Krizler önemlidir, deprem sabahı jeolojiyi fark edersin. Fark etmekle kalmaz; bedeli mukabilinde öğrenirsiniz. Şayet hayatta kaldıysanız tabii ki… Ancak sağ kalırsanız öykünüzü anlatma şansınız olur. Acaba bu öykü, ne olurdu? Nasıl hayatta kaldım? Neden ben ölmedim? Acaba bir sonraki depremde hayatta kalır mıyım? Bu son soru, en kıymetli olanıdır. Buna verilecek yansız, ziyansız cevap; depremin dönüştürmeyi başardığı yeni zihin yapınız olacaktır.

STANDART YÜKSELTMEK İÇİN ALTIN FIRSAT

Hadi dün, “erkendi” diyelim. Ama bugün? Daha nitelikli kentler kurmak için bundan daha uygun fırsat olur mu? Dünya metropollerinin başlıca dönüşüm çağları; felaketlerin ardından gelmiştir. Büyük Londra yangınında binlerce ev kül olmuş ve krallık, evsizlere başka yerde konut sağlarken kentin dünya metropolüne dönüşmesi adımı atılmıştı. 1666’dan bu yana hala uygulanan yüksek kent standartları şekillenmişti.

Mesela Paris; 3. Napolyon dönemine dek, ortaçağ kalıntısı, çarpık yolları olan ve pisliğin sokaklardan aktığı bir kent idi. Kedi büyüklüğündeki fareleri, Parislileri tehdit eder hale gelmişti. Veba salgını “doğal” kabul edilir, posta arabaları istedikleri yerde durur, saatlerce caddeyi trafiğe kapatabilirdi.

Sağlık tehlikesi 3. Napolyon’u harekete geçirdi ve öncelikle kent; hijyen kılındı. Ardından vizyoner vali Baron Haussmann; “Paris, yalnızca Parislilerin değildir” ilkesiyle bir dünya kenti kurmak için kolları sıvadı. Geceler boyu çalışılarak ulaşılan yüksek standartlar, bugün hala korunduğu içindir ki bu kente gelen turist sayısı onlarca ülkeden fazladır.

DAHA İYİ KENTLER KURABİLİRİZ

Benzer örnekleri dünyanın pek çok yerinden vermek mümkün. Anlatmak istediğim; daha iyi bir kent kurmak için niyetler değişse de harekete geçmek için genelde bir kırılma noktası gerekliliğidir.

Depremden daha büyük kırılma noktası olur mu? Son örnekte gördük ki TOKİ’nin evlerinden sıva bile dökülmemiş. Oysa göçen binalara, “metreler” mesafesinde yükselirken...

Daha yüksek standart, daha büyük bütçeler gerektirir. Doğrudur... Bundan 10 yıl önce “belki erkendi” derken, fert başına milli gelirin 2500 $ civarında olan bir anlayış kuşağından söz ediyoruz. Bugün fert başına gelir 10 bin $’a varınca, belediyeciliğin de kentleşmenin de bireylerin konuta bakışının da değiştiğini görüyoruz.

Ancak “fikirlerimiz gelişse de” hayatımızı, alışkanlıklarımız yönetiyor. Eski kötü alışkanlıklarımızı (çarpık kentleşme, estetikten yoksunluk, çürük bina, kötü zemin, ucuz malzeme, bilgisizlik, matematiği ihmal, statiği inkâr) değiştirmek için bundan güzel fırsat olur mu?

BETON, BİLİM İŞİDİR

Günlerdir deprem bölgesindeki incelemelerim ve öğrendiklerim ışığında belirginleşen önerilerim var. Beton, bilimin işidir; her önüne gelenin çimento, çakıl ve kumu, kafasına göre “karmasına” izin verilmesin artık. Biliyoruz ki her bina çeşidine ve uygulama alanına göre farklı beton bileşeni var.

Zaten sorun; “bir kürek ondan bir avuç bundan biraz da çimento” zihniyetinden kaynaklanmıyor mu? Tıpkı kenevir tohumu ekmenin suç sayıldığı gibi, betonu “yetkin olmayanların” üretmesi, kullanması yasaklanmalı. Resmi testi geçemeyen beton, bahçe avlusuna dahi dökülememeli.

İskân, bir formalite değildir; bizim kuşaklar, inşaatı iskâna dönüştürmede aranan zorunlu şartları; “bürokratik engel” biçiminde algıladı. Bu yüzden altında otopark olması gerekirken, fazladan kapıcı dairesi ürettik ve arabalarımızla sokakları trafiğe daralttık. Bugün tercihimiz, “yüksek yapı standartları, bağımsız kurumlar tarafından onaylanmadan eve girmemek” olursa; olası depremlerde sallanır ama en azından enkazın altında kalmayız.

TOKİ STANDARTLARININ BİZE ANLATACAKLARI VAR

TOKİ standartları, zorunlu olmalı; bugün malzeme bilimi, kalite denetimi ve bina teknolojisinin gelişim laboratuarı mahiyetindeki TOKİ’nin uygulamaları zaten büyük müteahhitler tarafından kullanılıyor. Ancak sorun bunları, Van ve Erciş’te yıkılan binaları yenileyecek müteahhitlerin uygulama zorunda olmamasıdır. Oysa bu yüksek standartlar, vatandaşı hayatta tutacak ve yüksek konfor sunacak “zorunluluklar” taşıyor.

Denetim bağımsız olmalı; yapan ile denetleyenin kesinlikle ayrışması, aralarında herhangi bir “muvazaaya” fırsat verecek bağların olmaması sağlanmalı. Bu sayede yüksek standartlar hayata geçebiliyor.

Cezalar caydırıcı ve uygulanabilir olmalı; eskiden de ceza vardı. Ancak ya seçim atmosferinde “imar affı” gelir veya cezalar oy uğruna silinirdi. Fakat kötü yapılaşma devam eder, çürük binalar “canlı kabir” gibi kullanılırdı. Son 10 yılda on binlerce cana mal olmuş, pahalı bir ders aldık; eğer cezalar caydırıcı değilse, bir işe yaramıyor. Caydırıcı ceza ise gerekçesi açık, adil, istisnasız herkese uygulanabilendir.

Aklı ihtirasın önüne koymalı; aklı dışarıda bırakan hiç bir sistem, sürdürülebilir olamaz. Kentler ve binalar da öyle... Daha fazla yer açmak için bina kolonunu kesen zihniyetin yeri hapishane değil, tarihin çöplüğü olmadıkça, tahliye edilen bu zihniyet, kaldığı yerden kenti de toplumu da çürütmeye devam ediyor.

ÇÜRÜK BİNADAN SAĞLAM ÇIKAMAZSIN

Deprem ile yaşama gerçeğini kabullenemiyoruz. Ancak bu gerçek sürekli yüzümüze vuruyor. Günlerdir bölgedeyim ve gördüğüm şu; taşrasından bakmak ile depremin gerçeği anlaşılmıyor. Yakına geldiğinizde, depremi yaşayan kadar olmasa da bu afetin neler yapabildiğini, yapabileceğini tüm ağır sonuçlarıyla müşahede ediyorsunuz.

Bölgeye yardım tüm gücüyle sürüyor. Deprem bölgesinde trafikte binlerce TIR ve yardım gönüllülerinin araçları vızır vızır, gece gündüz yol alıyor. Sadece deprem ilerine değil, bu bölgeden başka şehirlerimize de araçlar dolusu insan göç ediyor.

Burada bize düşen, yeni bir zihin yapısıyla deprem sonrasını tasarlamak... Bu da ancak olan biteni unutmamaktan geçiyor. Bölge, yavaş yavaş normalleşmeye doğru yol alırken acılar yinelenmesin diye tedbirleri acilen alabilmeliyiz.

Adıyaman Altınşehir Polis Karakolu'nda bir polis arkadaşlarını vurdu: Başkomiser ve amir öldü, 8 polis yaralı Adıyaman Altınşehir Polis Karakolu'nda bir polis arkadaşlarını vurdu: Başkomiser ve amir öldü, 8 polis yaralı

Sorun şu ki tespitler ışığında tedbirleri geliştiriyor fakat gereğini yerine getirme sürecinde ödevleri savsaklıyoruz. Bu defa aynısı olmasın. Depremi unutursak, o kendini hatırlatacaktır. Bölgenin acı deprem gerçeğini unutma lüksümüz kalmamıştır.

DEPREM SENİ DENETLER

Kahramanmaraş’tayız. Hayatı normale çevirme gayretindeyiz. Bölgedeki 11 vilayet, onlarca ilçe ve yüzlerce köyümüzde, binlerce insanımız hala enkaz altında… Gözüme çarpan şu; coğrafyayı dikkate almayan, zemini önemsemeyen, statik hesabı tutmayan, imar affıyla aklandığını sanan binalarımız yıkılmış.

Kurallara uyan, kendini denetlettiren ve haddini aşmayan binalar ise sapasağlam… Yan yana iki bina… Yükseklikleri aynı, malzemesi benzer. Ama derinde yatan fark; birinde matematik var, vicdan var, akıl var. Diğerinde hesapsızlık var, kuralsızlık var, siyasi kirlenmişlik var, denetimden kaçış var. Sadece denetim doğru yapılmış olsaydı, o binayı oraya dikmeyecek ve canlı mezara çevirmeyecektik.

Şunu net anladım ki en büyük yapı denetim şirketi, depremdir. Hile hurdayı anında açığa çıkaran, rüşvet almayan, hatır için sağlam onayı vermeyen, siyaseti dinlemeyen, çürüğü çarığı anında cezalandıran… Uygun zemin, haddini bilen malik, işleyen denetim…

DEPREM BİNASINI LİYAKAT KURMALI

Deprem yağmuru sürüyor. Bize anlatmak istedikleri var. Diyor ki; 2 büyük deprem ve onlarca artçısı size öğretemediyse, öğrenene dek ders sürecek. Nitekim Hatay’da adeta deprem fırtınası yaşanıyor.

Buna rağmen hala aynı yerde şehir kurmaktan söz ediyoruz, aynı zihin yapısıyla, hiç ders çıkarmamış gibi davranabiliyoruz. Çadır bile kurmaktan aciz liyakatsizlerin bölgede şehir kurduğunu düşünmek dahi istemiyorum. Bize bu aşamada acilen deprem otoritesi gerekiyor.

Öyle ki bu otorite; bakanlıklar üzerinde yaptırım yetkisiyle donatılmalı, yetkin, liyakatli kadrolardan oluşmalı… Bu otoriteden izin almaksızın hiçbir bina yapılmamalı. Siyasetin başı otoriteye emir veremesin. ‘Bu bina olmaz’ diyorsa saraydan, bakandan, başkandan torpil işlememeli.

Uygun zemin yoksa ‘yapamazsın’ diyebilmeli. Hakkına razı olmayan malike; ‘olmaz’ diyebilmeli. Gerektiğinde depreme hazırlık dersleri için eğitime talimat dahi verebilmeli. Deprem ülkesiyiz ve bizler depremle yaşamayı ancak bu sayede öğreneceğiz.

Netice; Depremler, en büyük zihniyet dönüştürücülerindendir. Bu da bize standartlarımızı yükseltmek için altın fırsat sunuyor. Akıllıysak tabii ki…

Editör: Haber Merkezi