BERKAY VAROL

CHP Doğa Hakları ve Çevre Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ali Öztunç, 2021 yılına ilişkin "Doğa Hakları İhlalleri" başlıklı raporunu yayınladı. Raporunda, geçtiğimiz yıl Marmara Denizi'ni kaplayan müsilaj (deniz salyası) sorununa yer veren Öztunç, "Bölgede; deniz deşarjı projeleri, termik santral projeleri, liman, tersane, kimyasal depolama alanları, kıyı dolgu projeleri gibi yeni projelere izin verilmemeli, mevcuttaki tesislere de üretim ve kapasite artış izni verilmemelidir. Kanal İstanbul Projesi'nden vazgeçilmelidir. Durum bir afet tanımı içerisinde kabul edilmeli; özellikle küçük, yerleşik balıkçılar esas alınarak, afet durumu altındaki muafiyet ve hükümlerden faydalandırılmalıdır" değerlendirmesini yaptı.

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç, "Doğa Hakları İhlalleri 2021" raporunu kitaplaştırdı. Öztunç; raporunda geçtiğimiz yıl yaşanan sel, müsilaj, orman yangınları başta olmak üzere çevre sorunlarını ele aldı.  

Öztunç raporunda, geçtiğimiz yıl Marmara Denizi’ni kaplayan müsilaj sorununun temel nedenleri arasında; bölgedeki kentlerin endüstriyel kirlilikler, derin deniz deşarjı, termik santral projelerinden kaynaklı kirlilikler, kentsel atıkların denize bırakılmasından dolayı kirliliklerin sayıldığını vurguladı.

Marmara Denizi’ndeki kirliliğin bir anda oluşmadığını ifade eden Öztunç, ilk belirtilerin 1989 yılında olduğunun ileri sürüldüğünü belirtti. Sevinç ve Erdal İnönü Vakfı bünyesinde çalışmalarını sürdüren Marmara Çevre İzleme Projesi (MAR-EM) kapsamında 2007 – 2014 yılları arasından hazırlanan yüzlerce sayfalık 9 raporun olduğuna atıf yapan Öztunç, “Marmara’da stabil bir müsilajın oluştuğunu ve müsilajın gelecekte artacağının yıllardır bilindiğini ortaya koymuştur. Söz konusu raporlar, Çevre Bakanlıkları ile Tarım Bakanlıklarındaki Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüklerine sunulmuştur. Bakanlıklar tarafından; raporlar dikkate alınmamış, aksine Marmara Denizi’nin temiz olduğuna dair açıklamalar yapılarak, kamuoyu algısı oluşturulmaya çalışılmıştır” dedi.

Anadolu Yakası’nı Avrupa Yakası’na denizaltından bağlayan Marmaray’a değinen Öztunç, raporunda; 2013 tarihli rapora atıf yaparak, “Marmaray hafriyatının Marmara Denizi’nin en derin yeri, dolayısı ile en kalın su katmanına sahip olan Çınarcık ve Doğu Marmara bulunduğu bölgeye döküldüğüne dikkat çekildiği” bilgisine yer verdi.

Marmara Belediyeler Birliği’nin hazırladığı raporlardaki uyarıları da raporuna aktaran Öztunç, özel olarak 21-22 Kasım 2017 tarihinde yapılan Marmara Denizi Çalıştayı’nın sonuçlarını paylaştı:

“-Endüstriyel ve evsel atıksu deşarjlarının izlenmesinde etkinlik, süreklilik ve koordinasyonun sağlanması gerekmektedir,

- Marmara Denizi’ne yapılan tüm atıksu arıtma tesislerinde Azot (N), Fosfor (P) gideriminin zorunlu olması gerekmektedir,

- Büyük akarsuların denize boşalma noktalarında belirlenecek kritik parametreler dikkate alınarak sürekli numune alma ve izleme noktalarının oluşturulması gerekmektedir,

- Endüstriyel atıksuların kanalizasyona deşarj edilecek kriterlere sahip olmaksızın kanalizasyonlara deşarj edilmesi büyük önem arz etmektedir. Bu konuda denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi, suyun karakterizasyonuna göre bir arıtma prosesinden geçirildiği ve akabinde kanalizasyona deşarj edilmesini sağlamak üzere denetim mekanizmalarının geliştirilmesi, güçlendirilmesi ve çağa ayak uyduran teknolojilerle desteklenmesi gerekmektedir,

- Endüstride kullanılan atık solventlerine ilişkin her ne kadar seyreltme yasakları olsa da yasakların delinmesi suretiyle solventlerin seyreltilerek deşarj parametrelerini yakalanması sağlandığı görülmektedir. Denetim mekanizmasının geliştirilmesi bahsinde solventlerin seyreltilmesi hususunun da dikkate değer bulunması gerekmektedir,

- Gelecek projeksiyonlarının layıkıyla yapılmaması ve kötü planlama nedeniyle şehir içerisindeki sanayi kuruluşlarının layıkıyla organize edilememesi ve kümelenememesi ciddi zafiyetlere neden olmaktadır. Birbirlerine yakın karakterde atıksu oluşturan sanayi kuruluşlarının bir araya gelmesinin sağlanması ve ortak proseslerle endüstriyel atıksuların kanalizasyona deşarj öncesi yönetimi ciddiyetle ele alınması gerekmektedir,

- Tersanelerde gemilere uygulanan fiziksel ve kimyasal işlemler deniz kirliliğine, ayrıca bu işlemler esnasında ve sonrasında oluşan emisyonun da hem hava hem de deniz kirliliğine neden olduğu bilinmektedir. Deniz kirliliğinin kontrolü faaliyetlerinde tersanelerin de ayrıca ele alınmaları gerekmektedir,

- Arıtılmış atıksuların yeniden kullanılması / geri kazanılması faaliyetlerinin yaygınlaştırılması gerekmektedir. Bu bağlamda gri su uygulamalarının sistematik ve hukuki bir zemine ihtiyaç duyduğu da dikkate alınmalıdır.

- Marmara Denizi’ni etkileyecek yükte bir nehrin etkilerinin saptanması adına, mansabı ile boğaz üzerindeki kritik istasyonlarda ölçüm sıklığı aylık düzeyde kontrol edilmesi gerekmektedir’ denilmiştir.”

KANAL İSTANBUL’UN MARMARA DENİZİ’NE ETKİSİ

Öztunç raporunda, Kanal İstanbul Projesi’nin Marmara Denizi üzerine etkilerinin neler olabileceğine ilişkin, TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi’nin projenin çevresel etki değerlendirme (ÇED) raporuyla ilgili görüş yazısına atıf yaparken Marmara Denizi ve Karadeniz’de yaratacağı etkilerin bu alanda uzman bilim insanları tarafından araştırılması gerektiğinin vurgulandığına yer verdi.

TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi’nin görüşünde; Marmara Denizine boşaltılacak malzemenin çamur ve organik karbon değerinin çok yüksek olduğundan, reaktif organik madde ve insan kaynaklı organik/metal kirleticilerin denize ve deniz ekosistemine zarar verme riski taşıdığına, dip tarama çamurlarının bertaraf işleminin fiziksel, kimyasal ve biyolojik riskler taşıdığına, binlerce ton organik madde yükü ile Marmara Denizi’nin oksijen dengesinin olumsuz yönde etkileneceğinden, su dolaşımının zayıf olduğu bölgelerde oksijeni tamamen yok olacağına, boşaltılacak maddenin, Marmara Denizi su kolu ve dip canlıları açısından, akut ve kronik etkilere yol açma riski taşıdığına yer verildi.

Yine TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi’nin görüşüne göre; ÇED raporunda yer alan dip tarama faaliyetinin çevresel, ekolojik etkilerinin belirlenmesi konusunda bilimsel temellere dayandırılmadığına ve uzman deniz bilimcileri tarafından yapılmadığına da dikkat çekildi.

“KANAL İSTANBUL PROJESİ’NDEN VAZGEÇİLMELİDİR”

Müsilaj sorunu raporunda yer veren Öztunç, “Kanal İstanbul Projesi’nden vazgeçilmelidir” diyerek de yetkilileri uyardı.

Öneri olarak ise Öztunç; “Bugüne kadar yapılan tüm hataların şeffaf bir şekilde ortaya konması gerektiğini, Marmara Denizi’nin bu duruma gelmesine yol açan milyonluk yatırımların neden işe yaramadığını, bu yatırımlar nedeniyle oluşan kamusal zarar ortaya çıkarmalı ve sorumluları yargı önüne çıkarılması gerektiğini, sanayi ve evsel tüm atıklar için derin ya da değil denize her türlü deşarjdan vazgeçilmesi gerektiğini” belirtti.

“YENİ PROJELERE İZİN VERİLMEMELİ”

Kanal İstanbul Projesi’nden vazgeçilmesi gerektiğini vurgulayan Öztunç; “Bölgede, deniz deşarjı projeleri, termik santral projeleri, liman, tersane, kimyasal depolama alanları, kıyı dolgu projeleri gibi yeni projelere izin verilmemeli, mevcuttaki tesislere de üretim ve kapasite artış izni verilmemelidir. Kanal İstanbul Projesi'nden vazgeçilmelidir. Durum bir afet tanımı içerisinde kabul edilmeli, özellikle küçük, yerleşik balıkçılar esas alınarak, afet durumu altındaki muafiyet ve hükümlerden faydalandırılmalıdır” değerlendirmesini yaptı.

 

 

Kaynak: anka