Sevgili Okurlar.

Devlet kavramının doğuşu sırası ile aile, kabile, şehir ve devlet sıralaması ile oluşmuş olup bu oluşuma insanın önce beslenme ve sonra da güvenlik endişelerinin giderilmesi neden olmuştur.

İlk çağlarda insan yerleşik düzene geçmeden önce avcılık ve toplayıcılık ile başladığı yaşamındaki en belirleyici unsur yeteri kadar yiyecek bulup bulamayacağı ve kendisi gibi yaşam savaşı veren insanlarla ya da vahşi hayvanlarla karşılaştığında hayatta kalıp kalamayacağı idi.

Hatta şöyle söylenir ki insan iç güdüsü hayatta kalmaya ayarlı insanın en ilkel halinde, intihar vakasının bulunması imkansızdır.

Peki insan nasıl hayatta kalır?

Buradaki en belirleyici unsur güçlü olmaktır. Yeterince güçlü olmayan insan, kendisinden daha güçlü ile çatışmaya girdiğinde hayatta kalması çok zordur.

Bu nedenle insan daha güçlü olabilmek için insani iç güdüleri ile koruma ve korumacılık ile önce aileyi; bu da yetmeyince kabileyi oluşturmaya başlamıştır.

Uzun yıllar bu şekilde yaşayan insan grupları kabilelerin de hayatta kalmaya yetemeyeceğini görünce ve daha da önemlisi tarımın öğrenilip yerleşik yaşama geçmesi ile devlet kavramının ilk tohumlarını ekmeye başlamıştır. Sümerler, İnkalar ve Mısır uygarlıkları bu devlet kavramının ilk görüldüğü topluluklardır.

Devlet kavramı içinde insanların öncelikleri hayatta kalmak ve güvenliğini sağlamak olduğu için, devlete sığınmış ve karşılığında devletten kendisinin doyurması ve korumasını beklemiştir. Karşılığında ise devleti yöneten güç sahipleri tebaasını doyurma ve koruma beklentisine cevap vererek karşılığında tebaasından bu koruma karşılığı vergi almak suretiyle daha fazla güç, özellikle de maddi güç kazanmıştır.

Ortaçağa kadar genel olarak dünyada yürüyen sistem bu olmakla birlikte insanın gelişimi, beklentilerinin artması sonucunda, 18. Yüzyıldan sonra modern devlet kavramı ortaya çıkmıştır. Özellikle Fransız Devrimi sonrasında insanlar sadece doymak ve korunmak değil; başta özgürlük olmak üzere başka beklentilerin de oluşması ile devlet ile insanlar arasında karşılıklı beklentiler çoğalmaya başlamıştır.

18.yüzyıl öncesi yaşamış olan ve Modern devlet kavramına öncülük eden filozoflardan Hobbes; devletin asıl amacı, bireysel güvenlik olarak görür. Gücün toplum sözleşmesi ile tek bir elde toplanmasını amaçlar. Çatışma ortamının, doğal olarak kazanılmış haklardan feragat ederek daha büyük bir güce devri ile sonlanabileceğini savunur. Böylece herkesin temel hakkının korunacağı görüşündedir. Hobbes'un görüşüne göre devletin ortaya çıkmasını sağlayan sözleşme ile insanlar, tüm tehlikelere karşı can ve mal güvenliklerini sağlama almış olurlar.

Montesquieu’ye göre ise yasa düzeninin egemen olduğu bir toplumun güçlü olabileceği belirtilmiş ve bu görüş tüm aydınlanma düşünürlerinin de ortak görüşü olmuştur. Her yasa toplumsal ihtiyaçların bir ürünüdür. Bu yasalar ile modern devletin ilk ve en önemli tanımı yapılmıştır.

20.yüzyıl ise insan yaşama güvenlik gibi en basite indirgenmiş ihtiyaçlarına özgürlük, adalet, çalışma, eğitim, sağlık, seyahat etme, emekli olabilme gibi bir çok beklenti daha eklemiş ve bu ihtiyaçlar Hobbes’un toplum sözleşmesi düşüncesi içine girerek Montesquieu’nun yasa düzeni ile bütünleşmiştir.

Konuyu değiştirelim.

Gündemi takip edenleriniz Türk Kızılay Genel Başkanı Kerem Kınık’ın, "Kızılay Zekat Müessesi" kurduklarını ve bu kapsamda toplayacakları zekatla üretim sıkıntısı çeken üreticilerin borçlarının ödeneceği bir model kuracaklarını söylediğini duymuşlardır.

Geçtiğimiz yıllarda yine Kızılay hakkında :

Balıkesir Karesi ilçesi Paşaalanı Mahallesi’nde hayırseverlerin bağışları ile Kızılay’ın yaptırdığı öğrenci yurdunun belediye ek hizmet binasına dönüştürüldüğünün ortaya çıktığı,

Kızılay Başkanı Kerem Kınık ve 6 Kızılay yöneticisine son 2 yılda “huzur hakkı” adı altında 2.5 milyon lira ödendiği,

Başkentgaz'ın Kızılay üzerinden Ensar Vakfı'na yaptığı 8 milyon dolarlık bağış yapıldığı,

İçişleri Bakanlığı'nca yapılan soruşturma sonucu Kızıla Genel Başkanı ve Müdürüne yardım ve bağışlar konusunda, “Güveni kötüye kullanma” gerekçesiyle para cezası verildiği,

Bağışçılardan yardım için toplanan bedeller ile yüksek değerde makam arabaları satın alındığı gibi biraz kafa karıştıran haberleri de basından izlenmişti.

Üst üste gelen bu haberler nedeni ile genel olarak toplumda Kızılay’a karşı bir tereddüdün oluştuğu ve toplumun algısında bu kurumun siyasileşerek, kimi zaman bazı yolsuzluklar ile adının anıldığı ortada iken, Kızılay’ın yapmayı planladığı zekat projesinin tutarlı bir yanı bulunmadığı ya da daha doğru bir ifade ile toplumda yeterince karşılık görmesi pek muhtemel gibi görünmüyor.

Öte yandan toplumca bu projeye destek verilse bile toplanan yardımların gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması konusunda ciddi bir güven zafiyetinin de yaşandığı ortada.

Öyle ya zorda olan üretici kim? Çiftçi mi? Sanayici mi? Küçük ve orta ölçekli sanayici mi? Esnaf mı?

İhtiyaç sahiplerine bu yardımlar yapılırken uygulanacak kriter nedir? Toplanan zekat gerçek ihtiyaç sahibine mi gidecek, yoksa bu konuda da partizanlık yapılarak yandaşlar mı kayrılacak?

Yasal hiçbir dayanağı olmayan bu projenin bu nedenle hiçbir güvenilirliği de yoktur.

Şunu görmemiz gerekiyor ve zurnanın zırt dediği yer burası.

Borç içine düşen çiftçi, sanayici veya bilcümle üretici şartlar gerektirdiğinden değil, sadece devletin yöneten iktidarın yanlış politikaları sonucu bu duruma düştü.

Bu günkü ekonomik durumun asıl sebebi bu.

Bu durumda modern devlet anlayışı içerisinde devletin – zaten bu durumdan devleti yönetenler sorumlu – zor durumda olan üreticisine destek olması gerekirken neden bu iş yardım kuruluşlarına ve zekat adı altında ibadete bırakılıyor?

Demek istediğimi şöyle netleştireyim. Amacım kesinlikle üreticilere zekat verilemez demek değil. Hatta bu zor günde toplumsal olarak birlikte hareket etme zorunluluğumuz nedeni ile buna ayrı bir özen de göstermemiz gerek. Ama insan şunu sormadan edemiyor.

Nerede bu Hobbes ve Montesquieu’nun tarif ettiği Devlet?

.

Devlette maddi güç bitti. “Biz Kabile Devleti Değiliz “ diye ahkam kesenler; bu gün kabile olunduğu zamandaki ekonomik modele yöneliyorlar. Zira çıkar yol olarak işimiz zekata kaldı.

Bu proje göstermektedir ki artık ekonomi çarklarımız zekatlarımız ile dönecek ve gidişata göre kulağımızın arkasını kurtarırsak iyidir.