İstanbul'da haftanın ilk gününde trafik yoğunluğu yaşandı! İstanbul'da haftanın ilk gününde trafik yoğunluğu yaşandı!

Çelikmen, Yeditepe Tıp Fakültesi Hastanesi’nden meslektaşları, sağlık çalışanları ve Yeditepe Üniversitesi Doğal Afetlerde Arama Kurtarma Kulübü’yle (YÜDAK) birlikte arama, kurtarma ve sağlık hizmetleri için Hatay’a gitti. Bölgeden döndükten sonra görüştüğümüz Çelikmen, deneyimlerini paylaştı.

‘Çök, kapan, tutun bize uygun değil

Çelikmen bugüne kadarki arama kurtarma faaliyetlerinde dünyanın farklı bölgelerindekiler dahil 250’ye yakın insanı enkazdan çıkardı.

Hatay’da beraberindeki YÜDAK ile birlikte 12 kişiyi enkazdan kurtaran Çelikmen, bir kez daha cenin pozisyonunun hayat kurtarıcı olduğuna tanıklık etti.

AFAD’ın deprem anı için önerisi, “Güvenli bir yer bulup, diz üstü çök, başını ve enseni koruyacak şekilde kapan, düşmemek için sabit bir yere tutun.” Buna karşılık Çelikmen’in arama-kurtarma çalışmalarından öğrendiği farklı. ‘Çök, kapan, tutun’un sağlam evlerde, düşen eşyalardan korunmak için uygulanabileceğini ancak Türkiye gerçeklerine uymadığını söyleyen Çelikmen,  “Türkiye’de depremde binalar yıkılıyor” dedi.

Kolonlar ve kirişler, kitap sayfalarının arasındaki kalemin yarattığı boşluk gibi yaşam üçgeni oluşturuyor. Bu dar boşlukta, cenin pozisyonundayken az yer kaplanıyor. Başka bir deyişle cenin pozisyonu hedef küçültüyor.

Çelikmen 1999 depreminden beri her fırsatta ‘cenni pozisyonu’nu yineliyor. Israrla ‘çök, kapan, tutun’ diyenlerin, deprem alanını bilmeden bu öneride bulunduğunu söylüyor: “Kanal kanal gezen, hayatın da bir deprem kurbanını enkaz altından çıkarmamış, oradan buradan alıntı, ülkemiz gerçeklerine uymayan çök-kapan-tutun hurafesini ağızlarına dolayanlara gerçekleri anlatmaktan yoruldum artık. Sarsıntıyı ilk hissettiğinizde amuda da kalksanız, çök-kapan-tutun da yapsanız, binanız çökerse ve şansınız varsa, yatay beton levhalar arasında nihai sağ kalım pozisyonunuz, cenin pozisyonu olacak. Bunu en başta yaparsanız, kafanızı, omurganızı kırmadan sağ kalma şansınızı arttırırsınız. Diğerinde omur, baş, boyun yaralanmaları riski daha yüksek.”

‘Enkaz altından en çok bebek ve çocuk bu yüzden çıkıyor’

Peki neden cenin pozisyonu? Çünkü cenin pozisyonuyla beden iyice küçülüyor. Dolayısıyla az yer tuttuğu için yaralayıcı ya da öldürücü parçaların bedene isabet etme riski azalıyor: “Cenin pozisyonunda metabolizma yavaşlıyor. Hipotermiyle baş etmek de daha kolay. Neden enkaz altından en çok bebek ve çocuklar çıkarılıyor? Küçük oldukları, içgüdüsel olarak bu pozisyonu aldıkları ve yaralanma riskleri azaldığı için. Bunu tüm depremlerde gördük. Farklı düşünenler olsa da bizim deprem alanlarındaki tecrübemiz bu yönde.”

Peki deprem anında yanında cenin pozisyonu alınabilecek eşyalar ne?

Çelikmen’in yanıtı şöyle: “Örneğin yatakların altındaki bazalar dolu tutulabilir. Burayı kitaplar ya da nevresimlerle doldurmak mukavemetini artırır. Yine içi kitap dolu örneğin çeyiz sandığı da dayanıklı olabilir.”

Depremden önce alınabilecek önlemler arasında evdeki kütüphane, büfe, dolap vs. duvara sabitleyerek sarsıntıda devrilmesini önlemek var.

‘Deprem çantası ayak bağı’

Çelikmen deprem çantasının da gereksiz hatta ayak bağı olduğunu düşünüyor. Ancak şarjda cep telefonu ve suyun yakınlarda bulundurulmasını öneriyor: “Enkazdan çıkan kimsenin yanında deprem çantası yoktu. Depremden kurtulup açlıktan, susuzluktan kim ölmüş? İnsanlar hareketlerini, reflekslerini bir şeye bağladıklarında zaman kaybediyorlar. Çanta pranga haline geliyor. Oysa telefonun sesi, ışığı var. Su kritik. 1.5 litre su yanınızda bulunsun yeter.”

‘Güvenlik ilk günden sağlanmalıydı’

Çelikmen, afet bölgelerinde kurtarma ekiplerinin de daha rahat çalışabilmesi için güveliğin çok önemli olduğunu anlattı. Askerlerin hemen bölgeye sevk edilmemesinin hata olduğunu belirten Çelikmen şunları söyledi: “Çok büyük bir felaket yaşandı. Savaş ortamı gibiydi. 1992 Erzincan depreminden beri yurt içi ve dışında afetlere gittim, böyle bir yıkım, acı görmedim!  Kepçe bulan enkaz kazmaya başladı. ‘İçinde insan var, yapmayın etmeyin’ diyoruz, ‘babamın sesi geliyor, çekilin’ diye cevap veriyor. Tüfekle gelip, ‘gel babamın cesedini çıkar’ diyenlerle karşılaştık. Oradaki dengeyi, güvenli çalışma ortamını sağlayacak asker, polisin ilk günden organize edilmesi gerekiyordu. Yardıma gelenler yol ortasına otobüs bırakmış, geçemedik. Gençler jeneratörleri, kırıcıları omuzlarında, sırtlarında kilometrelerce taşıdılar. Üçüncü günden itibaren Antakya’da, şehir içinde gezmek imkansız oldu. Herkes hücum etmişti. Organizasyonluk hakimdi.”

‘Yeni yerleşim yerleri oluşturulmalı’

Son depremlerin sonuçlarının gördüğü en büyük felaketlerden olduğunu belirten Çelikmen, Hatay’ın baştan inşa edilmesi gerektiğini söyledi. Asi Nehri kıyısı, Amik Ovası gibi bereketli alanlarda kentleşme olduğunu hatırlatan Çelikmen, şöyle konuştu: “Yepyeni hastane bile zeminin sıvılaşmasından dolayı kullanılamaz halde. Büyük bir yapısal sorun var bölgede. Son depremler de ders olmazsa biz bu güzel ülkede, topraklarda yaşamayı hak etmiyoruz demektir. Deprem gerçeğini kabul edemedik, içselleştiremedik. Kurumların çoğu çuvalladı. Artık deprem gerçeğini kabullenmek, yerleşimleri fay hattı olmayan, Anadolu’nun güzel yerlerine kaydırmak zorundayız. Yaşamı İstanbul, İzmir, Ankara gibi büyük kentlere yığmak hata. Hele İstanbul’a… Nereye kadar bu binalar, gökdelenler yapılacak?”

‘İlk kurtaranlar mahalleliler olacak’

Bilim insanları 1999’dan beri İstanbul depremi için uyarıyor. Aradan geçen 24 yılda elle tutulur bir önlem alınmadı. Hatta yapılan bazı hazırlıklar da yıllar içinde yok oldu gitti. Ne yeterli toplanma alanımız var ne hastanelerimiz ne de aile sağlığı merkezlerimiz hazır. Rutin yaşamın bile sorunlu olduğu 18 milyonu aşkın nüfuslu İstanbul bir felakete gebe.

İstanbul için geç mi kaldık diye sorduğumuz Çelikmen’e göre hala bazı adımlar atılabilir: “Mahalle afet gönüllüleri birimlerimizi biraz daha donatmak lazım. Bunlar çok önemli. İlk yardıma koşanlar, en çok insan çıkaranlar bir şekilde enkazdan kurtulan etraftaki konu komşu. Hatay’da anne ve iki çocuğu baba sayesinde çıkardık. Baba üçüncü çocuğunu çıkarmış, yapıştı bize. Eşi ve çocukları olduğunu söyledi. Başka türlü haberimiz olmazdı. Binlerce enkaz var çünkü.”

2000’de İstanbul’un mahallelerine deprem halinde mahalle afet gönüllülerinin kullanması için jeneratör ve kurtarma malzemeleriyle dolu turuncu konteynırlar yerleştirilmişti. Ancak bunlar hırsızların hedefi oldu ve soyuldu. Çelikmen, “Konteynırları kaldırıp, malzemeleri muhtarlıklara koydular. Gece de hırsızlar girdi, soydu. 24 saat açık olan hastane acillerine ya da polis karakollarının karşısına yerleştirmek gerekiyordu. Uyardığımız bunu halde yapmadılar” dedi.

Yapılaşmayla ilgili önlemler içinse geç kalındı. Çelikmen’in görüşü şöyle: “İstanbul’da öyle camlı, cafcaflı, burgulu gökdelenleri yapmak yanlış. Bina yıkılmasa da camlar inecek. Çok seviyoruz nedense mermer, camla kaplamayı. Bunlar depremde sıkıntı yaratan malzemeler. Ranta, hırsa yenilmeden, yatay mimariye geçilmesi şart. İstanbul cazibe merkezi olmaktan kurtarılmalı.”

Kaynak: www.diken.com.tr

Editör: Haber Merkezi