Belki çok iddialı olacak ama, dünyadaki son elli yılın en riskli, en iddialı seçimlerine hazırlanıyoruz.

Uygulamalarıyla ülke ekonomisini durma noktasına getiren iktidar, seçim yaklaştıkça, seçim tartışmaları yoğunlaştıkça gündelik yaşamımızı daha çok etkilemeye başladı. Her sabah yeni bir yalan, yeni bir hileye uyanıyoruz. 

Son yıllarda demokrasi, insan hakları, ekonomi ve özgürlükler bakımında üçüncü dünya ülkelerinin de gerisine düşen iktidar en büyük serveti olan yalanlarla ülkeyi bir uçuruma sürüklemiş durumda. 

Özellikle Kürt karşıtlığı üzerinde uzlaştığı cihatçı ve paramiliter güçlere harcadığı milyarlarca dolar, yoksul Türkiye halklarının cebinden çıktı. Ülke ekonomisi adı konulmamış bir savaş için adeta iflasın eşiğine getirildi. 

Neo İttihatçı anlayışın ülkeyi felakete götürdüğünü gören farklı görüşteki bir çok parti bu gidişata dur demek için bir araya geldi. 
Ne var ki, planlı olarak HDP’yi şeytanlaştırarak kriminalize edip saha dışına itme çabaları işe yaradı. 
İktidar emrindeki yüzlerce TV kanalı, binlerce gazeteci(!) ve sosyal medyaya saldırı talimatı verilen kanatlı Pitbullarla (Ebabil kuşları) teşhir, tehdit, şantaj ve tecrit yöntemiyle yıldırmaya çalıştılar. 
Ancak siyaseti hayatları pahasına öğrenen Kürtleri kandırmak, yıldırmak pek mümkün olmadı. 
Emek ve demokrasi bloku üçüncü yol olarak ortaya çıkarak bütün planlarını bozdu. 

Peki Altılı masa muhalefet rolünü yeterince oynuyor mu, yoksa manipülasyonlarla enerjilerini mi tüketiyorlar?
Bunlara cevap aradım.  
Geçen hafta İstanbul Esenyurta AKP ve CHP’nin sivil toplum örgütleriyle yaptığı toplantılarını izledim.

Özellikle Kılıçdaroğlu’nun İstanbul Esenyurta gençlerle buluşması anlamlıydı.
Ne var ki, gençlik buluşması belediye organize ettiği için, belediye gençlerle Kılıçdaroğlu arasına görünmez bir duvar örerek kendini ön plana çıkardı. 
Özellikle belediye başkanının genel başkanın yanında oturması geçlerin sorularını yönlendirmesi toplantının önce kimin konuşacağını hangi soruları soracağı belli olması toplantının verimli geçmesini engelledi. Sadece dostlar alışverişte görsün toplantısıydı.
Daha da vahimi kendi iç sorunlarını deşifre eden klasik CHP’yi orada bir kez daha gördük. 
Esenyurt belediye başkanı Kılıçdaroğlu’nu anons ederken; “Sayın cumhurbaşkanım” demesi Esenyurta Ekrem İmamoğlu’na verilen bir iç mesaj gibi algılandı. 

Öte yandan STK’larla yapılan toplantılarda da CHP’ye ciddi eleştiriler yapılmıştı. Özellikle altılı masanın HDP’ye yönelik tavırları alay konusu oldu. Bazı kimseler, “HDP ile görüşmek için Erdoğan’dan izin aldılar mı?” gibi espiriler dahi yaptılar…

Gençler HDP’ye açıktan uygulanan ambargoyu kabul edilemez olarak görüyorlar. Taban bu konularda CHP yönetiminin çok çok ilerisinde bir duruş sergiliyor.

Bunun yanısıra İP’çilerin masayı domine etmeleri, sürekli CHP’nin iç işlerine müdahale girişimleri de tabi büyük rahatsızlık yaratmış. İP’çilere büyük tepki var. 
Tabi demokrasiden yana olan çevreler ve CHP içindeki aydınları ciddi rahatsız ettiği için bunu uygun dille Kemal Kılıçdaroğluna da ilettikleri söyleniyor. 
 
Şahsen; bu tür toplantıların belediyelerden çok, il ve ilçe örgütlerinin organize etmesi daha doğru olacağı kanaatindeyim. 

Siyasi popülizm belediyelerin işi değil onların işi hizmettir, hizmetleriyle halkın önüne çıkıp hesap vermeliler. 
Genel anlamıyla hizmette başarısız olmalarına rağmen, toplantılarla göz doldurup bir sonraki adaylıklarını garanti etmek için yapılmış toplantılardır.
İstanbul’un Esenyurttun göçmen sorununundan, ekonomik sorununa, trafik sorunundan imar sorununa kadar yığınla sorunları var. 
Umarım bundan sonra daha profesyonel, daha planlı hareket ederek eksikliklerini giderme noktasında çaba gösterirler. 
Aksi takdirde daha büyük kaybedecekleri ortada…
Bundan sonra ne yazık ki; “Yetmez ama evet” diyecek zamanları da olmayabilir. 
Bu ismi cismi belli olmayan ucube rejimi göndermek ancak Kürtlerle, emek ve özgürlük blokuyla dayanışma girerek seçimi ikinci tura bırakmadan bitirmekle mümkün…
Saygılarımla…