Ben hangisine itibar edeceğim? O kadar kardeşlik ve barış narası atan var ki çevremde. Konusu gayet güzel ama söyleyenlerin ortak noktası farklı farklı. Herkes ağacı kendine göre yontuyor; ancak her biri eksik. Kimi “Vatan’ım” diyemiyor, kimi “Atatürk’üm” diyemiyor, kimi de “Bunun adı terör” diyemiyor.

      Barış ağza alınıp da laf olsun diye söylenecek bir sözcük olmamalı. Barış, savaş’ın karşılığı ve ağırlığı olan bir  değerdir. Barış’ı ağzına alan birisi; çevre tarafından kabul gören bir kişiliğe, karaktere ve maziye sahip olmalı. Barışın dili, yüzü, bedeni bir olmalı. Barış ve kardeşlik; kıçı başı ayrı oynayanların elinde oyuncak olmamalı.

       Gerçekten, huzur ve güvenli bir yaşam ortamı isteyenlerin dilleri değil, yürekleri çatal olmalı.

       Ben, sürekli demokrasi deyip de, bir türlü demokrasi ile ülkeyi yönetemeyenleri bir yana bırakıyorum. Ben, insanımızın iç, dış, kuşak, kardeş…İşte adı her neyse çatışmaları bir yana bırakarak yaşayabilmesi için kullanacağı ortak dile bakarım. Dili kirleten, yürekleri kirletir, huzuru kirletir, duyguları kirletir velhasıl bütün toplumu kirletir.

       Kuşları takip edip uçaklar yapıp uçuyoruz, balıkları takip edip yüzüyoruz da; neden dilimize doladığımız barış ve kardeşlikle yaşamayı beceremiyoruz? İşte bu sorunun cevabı: Ehli olmayan ve psikopat kişilikli bedenlerin, eline verilen yetkiler, diline verilen emirler yüzünden. Dünyayı sadece koltuk ve banknot olarak görenler yüzünden. Hak hukuk tanımayan ve “Ben seçilenlerdenim” diyen kör zihniyetler yüzünden. Kendine uşaklığı, maşalığı meslek edinen mesnetsizlerin yüzünden.

       Hepimiz, ağlayan göze mendil, güzel nağmeye alkış, dik duruşa bakış,  kilimlere nakış, memleketi kaplayan birer karış olabilmeliyiz. Yaşıyorsak bu anakarada, kardeş olmayı becerebilmeliyiz.

       Yüreği çatal olana yakın, dili çatal olana uzak durmalıyız vesselam.