ve ölüm hakkında hiçbir şey bilmeyip, hararetle, sırf halka şirin
görünmek için idam naraları atanlar, bir sonraki hayatlarının keçileridir.
Bana göre bu gidişle hep öyle kalacaklardır.