Adalet herkese lazım değil mi? Ekmek gibi, su gibi bir insanın hayatını devam ettirebileceği en temel ihtiyaçlardan biri midir adalet? Aslında ekmekten de sudan da önemlidir. Adaletin sağlanmadığı bir ortamda insan ekmeğe de suya da ulaşamaz. Adil bir düzen yoksa senin hak ettiğin ekmeği başkası yer, suyunu başkası içer ve sen aç kaldıkça başkaları tok gezer. Tok gezenler de dahil olmak üzere hiç kimse istemez böyle bir durumu. Peki ya adalet bunu ister mi?

Adalet de aslında duygu, ruh vardır. Bizler adaleti daima uygulayıcılar aracılığıyla tanımladığımız için ya da bu tanım bize dikte edildiği için bu duyguyu, ruhu kaçırmaktayız. Her ne kadar adalet elle tutulan bir şey olmasa da adaletin etkisi somut bir şekilde karşımıza sürekli çıkmaktadır. Büyük bir birikime sahip olan adaletin duygusunun olmadığını iddia etmek de tarihi reddetmekle eşdeğerdir. Adalet ilk insandan bu yana süregelen bir olgudur. İslam inancına göre Habil’le Kabil arasında çıkan uyuşmazlıkta Kabil’in Habil’i öldürmesinin temel sebebi bile kurban ettiği koyunun daha güzel olmaması nedeniyle verilen kararın adaletsiz bir karar olduğunu düşünmesidir.

Adaletin dünya üzerinde binlerce yıllık bir geçmişi ve tecrübesi bulunmaktadır. Bu özelliği itibariyle adalet insana yol gösterici niteliktedir. Ancak biz insanlar olarak adaletin sağlanması noktasında sorumluluğu hep başkasına atarak kendimizi rahatlatma ve adaletin duygusunu göz ardı etme peşindeyiz.    

Adalet kelimesinin Türk Dil Kurumu’nda birden çok karşılığı vardır. En kısa ifadeyle adalet, hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme olarak tanımlanabilir. Bu tanımda hak ve hukuka uygunluk durumunu gözetecek makamla ilgili devlet, mahkeme veya kişi bazlı sınırlandırma yapılmadığını görebiliyoruz. O zaman adaleti neden yalnızca mahkeme koridorlarına veya devletin uygulamalarına sıkıştırıp kendimizi sorumluluktan kurtarmaya çalışıyoruz ki?

Kişinin kendisinin adaletten uzak olduğu bir durumda adil bir düzen istemesi de gerçeklikten uzak bir istektir. Adalet dediğimiz sadece hakimlerin, savcıların kanunlarda yazanları uygulaması veya devleti yönetenlerin halkına adil bir şekilde yaklaşması ile sınırlandırılamaz. Bizim kendi hayatımızda adalete hangi mesafede olduğumuz önemlidir asıl.

Herkes hakkı gözetmeye kendisinden başlamalıdır. Bu, herkes kendi adaletini kendisi uygulasın demek değildir. Aksine herkes adaleti önce kendi vicdanında ve hareketlerinde uygulasın demektir. İşveren kendi çalışanları arasında adalete uygun davranacak, anne-baba çocuklarına karşı adalete uygun davranacak, insanlar diğer canlılara bile onların da bu dünya üzerinde hakkının olduğunu göz önünde bulundurarak adaletli davranacak ve nihayet herkes kendi vicdanında adalete uygun davranacak ki sonrasında başkalarının adaletini sorgulama hakkını elde edebilsin. Ancak ve ancak hakkı gözetmeye kendimizden başladığımız sürece kolektif adalet talep edebiliriz. 

Son zamanlarda özellikle de sosyal medyada adaletin hukuka uygun bir şekilde sağlanması yönünde geniş çaplı mesajlar paylaşılıyor. Kimi birilerinin tutuklanmasını istiyor, kimi serbest bırakılmasını istiyor, kimi atama bekliyor, kimi de savcıların harekete geçmesini… Tüm bunlardan önce biz kendi vicdanımızın hakimi savcısı ve avukatı olduğumuzu değerlendiriyor muyuz? Aynı olaylar bizim veya sevdiğimiz birinin başına geldiğinde sırf yakınımız diye gözden kaçırılmasını mı istiyoruz yoksa süreçlerin adalete uygun bir şekilde ilerlemesini mi bekliyoruz. Bugünlerde devlet dairelerinde veya başkaca bir yerde en ufak işini dahi halletmeye çalışırken bir tanıdık bulmaya çalışan bizler adalete çok mu uygun davranıyoruz ki bir başkasının torpille iş halletmesinden rahatsız oluyoruz.

Tam da burada empati denen bir olgu ortaya çıkıyor. Tüm hayat pahalılığına, adalete erişimin masraflı olduğu bir zamanda empati yapmak ise bedava. Empati yaparak adalete bakışımızın nasıl olduğumuzu belirleyelim. Sonrası zaten çorap söküğü gibi gelecektir. Kendimize yapılmasını istemediğimiz bir şeyi başkalarına yaparak, insanları ötekileştirerek, benden olmayana söz hakkı vermeyerek adaleti sağlamış olmuyoruz, kendimizi kandırmış oluyoruz. Çünkü ayarını bozduğumuz kantar gün gelince bizi de tartacak. Bu duygularla hareket ettiğimiz zaman adaletin de sınırlandırılmayacağını göreceğiz.

Her ne kadar adalete erişimin kolay olup olmadığı veya düzenin adil olup olmadığı bir tartışma konusu olsa da herkesin kendi adalet bilincine sahip olması ve adaletin duygusuna saygı göstermesi tamamen bedava. Hayat pahalılığından bu kadar dem vururken bedava olan şeyleri de gözden kaçırmamak lazım. Orhan Veli’nin şiirinde bahsettiği bedava şeylere artık empatiyi ve adalet bilincini de eklemenin vakti gelmedi mi?

Bedava yaşıyoruz, bedava;

Hava bedava, bulut bedava;

Dere tepe bedava;

Yağmur çamur bedava;

Otomobillerin dışı,

Sinemaların kapısı,

Camekanlar bedava;

Peynir ekmek değil ama

Acı su bedava;

Kelle fiyatına hürriyet,

Esirlik bedava;

Bedava yaşıyoruz, bedava.*

*Orhan Veli Kanık’ın Bedava şiiri