Sevgili okurlar,
Titanic gemisinin ilk seferinde batması ile ilgili olayı bilmeyenimiz sanırım yoktur.
Sadece deniz değil; tüm kaza tarihinin açık ara en ilginç ve tarihin en ölümcül kazası
olarak bu olay, bir çok kez filme de konu olmuştur.
Önce kaza ile ilgili kısa bir bilgi verelim
14 Nisan 1912 Pazar günü gece yarısına doğru Titanic  bir buzdağına çarptığında,
gemide yaklaşık 2,224 kişi vardı. Gemi yaklaşık 2 saat 40 dakika sonra batmış ve
kaza, gemide yeterli filikanın olmaması / olan filikalara da fazla insan alınmaması
nedeni ile 1,500'den fazla insanın ölümüyle sonuçlanmıştı.
Titanic kazasını ilginç yapan diğer bir konu ise sahipleri tarafından batması imkansız
diyerek tanımlanan geminin daha ilk seferinde ve üstelik 3 saat bile olmadan
tamamen batmasıdır.
Yine neredeyse tümünüzün seyrettiğini düşündüğüm 1997 yılı yapımı olan ve detay
ve mükemmeliyetçilik takıntısı olan sinema yönetmeni James Cameron tarafından
çekilen film, o yıl 14 dalda Oscar ödülüne aday olmuş ve 11 dalda bu ödülü
kazanmıştı. Yine bu filmi ilginç yapan diğer konu ise aldığı oscarlar arasında, en iyi
kadın ve en iyi erkek oyuncu gibi en önemli iki ödülün olmamasıdır.
James Cameron’ın yaşananları bir aşk hikayesi çevresinde, özellikle kazayı
yaşayanların anılarından yola çıkarak, gerçekleşme şekline göre kazayı aynen
filmine konu etmesi de filmin başarısında en önemli pay sahibi olmuştur.
Seyrettiğiniz filmi tekrar sizlere anlatıp canınızı sıkmak istememekle birlikte bazı
detayları yazı konusu gereği anmak zorundayım.
Filmi izleyenleri hatırlayacağı üzere, Titanic’in buz dağına çarpmasından ve
batacağının anlaşılmasından sonra makine dairesinin kapakları kapatılmış ve makine
dairesi çalışanları ölüme terk edilmişti.
Yine filmde, kazada kurtarmada kullanılan “önce kadınlar ve çocuklar” mottosu, önce
1.sınıf yolcuların kadın ve çocukları için kullanılmış, hatta bir çok 1. mevki yolcusu
nüfuzlu erkeklerin de filikalara bindiği gösterilmişti.
Hatta ve hatta filika görevlilerinin bazı 1.mevki yolcularının fazla insan ile binmek
istemedikleri için tam dolmadan filikaları denize indirdikleri ve bu şekilde daha fazla
insanın ölümüne sebebiyet verdikleri de kazayı yaşayan yolcuların anılarından yola
çıkılarak filme aktarılmıştı.
Peki yaşanan bu paniğe rağmen 2. ve 3. mevki yolcuları ne olmuştu diye sorarsanız
yine hatırlayacaksınız: Bu yolcuların kamaralarının bulunduğu katları çıkış kapıları

önce 1. mevkide yolculuk eden yolcuların filikalara binmesi için kapatılmış ve
sonrasında da hiç açılmamıştı.
Bu katlardan çıkabilenler ise kendilerine değil filika; can yeleği bile bulmakta
zorlanmış, can yeleği bulamayanlar boğularak; can yeleği bulanlar ise denizde soğuk
nedeni ile donarak hayatını kaybetmişti.
Filikalara binen 1. mevki yolcularının yaşanan dehşet görüntüleri karşısında ne
yaşadıklarını ve düşündüklerini tam bilmemekle birlikte, bu kişiler kazadan sonra
sabaha karşı yanlarına gelen Carpatia isimli gemi tarafından kurtarılmıştı.
Yukarıda söylediğim gibi bunlar film değil, gerçeklerdi.
Ne alaka derseniz;
Başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere Hazine ve Maliye Bakanımız, İçişleri
Bakanımız olmak üzere herkes demeçlerinde “aynı gemide” olduğumuzu söyleyip
duruyorlar.
Gemi su almıyorsa niye sürekli bu sözü tekrar ettiklerini anlamak zor değil. Değil de
ekonomimizin, ihracatımızın, büyümemizin ve geldiğimiz noktanın bu kadar güzel
olduğu söylemleri içinde bu sözün söylenmesinde düştükleri çelişkiyi kendileri
göremiyorlar mı; işte bunu merak etmiyor değiliz.
Geminin su aldığını artık herkes görüyor. Sadece bir kısmımız geminin su almasının
sorumluluğunu kaptana yüklerden, gittikçe azalan bir kısmımız ise gemiyi buzdağına
çarpanın kaptan olduğunu bile bile bizi kurtarırsa yine kaptan kurtarır diyor.
Ancak asıl soru şu:
Siz kaçıncı mevkide yolculuk ediyorsunuz?
Yani gemiyi terk et alarmı verildiğinde, bulunduğunuz katın kapılarının kapatılacağı
bir mevkide misiniz, yoksa kendinize özel filikanıza bineceğiniz mevkide mi?
Özel filikanıza binip ülkenin yaşadığı dehşeti hiçbir vicdan muhasebesi yapmadan
–ne vicdan muhasebesi insanlıktan çıkarak - kendi kurtuluşunuza sevineceklerden
misiniz; yoksa can yeleği bulamayıp boğularak ya da can yeleği bulup donarak
ölmeyi bekleyenlerden mi olacaksınız?
Artık karar verme vakti geldi.
Söylenen tek doğru söz; evet hepimiz aynı gemideyiz.
Bu anlamda gemimiz batarken yaşayacaklarımıza Titanic kazası ve sonrası
yaşananlar birebir ışık tutuyor. Filikalar şimdiden ayrıldı. Katlar arası kapılar
kapatılmak üzere hazır ediliyor. Can yelekleri paylaşıldı, kalanının herkese
yetmeyeceği belli. Dışarıda bekleyen soğuğun dondurucu olduğuna dair şüphe yok.

Bence yaşadıklarımızın Titanic’ten tek farkı şu:
Ortaya saçılan yolsuzluk iddiaları ve boyutları ile bu iddiaların içinde yer alan
kişilerden 1. mevkide bulunanlarımız Carpatia gemisini şimdiden hazır etmişlerdir.
Daha alt mevkidekilerin, buzdağına çarpmasını engellemek için geminin kaptanını
değiştirmekten başka çaresi yok.