İlişkilerde ‘Benci miyiz’, ‘Bizci mi?’

İlişki kelimesinin kökleri bağ kurmaktan, bağlantı kurmaktan gelmektedir.

Doğar doğmaz ilk bağlantımız doğum yaptıranlar ile başlıyor. Ailemize, ülkemize işleniyor, kayıt altına alınıyoruz. Daha sonra farklı kalabalıklara karışıyoruz. Onların davranışlarında kendimizi ‘Var’ etmeye başlıyoruz. İlişkilerimizde var oluyoruz, ilişkilerimizde yok oluyoruz.

İlişkilerimizde aldığımız tepkilerin kendimize dair inançlarımızın oluşmasında katkısı tartışılmaz. İnançlarımızın da değerlerimizin oluşmasında etkisi oldukça yüksektir. Değerlerimiz bize yol gösteren, seçimlerimizi etkileyen kalıplarımız oluyor. Değerlerimiz ile paralel ilişkiler yaşadığımızda kendimizi iyi hissediyoruz, değerlerimiz ile örtüşmeyen ilişkiler kurduğumuzda huzursuz, saldırgan olabiliyoruz.

Kaç kişi inançları, değerleri hakkında düşündüler ve çalışma yaptılar? Çalıştığım kişilerin çoğu bu soruma, toplumsal değerler ve dini inançlardan bahsederek cevaplar verdiler. Kişinin kendi hakkındaki inançlarını ve tutunduğu değerlerini bilmesi, kendini tanıması, davranışlarını ve seçimlerini kendine açıklayabilmesi için temel parametrelerdendir.

İnançlar ve değerler dışında ilişkilerimize yön veren birçok faktör vardır; iletişim kurma becerilerimiz, 0-36 ayda ailelerimiz ile ilk kurduğumuz ilişkilerde oluşan bağlanma yöntemlerimiz, kişisel özelliklerimiz, psikolojik yapımız, sosyoekonomik durumumuz gibi daha birçok başlıkla bu listeyi uzatabilirim.

Bu yazımda karşı cins ile kurduğumuz özel ilişkilerden bahsetmek istedim.

Genelde ihtiyaç ve zorunluluk yoksa coşku ile başlanıyor. Kimyasal salgıların etkisi ile gelen cazibeli cümleler “Seninle gözlerimi kapatmak istiyorum, sensiz bir hayat düşünemiyorum, hayatımda gördüğüm en güzel/yakışıklı insansın”, insanın içini ısıtan cümleler o anda ne kadar rahat dile geliyor değil mi?

Uzun telefon konuşmaları, sosyal mahallelerde takipler, paylaşımların altındaki yorumları, beğenileri saatlerce izlemeler, arkadaşlar ile tanışmalar, tanıştırmalar... Her iki birey de artık yavaş yavaş birbirinin alanına sızmaya başlamıştır. Sınırlar aşılmaya hatta bazen de tamamen kalkmaya başlamıştır. Geçmişler abartılarak, bazen de çarpıtılarak anlatılmaya başlanmıştır. Zamanımızı ne de güzel tüketiyoruz. Sanki kampanya varmış, mevcut süremize ek süre verilmiş gibi!

Bir ilişkiye başlarken ‘Benim değerlerim ile onun değerleri hizalanabiliyor mu? Farklılıklar ikimizin de hoşgörü sınırlarını rahatsız ediyor mu? Bunlardan dolayı ileride sorun yaşar mıyız? İkimiz de birbirimizin sınırlarını görüp saygı duyuyor muyuz? Ortak nelerimiz var? Ve bu ortak noktalar bizi mutlu eder mi? Yoksa birbirimizin negatif yönlerini mi köpürtürüz?’ sorularını kendimize soruyor muyuz?

Bu sorulara cevapları birlikte arayabilmek, objektif, yargısız, olgun bakış açısıyla sonuçlar çıkarabilmek, ilişkinin iki kişi ile başladığını gösterir. Yani ‘Bizci’ bir yaklaşımı işaret eder. Bu da keyifli, paylaşımcı, geliştiren, birlikte çoğaltan bir ilişki değil midir?

Bunların farkına varılmadan, hatta bazen de sırf duygusal, maddi ihtiyaçlar nedeniyle kurulan ilişkiler vardır. Başlangıçta yine güzel sözler söylenir, ortak noktalar zorla da olsa oluşturulmaya çalışılır. Her iki taraf da karşı tarafın değişmesi için çabalayıp bir de egoları çarpıştırırsa o ilişkide ‘Benci’ temeller atılmaya başlar. Karşı tarafı değiştirmeye, dönüştürmeye eğilim varsa, “Ben onu değiştiririm, yolda değişir” düşüncesi de devreye alınır.

Stres, gerilim ve yavaş yavaş birlikte azalan bir ilişki gelişir. Eğer çiftlerde bağlanma farklılıkları veya bağlanmanın getirdiği problemler de varsa o artık ilişki olmaktan çıkar birbirini illet etmeye dönüşür.

Nedir bağlanma problemleri? Psikolojideki tanımıyla ‘Bağlanma kuramı’ nedir? Bireyin hayatı boyunca kuracağı tüm ilişkilerde önemli rol oynar. İlişkilerin ‘Benci mi? Bizci mi?’ olacağı bireyin doğumdan sonra ilk yaşadığı ilişkilerdeki bağlanma modelleri ile yakından ilişkilidir.

Bağlanma Kuramı; John Bowlby ve Mary Ainsworth’un ortak gerçekleştirdiği bilimsel çalışmadır. John Bowlby’e göre bağlanmanın çocuk açısından yaşamsal bir değeri vardır. Yaşama dair inançlarımızın gelişmesinin ilk temeli burada başlar.

İşte psikolojide nam-ı diğer bağlanma kuramının özeti. Doğduğumuz andan itibaren annemiz veya bizi yetiştirenler ile kurduğumuz ilk ilişkilerimiz o kadar önemli ki! Neden bebek bekleyen her aileye anlatılmaz? Sadece bebek bekleyenlere değil, herkese anlatılmalı, herkes bilmeli. Bilinse ilişkiler bu kadar acıtıcı olmaz, ilişkilerde yaşadığımız olumsuz hisler bizi bu kadar esir alıp tazeliğini korumaz, uzun vadeli olumsuz etkilemez. “O öyleymiş” der, karşı tarafın davranışlarını kendi üstümüze alınmadan çeker gideriz.

Kurama devam edelim. 0-36 aylık dönemde, ihtiyaçlarımız ve isteklerimiz karşısında bize gösterilen davranış şekillerini alıp kopyalıyoruz. Bebek içinden konuşuyor, henüz konuşma programı devreye girmemiş “Hey karnım acıktı, neredesiniz? Çok geciktiler, ağlamalıyım, yine gelen yok, çok sonra biri geldi, sadece doyurdu, gözyaşlarımı sevmedi bile, dokunmadı. Belli ki beni takmıyorlar”. Hop direkt şema oluştu, bilinçdışına (bilinçaltı) yerleşti. Bebekler, doğduğu andan itibaren, hatta anne karnındayken dünyayı hissetmeye başlamakla birlikte kendilerini ve başkalarını ayırt etmeye başlarlar. Artık duyu organları ile aldıkları her kayıt o an kullanılmasa bile beyinde birikim alanlarına doğru yetişkinlikte kullanılmak üzere depolanır. Ben değerli miyim? Seviliyor muyum? İsteniyor muyum? Yeterli miyim? Yoksa ihtiyaçlarımı hep başkaları mı karşılıyor? Hey başkaları! Güvenilir misiniz? Ulaşılabilir misiniz? Beni istiyor musunuz? Bu soruların kendince oluşturduğu cevapları o andaki hisleriyle veri tabanına yazılmaya başlar. Yetişkinlikte kurulacak ilişkilere farkında olmadan yansımaya hazırlanır.

Bebekken fiziksel ihtiyaçları karşılanmış, duygusal ihtiyaçları karşılanmamış biri yetişkin olduğunda, ”Mademki dünya böyle ben de tek kişilik oynarım.” der. Tüm ilişkilerinde bunun yansıması vardır. Psikoloji alanı buna ‘kaçınmacı bağlanma’ der. Mesajınıza geç döner veya dönmez. Sevdiğini, bağlandığını fark ettiğinde kaçar. Umursamaz tavırları sizi deli eder. Zannedersiniz ki sadece size öyle. Durun, durun herkese öyle o. Ömrünüzü ziyan etmeyin. Önce, sadece bu davranışının size karşı olmadığını anlayın. Böyle modellerle nasıl bir ilişki devam ettirmek istersiniz? Bu şekilde bağlandığını dikkate alarak bakın. Özellikle biz kadınlar, değişecek veya değiştiririm düşünceleriyle büyütüldük. İlkönce kabullenelim ki ürün bu. Model bu. Issız adam filminde bu konu gayet net anlatılmıştır.

Bilimin ‘bağlanma’ dediği sıfır-üç yaş arası ilişki kurma ve insan hayatına yansımaları sadece kaçınma değil. Bir de sürekli üst üste mesajlar atıp, her zaman, “Neredesin aşkım? Buradayım aşkım.” hareketlerimiz vardır. Bu modeller ise isteklerinin olmayacağı, ulaşmayacağı kaygısı ile hızlı bir şekilde taleplerini oldurmaya çalışırlar, istedikleri anda karşıdakine ulaşmak için dumanlaşma dahil her yöntemi denerler. O da bebeklikte kaygılı bağlanma yaşamıştır.

Bir de ihtiyaçları yeterince ve zamanında karşılanmamış, aynı zamanda şiddete maruz kalmış bebeklerimiz var; onlar psikopatlığa giden yollara dahi bulaşabilirler.

Son olarak da güvenli bağlanan bebeklerimiz; sakin ve huzurludur. İstediklerini, istemediklerini gayet net anlatırlar. İlişkileri güven temellidir. Yapışkan değildirler. Gitmesi, kalması gereken alanları kendileri belirlerler. Çok çok azlar. Rastlarsanız arkadaş edinin, dost edinin; uygunsa, uygunsanız sevgili edinin, eş edinin.

Sevgiyle, Sağlıkla…

Türkan Ersoy

Psikoloji Uzmanı

Yönetici koçu ve mentor