Sevgili Okurlar

Satranç oynamayı bilenler bilirler. Bu oyun uzun vadeli düşünmeyi ve birden fazla hamleyi planlamayı gerektiren ve hatta rakibin hamlelerini de tahmin edip bu hamlelere de strateji geliştirmeyi zorunlu kılan zekaya dayalı bir oyundur. Riski sevmez, her hamlenin rasyonel ve işe yaramasını sağlayan düşünsel bir sisteme dayanır. Bu oyunla alabileceğiniz tek risk taşınızı rakibinizin daha önemli bir taşını almaya yönelik olarak kendi taşınızı feda etmek olabilir ki bu riskin de oyuncuya getirisi yüksektir. Bu oyunu hemen hemen hep iyi olanlar kazanır. Kumar değildir ama kendisine güvenen bu oyunu getiri aracına çevirebilir.

Kralların oyunu olarak bilinen briç de yine stratejik bir oyun olup ortağınız ile oyun kurallarına dayalı iyi bir iletişim kurmayı, birlikte en fazla kaç el alacağınızı anlamayı ve rakibinizin hareketlerine göre hangi kartların kimde olduğunu tahmin etmeyi gerektirir. Ayrıca bu da yetmez, kartlar oynanmaya başladıktan sonra kartları iyi takip edip ortağınla sahip olduğun eli en efektif biçimde kullanıp maksimum ölçüde el almayı ya da en azından oyunun kuruluşunda belirttiğiniz sayıda el almayı sağlamanız şarttır. Bu oyunun esas özelliği ortağınız alabileceğiniz maksimum eli belirttikten sonra bu sayıda eli almaktır.  Az sayıda el söyleyip çok el almak oyun kuralları içerisinde size yüksek bir getiri sağlamaz. Dağıtılan kartların dağılım şekli şansa dayalı olsa da oynanış şekli her zaman oyuncunun yeteneğine bağlıdır. Bu oyunda alabileceğiniz risk çok puan almak için bazen alabileceğiniz el sayısını fazla söylemek olabilir ki bunu yapamadığınızdaki  kaybınız; yaptığınızda alacağınız puanın yanında çok da önem taşımaz. Kazananlar çoğu zaman iyilerdir.  Bu oyun da kumar değildir. İyi bir ortağınız varsa satrançta olduğu gibi kendine güvenen  biri iseniz bu oyundan da getiri sağlayabilirsiniz. 

Tavla da zeka ve öngörüye dayalı olmakla birlikte oyunu genel olarak atacağınız zar belirler. Yani yapacağınız hamlelerin size getirisi sizden sonra rakibinizin atacağı zara biraz daha öte gidersek rakibinizden sonra atacağınız ikinci zara bağlıdır ve zarın ne geleceği  tamamen şansa dayalıdır. Deyim yerinde ise bileği kuvvetli olanın kazanma şansı yüksektir. İyi olmak her zaman kazandırmaz. Bileğine güvenen oyunu kumara çevirebilir.

Poker açık bir kumar oyunudur. Şans faktörü yüksektir. Ama bazen kart değişim sayısı pot  artırım miktarı ve şekli çok önemlidir. Ayrıca rakibinizin elini, tavırlarından doğru anlayıp, kendi elinizin durumunu belli etmeyecek fiziksel ve psikolojik tavır geliştirmeyi gerekli kılar.  Buna rağmen çok iyi bir elle hiçbir şey kazanamamak mümkün iken çok kötü bir elle oyundan büyük getiri elde edebilme şansınız vardır.

Rulet, tamamen şansa dayalı hiçbir yetenek gerektirmeyen ancak alacağınız riske göre çok kazanmanızı sağlayan; ama öte yandan da çok kaybedebileceğiniz bir şans oyunudur. Kimi zaman yavaş yavaş kaybedersiniz kimi zaman ise bir oyunda tüm kazancınızı. Risk büyüktür . Fazla risk almayayım derseniz ona göre de kazancınız azalır. Riski büyüttüğünüzde genel kural şudur. Kasa daima kazanır. Oyuncunun oyunda kazanma şansı yüzde oranları ile ölçülür. Bildiğin kumardır.

Neyse, gelelim bunları  neden yazdım.

Malum gündemimiz;  hükümetimizin kur garantili TL. mevduat hesaplarına devlet garantisi vermesi şeklinde geliştirdiği modelin sonuçları üzerindeki tartışmalar.

Hükümetin kur garantili mevduat faizi üzerinden yaptığı hamlenin tutar yolu, bizzat kendi görüşünde olan ekonomistlerce, kurun alınan kararlar ile birkaç saatte düştüğü ve burada kalacağı, dolayısı ile kurun bu seviyede kalması ile kur garantili mevduat hesabı nedeni ile hazine yük gelmeyeceği şeklinde  açıklandı.

Temelde dediklerinin gerçekleşmesi halinde hazineye yük gelmeyeceğini söylemek mümkün ama böyle bir şey olabilmesinin ekonomik, sosyolojik ve psikolojik şartlarının oluşmadığını görmek gerekiyor.

Kurun aşağıya düşmesinin hükümetçe alınan kararlar olması yanında bu kararların ne kadar doğru olduğunu ortaya çıkması için devlet bankaları tarafından satılan ve söylentiye göre 6.9 milyar doların da etkili olduğu söylentilerini  de dikkate almak gerekir ki buna rağmen kurun bundan sonra mevduat faizinden fazla artmayacağını söylemek mümkün gibi görünmüyor.

Bir kere ülkenin ekonomik durumu, kurun biraz yukarıya doğru çıkması halinde dövize müdahale edebileceği alan kalmamış olduğunu gösteriyor.  Hatta bu aşama çoktan geçildi.

Ayrıca kurun aşırı yükselmesi nedeni ile artan maliyetlere dayalı olarak  hemen hemen tüm tüketim mallarına yapılan zamların, bu kur üzerinden ithalat yapan ithalatçıların artan maliyetleri nedeni bir süre daha geriye alınması da beklenmiyor. Hoş daha sonra mevcut kurdan ithalat yapılsa bile üreticilerin bunu ürettikleri malların fiyatlarından daha sonra da  indireceklerini beklediğimiz de yok.

Yani özetle ekonomik veriler kurun bu seviyede kalmasını ve/veya tutulabileceğini gösteren neredeyse hiçbir imkana sahip değil.

Ülkemizin insanının genel duygusal yapısı ve kararlarındaki tutarlılık incelendiğinde sosyolojik olarak da kurun bu seviyede kalabileceğini söyleyemiyoruz.

Zira hükümet kararları sonrası döviz büfelerinde oluşan kuyrukların tamamının daha fazla kaybetmemek için dövizini bozduranlardan oluştuğunu kabul edemeyiz. Zira gelen bilgiler, bu düşüşü döviz alım fırsatı olarak değerlendirip kendinden bir önceki müşterinin sattığı döviz almaya gelenlerden oluştuğu yönünde.  Hatta daha da önemlisi bazı orta ölçek ticaret erbaplarının piyasadan ( bankalardan değil) milyon dolarlar civarında döviz alımı yaptıkları da söyleniyor.

Son olarak insanımızın senelerdir döviz üzerinden birikim yapma alışkanlığı dahilinde farklı bir tasarruf şekline yönelmesini beklemek çok kolay değil.  Yıllardır yapılan çağrılara rağmen birikimini – döviz ya da altın her neyse – banka ya da yatırımcı kuruluşlarda değerlendirmek yerine ısrarla yastık altında tutan insanımıza “ haydi dövizini bozdur, TL olarak bankaya yatır” demek hiç inandırıcı gelmeyecektir.

Üstelik banka yatırımını bile %90 oranında 3 aydan kısa vadeli olarak yapan yatırımcının parasını, en az üç ay süre ile bağlamasının gerekmesi de vatandaşa itici gelebilir.

Özellikle kurların Dolar için 18 TLnin Euro için 20 TL.nin üzerine çıkana kadar seyirci kalan ve ısrarlar faizi artırımını “nasa aykırı” diyerek reddeden  Sayın Cumhurbaşkanımızın; hükümetin son hamlesi ile dövize yatırım yapan vatandaşımızı  ve iş insanını birden açığa düşürmesi nedeni ile oluşan güven kaybını yerine koyması da çok büyük bir handikap olarak karşımıza çıkıyor.

Özetle söylemek gerekirse hükümetçe alınan kararların yeterli ve düşünülen seviyede cevap bulmasını beklememiz pek olası görülmüyor.

Tüm bunları bir tarafa bırakın:

Bugün için bankada ya da yastık altında bulunan dövizin  kur garantili mevduat hesabına çevrilmesi ve 3 aylık süreçte dolar üzerinden yapılan hesaplamaya göre kurun yaklaşık 50 kuruştan fazla artması halinde maalesef hazineye ve dolayısı ile vatandaşa kur farkını ödeme yükümlülüğü düşecek.

Soru şu: 3 aylık süre içinde dolar kuru en fazla 50 kuruş mu artar?

Bu soruya vereceğiniz cevaba göre şimdide kendinize şunu sorunuz; hükümetimiz satranç mı oynuyor, briç mi oynuyor, zar mı atıyor, poker suratı mı takındı yoksa bütün parasını rulet masasına ki tek bir numaraya mı koydu?

Bana kalırsa aradaki farkı para basarak ödeyeceğiz ki bu da enflasyon demek.

Hazineden hem yüksek yüksek faiz ödeyen hem de üstüne üstlük hiper enflasyon yaratan bu uygulama ile tarihe geçmek kaçınılmaz gibi görünüyor.

Yanılmak umuduyla.