Sevgili Okurlar.
Seçim yaklaştıkça iktidar ve muhalefet kanadında yer alan lider ve yönetici
kadrolarının semboller ile karşılıklı atışmalarına şahit oluyoruz.
Togg mu? Soğan mı?
Öncelikle şunu belirteyim, amacım bu ikili arasındaki tartışmaya girmek değil.
Kaldı ki pazara ve/veya markete gidip alışveriş yapanlarınız farkında ki fiyatı aşırı
olarak artan tek şey soğan değil. Fasulyeden patlıcana, karnabahardan marula, envai
çeşit meyveden bildiğin tüm tarım ve hayvancılık kaynaklı ürünlere; mevsimi gelse
bile TÜİK’in açıkladığı enflasyonun üstünde artış, hepimizin gözleri önünde
gerçekleşiyor.
Peki ne oluyor da bu artış gerçekleşiyor. Oysa kendi kendisine yeten yedi ülkeden biri
değil miydik?
Artışın bildiğimiz sebeplerini sıralayalım.
Köyden kente göç edilmesinin özendirilmesi nedeni ile köylerde çiftçilik yapacak
insan kalmadı. Toprak sahiplerinin bir kısmı şehirden köyüne dönmediği için tarlaları
ekilmedi.
Neslin değişmesi nedeni ile miras olarak bölünen tarlalar küçüldü ve ekim yapan
çiftçiye yetmez hale geldi. Tarlalar yine ekilmedi.
Bir ara tarım arazilerinin birleştirilmesi uygulaması düşünüldü ise de alt yapısız
plansız ve çiftçilerin görüşleri alınmadan yapılan çalakalem uygulamalar ile yapılmak
istenenden sonuç alınamadı.
Tarım ve hayvancılık ile uğraşan insanlara verilmesi gereken destekler verilmedi. Bu
destekler yarı yarıya azaltıldı ve bir sene geriden gelecek şekilde ödendi. Bu şekilde
çiftçi borç ve kredi batağına itildi.
Çiftçi bu borcun içinde ekim yapamaz ve/veya yapsa bile yeterli ürün alamaz hale
geldi.
Doğru düzgün bir tarım ve hayvancılık politikası üretilmedi. Gelişmeler çiftçiye
aktarılmadı ve çiftçi – bir ağabeyimin deyimi ile- Hititlerden kalma usuller ile
yapılmaya devam etti.
Hibrit, hormonlu ve genetiği ile oynanmış tohum kullanma zorunlu hale getirildi. Ata
tohumu kullananlara ceza verilmesi konusunda yasal düzenlemeler yapıldı.
Verimli tarım alanları ve meralar imara açıldı.

Tarım ve hayvancılığı en önemli girdi kalemleri gübre ve yem fiyatları ile yakıt ve
elektrik giderleri üzerindeki vergi yükü azaltılmadı. Aksine bazılarının üzerine
yetmezmiş gibi ÖTV yükü yüklendi.
Yat yakıtları ve pırlanta gibi değerli madenlerde vergi sıfırlanırken, tarım girdilerine
zam üstüne zam yapıldı.
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına , çiftçiye “ kepek yoksa siz de kepek ekin “
diyebilecek derecede yetkin kişiler atandı. Yaptığı tek doğru şeyin adındaki gibi
“bakan” olduğu ve sadece olup bitene “baktığı” anlaşıldı.
Ekim öncesi ön alım garantisi verilmek suretiyle çiftçinin önünü görebilmesi için
destek verilmek bir yana çiftçinin ürettiği ürün için yeterli alım yapılmadı ve çiftçi
tüccarların hatta kartellerin eline bırakıldı.
Ülkemize has ve kaliteli ürünlerin pazarlanmasında “saldım çayıra mevlam kayıra”
politikası uygulandı. Mesela dünyanın en iyi fındığını üretmemize rağmen fındık
borsasının neden hiç fındık üretimi olmayan Frankfurt’da olduğu sorgulanmadı.
Elde bir çok ziraat mühendisi varken çiftçin eğitilmesi için çaba sarf edilmedi.
İlaçlama, hormon ve gübre kullanımı gibi konularda bilgi eksikliği olan ve el
yordamıyla eski usuller ile ekim yapan çiftçi, belli ürünlerde kaliteyi sağlayamadığı
için ürettiği elinde kaldı.
Üretilen bölgeden satılacak bölgeye getirilen ürünün daha ucuz şekilde nakliyesi için
gerekli yatırımlar yapılmadı.
İşin eğitimini almış ve bilgisayar teknolojisi kullanarak çalışan çiftçilerden
faydalanmak şöyle dursun; bu kişiler bakanlık nezdinde “Nişantaşı Çiftçisi” denilerek
aşağılandı ve birikimlerinden yararlanılmadı.

Daha detaya girebilir ve listeyi biraz daha uzatabiliriz.
İyi de ilgili bakanlıklar bunları göremeyecek kadar beceriksiz mi ?
Ya da şunu soralım. Bu sonuçların ortaya çıkması için kim ne yapmış veya
yapmamış olabilir?
Lafı uzatmadan söyleyeyim. Tarım ve hayvancılık ürünleri ithalat ile uğraşan lobiler.
Doğal olarak bu lobilerin para kazanması gerekiyor. Peki, tarım ve hayvancılığı
desteklenen ülkemiz kendi başına yetmeye başlarsa bu lobiler nasıl para kazanacak?
Saçmaladığımı düşünüyorsanız şunu soralım: Dünyada tarım ürünlerinin fiyatı
aşağıya doğru düşerken, neden bir tek bizim ülkemizde hem de aşırı bir şekilde
artıyor?

Çünkü bu lobiler gerek bakanlıklar nezdinde ve gerekse sahada ciddi bir çalışma
içinde.
Ne mi yapıyor bu lobiler?
Hükümet ya da bakanlıklar her şeyi görmesine rağmen yasanın öngördüğü şekil ve
oranda çiftçiye destek verilmemesinin sebebi bu lobiler.
Başta yem ve gübre fiyatlarının artmasına çanak tutan ve ÖTV gibi vergiler ile fiyatını
daha da yükseğe çıkarttıran bu lobiler.
Çiftçini girdilerinin düşürülmesi için yapılması gerek vergi indirim ve desteklerinin
önüne geçen bu lobiler.
Kendilerine ithalat yapabilme konusunda teee Venezuella’dan bile peynir
getirebilecek muafiyetler alan bu lobiler.
Yurtiçi pazarını kontrol altına almak için yasal kelime oyunları ile gerçekleştirdikleri
ve yarattıkları kartel ve tröstler ile fiyatlandırma imkanını elinde tutan yine bu lobiler.
Çiftçinin ve insanımızın ucuz gıdaya üretmesini/ulaşmasını sağlayacak kurum ve
kooperatifleri işlevsizleştiren yine bu lobiler.
Çiftçinin daha zor duruma düşmesini ve kendilerine mecbur kalması için ellerini
ovuşturarak söylenti çıkaran yine bu lobiler.
Sahaya inip zor durumdaki çiftçinin belli para karşılığı ekim yapmamasını sağlayan
bu lobiler. ( verdiklerinin karşılığını ithal ettiği ürünlerden fazlası ile karşılıyorlar. )
Borç kıskacı altında ezilmiş çiftçinin elindeki ürünü ucuza kapatan bu lobiler.
Hatta aldıkları ürünü piyasaya vermeyip döken ve karşılığında yurtdışından
getirdikleri tarım ürünlerini yüksek fiyattan insanımıza çakan yine bu lobiler.
….
Elbette ki bu lobilerin tek başına bunları yaptığını düşünmememiz gerekir.
Zira arkalarına bu konuda yetkin yöneticileri almadan ve bakanlıklardaki tanıdıkları ile
paslaşarak karşılıklı menfaat ilişkisine girmeden bunu sağlayabilmek, bu lobiler için
bile mümkün değil.
Bu nedenle önümüzdeki seçimden sonra devlette bu lobilere hizmet eden
yöneticilerin ayıklanmaması halinde sorunumuz devam edecek.
Aksi halde yumruğu vurup soğanın cücüğünü çıkarmak, sadece bir deyim olarak
deyimler sözlüğünden yer alan bir tabir olacak.