Sevgili Okurlar,
Biliyorsunuz en kötü ihtimal ile kağıt üzerinde de olsa haziran 2023 yılında
Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimleri var.
Gerek muhalefet ve gerekse iktidar kendilerine yakın buldukları araştırma şirketleri ile
zaten kamuoyunu sık sık yoklayarak ve başta seçim sonuçları olmak üzere tüm
ekonomik ve sosyal konularda araştırma yaparak politikalarını bunlara göre
belirliyorlar.
Yani dolaylı da olsa seçmenin görüşü seçim dışında da partilerin ellerine geçiyor ve
sanırım bunlar üzerinde düşünüyorlar. “Sanırım” kelimesini özellikle kullandım.
Bu konuda özellikle iktidar kanadı, muhalefetin ciddi beceriksizliklerine rağmen ciddi
oy kaybı yaşamakta olup, bugün için kendi anketlerinde bile gerek Cumhurbaşkanlığı
seçimini ve gerekse TBMM çoğunluğunu kaybedecekleri görünüyor.
Bu nedenle yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen, iktidarın erken seçim çağrılarına
kulak tıkaması; seçim zamanına kadar olabilecek ihtimaller dahilinde, eski seçmen
desteğine dönebileceği umudundan kaynaklanıyor.
Dönebilirler mi? Bu şartlar ve gidişat dahilinde çok zor görünüyor.
Peki şimdi biraz konuyu değiştirerek soralım; 2023 seçimlerinin ertelenmesi hangi
halde mümkün olabilir?
Anayasanın 78.maddesine göre seçimler savaş halinin varlığı halinde ertelenir.
O zaman şuna bakmak lazım. Ülkemizde savaş halini gerektirecek şartlar oluşabilir
mi?
Mesela Rusya Ukrayna savaşının etkileri dahilinde, herhangi bir tarafa taraf olunarak
savaşın içine düşmek kaçınılmaz olabilirdi. Ama bunun faturasının çok ağır olacağı
için akıllı bir politika ile bundan uzak duruldu.
Ege’de Yunanistan ile yaşanılan it dalaşı haberleri günlerce basında yer aldı. Ayrıca
ABD’nin sınırımıza çok yakın yerlerde kendisine üs kurması ve bu üsleri
silahlandırmasını da birleştirirsek olay daha da tırmandırılabilirdi. Ama olaylar
duruldu. Artık bu konunun üzerine yine akıllı bir politika ile giden yok.
Savaş yok ama devam edelim.
Özellikle ekonomik koşulları çok ağırlaşması ve özellikle asgari ücret olmak üzere işçi
ücretlerinin alım gücünün tarihin en düşük seviyeye gelmesi nedeni ile 1 Mayıs

bayramında büyük eylemlerin olabileceği ve bu nedenle sıkıntılar yaşanması
mümkündü.
Bir iki ufak olay dışında böyle bir hareket hükümeti fazlası ile yıpratan bir gelişme
olacağı için bunun da önüne geçildi.
Seçimlerin ertelenmesi ihtimalini geçtik.
Şimdi şöyle soralım: Seçim tarihindeki koşulları bilememekle birlikte iktidarın
kaybedeceği bir seçime girmesi mümkün mü?
Başka şansı yok ama, bir de tersinden yaklaşalım: Sırf iktidarda kalma uğruna ülkeyi
yönetenlerin; sığınmacılar üzerinden kutuplaşma yaratmak, toplumu germek ve hiç
gerek yokken olaylara neden olarak bunun karşılıklı toplumsal galeyana dönüşmesini
sağlayacak olayları oluşturma yolunu seçer mi?
Bu soruya verilecek cevap: “Yok artık daha neler “ olmalı. Ama şahsen kuşkum var.
Bu kez der muhalefet tarafına soralım: Seçimler konusunda günün şartları itibarı ile
psikolojik ve sayısal üstünlüğü ele geçirmişken, sırf vatandaşın beklentisine uygun
olarak oy devşirme adına iktidarın devamını sağlayacak şartlarını yaratacak
hamlelerde bulunması hangi akla uygun?
Tabi ki hiçbir akla uygun değil.
Fazla iddialı olacak ama, bu şekilde davranılmaya devam edilirse sığınmacılar
üzerinden yapılan sert tartışmaların sebep olacağı olayların oluşmasındaki ihale
doğrudan muhalefetin üzerine kalabilir.
Her şeyi bir tarafa bırakın ve hatırlayın. Haziran 2015’te Ahmet Davutoğlu Genel
Başkanlığı döneminde yapılan seçimlerinde AKP %40 oy almıştı.
Hükümeti kurmak için destek arayan AKP; o tarihte AKP’ye muhalif olan MHP de
dahil olmak üzere hiçbir partiden destek alamadığı için hükümeti kuramamıştı.
Ancak arada geçen süre içerisinde ülkemizde bombalar patlamış ve irili ufaklı terör
eylemleri olmuştu ve bu olaylar, toplum üzerinde ciddi bir güvenlik endişesi
yaratmıştı.
Hükümetin kurulması sürecinde, AKP, bu olaylar üzerinden yürüyerek toplumda
oluşan güvenlik endişesi üzerinden propagandaya girişmiş ve Sayın Ahmet
Davutoğlu’nun hükümeti kuramaması nedeni ile Sayın Cumhurbaşkanının, hükümeti
kurma yetkisini seçimlerde ikinci olan partiye vermesi gerekirken, anayasal teamülleri
hiçe sayarak ülkeyi kasım 2015’te ikinci kez seçime götürmüştü.
Bu kez AKP %49,5 oy alarak tek başına hükümet kurmayı başarmıştı.

Tabi ki Sayın Cumhurbaşkanı, bu dönemde de anket çalışmalarını takip etmiş ve
tekrar seçim yapılması halinde oy oranının ciddi bir şekilde yükseldiğini gördüğü için
böyle bir karar almıştı.
Bu nedenle iktidar cephesinin haziran 2015 seçimleri sonrasında olduğu gibi
toplumsal galeyana neden olabilecek ve kendisinin sorumluluğu minimal seviyede
kalacak olayların gelişmesine seyirci kalması hatta sorumluluğu muhalefetin
yaklaşımına bağlaması olası.
Hatta sığınmacılar için “yok gidecekler; yok kalacaklar” şeklinde ikircikli açıklamaları
belki de böyle bir planın parçası olabilir.
O nedenle muhalefetin olduğu kadar toplum olarak bizlerin de sığınmacılar
konusunu; şu anda yapıldığı gibi popülist ve ne sonuçlar doğuracağı kestirilemeyen
yaklaşımlar ile kaşınmamamız gerekiyor.
Aksi halde haziran 2023 seçimlerinde, muhalefet tekrar sandığa gömülüp kalırken;
üstüne üstlük biz de çay suyunu ocağa koyma imkanından yoksun kalırız.