Sevgili Okurlar,

Gerek bayram tatili ve gerekse kitap çalışmalarım nedeni ile uzun bir süre yazmaya ara vermek zorunda kaldım. Bu nedenle de kafamda yazmayı düşündüğüm konular kısmen de olsa güncelliğini yitirdi.

Ancak yine bu arada gelen bilgiler konunun bence başka ayakları da olduğunu gösterdi.

Dünya, halen devam eden ve nasıl sonuçlanacağını bilmediği Ukrayna Rusya krizi ile top yekun farklı bir döneme girdi.

Daha önce de yazdığım gibi başta ABD olmak üzere, Avrupa’nın birbirlerine karşı uyguladıkları ya da mecburiyetten uygulayamadıkları ekonomik yaptırımlar nedeni ile pandeminin getirdiği sıkıntılardan daha fazlasını yaşamaya başladı.

Hatta esamesi okunmayan ülkeler dahi kendisinden çok uzakta yaşanan bu krize karşı tedbir geliştiriyorlar.

Şöyle diyelim. Özellikle başta Almanya olmak üzere, dünyanın en büyük enerji ve gıda tedarikçilerinden olan Rusya’ya uygulanan yaptırımlar ve Rusya tarafından getirilen karşı yaptırımlar sonunda taraflar, ciddi bir ekonomik sabır testi ile karşı karşıya kaldılar.

Bunun doğal sonucu olarak da hepsi daha önce alışık olmadıkları şekilde sallanıyorlar.

Avrupa’da enflasyonun %5-8 aralığında dolaşması, bu ülkeler açısından çok etkileyici.

Hhatta şöyle söylesek çok abartmış sayılmayız diye düşünüyorum.

Bizim kuşak ekonomik olarak etkilense bile, 2000 yılı ve öncesi yıllarından yüksek enflasyon olgusuna alışkın olmakla birlikte, Avrupalı, %5-8 arasındaki enflasyondan psikolojik olarak bizden daha fazla etkilenmiş durumda.

Konuyu değiştirelim.

Dünyanın en borçlu ülkesi ABD.dir. Ancak bu borç içerisinde dahi güçlü bir ekonomi gibi görünmeleri, para birimlerinin uluslararası para birimi olarak kullanılması nedeni ile rağbet görmesinden kaynaklanmaktadır.

Nerede ise tüm dünya ülkeleri döviz rezervlerinin USD ile yapmaktadır. Hatta bir söylentidir ki USD.’nin sırf bu gücü nedeni ile ABD, basması gerekenden çok para basabilmekte ve yine bazı söylentilere göre aynı seri numarasına sahip paralar tedavülde bulunmaktadır.

Bu nedenle ABD, aslında kırılgan olması gereken ekonomisini güçlü tutmak için özellikle savaş olmak üzere bir çok kriz yaratmak zorundadır ve bunların kendisine olan getirisi ile güçlü kalmaya çalışmaktadır.

Rusya Ukrayna krizinde ise bu kez tercihini kriz üzerine konumlandırmıştır ki bunu da NATO adı altında Avrupalı üye ülkeleri kendi yanına çekmek suretiyle gerçekleştirmek istemektedir.

Ne yazık ki Avrupalı ülkeler de buna direnememektedir.

Avrupalı NATO üyesi ülkeler, daha önce Doğu Bloğuna dahil ülkelerin NATO’ya dahil edilmesi de dahil olmak üzere Rusya’yı kaşıyacak şekilde Ukrayna’nın NATO üyesi yapılmasını hiç istememekle birlikte ABD’nin bu konudaki ısrarlarına dayanamadılar.

Kaldı ki ABD’nin de başta Fransa ve Almanya’nın başı çektiği üzere, NATO’dan ayrı bir Avrupa ordusu kurulmasını konusundaki fikirleri de karşılıksız bırakması pek olası değil.

Hemen belirtelim. Türkiye’nin Rusya Ukrayna krizinde takındığı tavır doğru olmakla birlikte ne yazık ki aslında Rusya’ya muhtaç olan Avrupalı ülkeleri yanına alamadığı için önemli bir ilerleme kaydedememektedir.

Oysa Avrupa, NATO ya da daha doğru bir ifade ile ABD güdümünde dışında kalarak kendi ekonomilerinin de bu krizden etkilenmesinin önüne geçmek için ekonomik yaptırımlar ile Rusya’yı cezalandırmak yerine, baştan itibaren Türkiye’nin aldığı pozisyona uygun bir tavır alsalardı, bugün yaşananların bir çoğunun gerçekleşmeyeceği söylenebilirdi.

Ama yapmadılar ya da yapamadılar. ABD kendisini güçlendiremediği için diğer ülkeleri ekonomik anlamda güçsüzleştirerek güçlü kalmaya çalışıyor.

ABD ve Avrupa böyle iken Asya’ya ve özellikle Çin’e bakmamız da gerekir.

Haberlerden takip etmişsinizdir. Çin, dünya üzerinde limandan yapılan ihracata her beş konteynerden birinin yüklendiği Şangay limanını salgın nedeni ile kapattı ve bu liman halen kapalı.

Dünya’da pandeminin etkileri iyice azalırken ve bu nedenle geniş bir açılma yaşanırken, Çin’in, pandeminin zirvede olduğu zamanda bile almadığı böyle bir önlemi alması, bence üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur.

Gerçekten Çin, ihracatının temeli olan Şangay limanını tamamen kapatmakla kendi ayağına mı sıkıyor. Yoksa dünyada yaşanan bu krizi lehine mi çeviriyor.

Hep örnek verilir ya; Çincede kriz, ayrıca fırsat anlamına da gelmektedir.

Sanırım Çin ekonomik güçlülüğüne ( abartı payı yüksek olmakla birlikte döviz rezervlerinin ABD’den bile fazla olduğu söylenir ) dayanarak yokluk yaratmak suretiyle diğer ülkeleri psikolojik olarak - Şangay’da yaşayan haklın bu tedbirlere verdiği tepkiyi de gözeterek söylersek - kendisinin yıprandığından daha fazla yıpratmaya çalışıyor.

Bunun böyle olup olmadığını ve sonuçlarını daha sonra göreceğiz.

Japonya ve her ne kadar halkı fakir olsa da güçlü bir ekonomiye sahip Hindistan’ın sessizliği de üzerinde düşünülmesi ve izlenmesi gereken bir konu.

Yazının başlığına dönersek,

Özellikle Avrupa, ABD ve NATO’nun baskısını kırıp Rusya Ukrayna krizinin çözümünde barışçıl ve diyalog temeline dayalı bir model geliştirmediği sürece ekonomik olarak bu süreçten büyük yıpranmalara uğramadan çıkamaz.

Bunu görmek için NATO kafa olmamak gerekiyor.

Kaldı ki dünya ve ekonomisi sadece Avrupa ve ABD’den ibaret değil.

Gün geçtikçe ve Rusya Ukrayna krizinin çözümünde barışçıl olarak aktif bir rol oynamadığı takdirde Avrupa; ekonomik üstünlüğünü, zaten ayak sesleri duyulmaya başlayan başta Çin ve Hindistan olmak üzere Asya’ya teslim etmek zorunda kalacak.

ABD’bu süreci en az zararla kapatıp Avrupa’nın boşaltmak zorunda kaldığı alanı doldurmak peşinde.


 


 

,