Kırk yiğidiyle Çin sarayını basan komutan,
Türk ölür, asla köle olmaz.
Kürşad, MS 600 yılında Doğu Göktürk'ün hükümdarı Çuluk Kağan'ın oğludur. Yaptıklarıyla Türk milletinin tarihine damgasını vuran Kürşad'ın asıl adı Şu Tigin'di. Kürşad ismi kendisine amcası Kara Kağan tarafından verilmiştir. Eski Türkçede "Kür" ok ve "Şad" , birinin bir bölgeyi yönetmesi için gönderilmesi anlamına geliyordu.
Babası gibi zeki ve cesur olan Kürşad, adına yakışır şekilde Türk milletinin Çin esaretine karşı ayaklanmasında lider oldu. Bunun için 40 kişilik bir grupla binlerce Çinli askere karşı savaştı. Onlar herkese ; Türklerin hiçbir zaman esir kalmayacağını, bunu kontrol etmenin mümkün olmadığını, Türklerin özgürlükleri olmadan yaşamaktansa ölmeyi tercih ettiklerini kanıtladılar.
Doğu Türk Kağanlığı, Çuluk Kağan dönemine kadar Çinlilerden yeterince etkilenerek adeta bir Çin kolonisi haline gelmiştir. Öyle ki yöneticileri Çinli prenseslerle evlendi ve Çin prensesleri yanlarında birçok casus getirdi.
Çuluk Kağan, Çin'in bu sinsi planlarından haberdardı ve bu nedenle Çin ile ilişkilerine sınır koydu. Uygulanan politika sonucunda devlet önceki dönemlere göre en parlak dönemini yaşıyordu. Bu durumdan memnun olmayan Çin, Doğu Türk Kağanlığı'nda iç huzursuzluğu kışkırtmaya çalıştı. İç karışıklıklarla birlikte artan entrika ve komplolar, Kürşat'ın babası Çulluk Kağan'ın Çinli üvey annesi tarafından zehirlenip öldürülmesine neden oldu.
Çulluk Kağan'ın ölümünden sonra kardeşi Kara Kağan hükümdar oldu. Kardeşinin açtığı yolu takip etmeye çalışan Kara Kağan, Çinlilerle savaşlar yaparak asimile olmayı reddetti. Kara Kağan 629 yılında Çinlilere karşı yapılan savaşta yenildi.
Kara Kağan 100.000 Türk ile birlikte Çinliler tarafından ele geçirildi. Esir alınan Türkler, Çinlilerin kendilerine verdiği görevleri yerine getirmek zorunda kaldılar. Türkleri asimile etmek için ellerinden geleni yapan Çinliler, Göktürk soylularını imparatorluk ordusuna ücretli subay olarak atadılar. Kürşad da bu subaylar arasındaydı.
Esir hayatını hiçbir zaman kabul etmeyen Kürşad, yıllarca özgür kalacağı günü bekledi. Esaret zincirini kırmak için güçlerini toplayan Kürşad, esaretinin onuncu yılında planlarını hayata geçirdi. İmparator Tai Tsung'un bazı günler Türk kıyafetleriyle ve korumasız dolaştığını öğrenen Kürşad, imparatoru kaçırmayı düşündü.
Daha sonra imparatoru Ötüken'e getirecekler ve karşılığında Çinliler adına Türk askerlerini gönderecekler.
Tutukluların serbest bırakılmasını istidiler. Kürşad, planını anlatmak için 40 kişilik bir devrimci grup oluşturdu. Planı uygulamayı kabul eden gruba, ayaklanma başarılı olursa kendisinin kağan olmayacağını söyledi. Çünkü bu planı kendi çıkarı için yaptığını düşünmelerini istemiyordu.
O gece çok yağmur yağdı. Bu nedenle İmparator Tai Tsung saraydan ayrılmadı. Kürşat ve 40 adamı, planlarının duyulmasından korktukları için bir an önce harekete geçmeleri gerektiğini düşündüler. Hemen harekete geçtiler ve Çin sarayına saldırdılar. Yüzlerce Çinli askerle birlikte kahramanca savaşan yiğitlerimiz kayıplar vererek 10 kişiye kadar düşmüşlerdi.
Bu nedenle saraydan Ötüken yönüne doğru uzaklaşmaya başlayan Kürşad ve yandaşları Vey Nehri'ne ulaştı. Şiddetli yağışlar Vey Nehri üzerindeki köprülerin sular altında kalmasına neden oldu. Karşı tarafa geçemediklerini gören Kürşad, köyüne döndü.
Mücadeleye devam edeceklerini söyledi.
Halen binlerce askerimizle savaşan yiğitlerimiz birbiri ardına şehit oldu. “Kürşad öldü ama atından düşmedi. Ölmüştü ama yenilmedi..."
Kürşad ve 40 askerinin isyanı İmparator Tai Tsung'u dehşete düşürdü. Bu isyanın devam etmesinden korkan imparator, esir Türkleri serbest bırakarak anayurtlarına geri gönderdi. Evet Kürşat ölmüş olabilir ama uğruna öldüğü davanın başarıya ulaşmasını sağladı.
Türk'ün adını tarihi belgelere cesur, kahraman ve yiğit sözcükleriyle birlikte yazdırdı. Onlar bu milleti ve hiçbir milletin özgürlüklerini esir alamayacağını ispatlamıştır. Ölüme koşmaktan korkmayacaklarını göstermişlerdir.