Gemileri karadan yürüten, Ortaçağ’ı kapatıp Yeniçağ’ı açan Osmanlı hükümdarı.

II. Mehmed, yani Fatih Sultan Mehmed, 30 Mart 1432'de Edirne'de dünyaya gelmiş ve 3 Mayıs 1481'de vefat etmiştir. Osmanlı İmparatorluğu'nun yedinci padişahı olarak bilinir.

İlk olarak 1444-46 yılları arasında kısa bir süre hükümdarlık yapmış, ardından 1451-1481 yılına kadar 30 yıl boyunca Osmanlı İmparatorluğu'nu yönetmiştir.

21 yaşında, 29 Mayıs 1453'te İstanbul'u fethederek, 1000 yıllık Bizans İmparatorluğu'na son vermiştir.

Bu olay, birçok tarihçi tarafından Orta Çağ'ın sonu ve Yeniçağ'ın başlangıcı olarak değerlendirilmiştir.

Fetih sonrasında "Ebû’l-Feth" (Fethin Babası) unvanını almış ve daha sonraları "Çağ Açan Hükümdar" ve "Kayser-i Rûm" gibi unvanlarla anılmıştır.

İslam Peygamberi Muhammed'in bir hadisine nâil olduğu için günümüzde Türkiye ve İslam dünyasında geniş bir kesim tarafından "kahraman" olarak kabul edilen Fatih Sultan Mehmed, 27 Receb 835 (30 Mart 1432) Pazar günü şafak vaktinde Edirne'de dünyaya gelmiştir.

Annesi Hüma Hatun, bazı kaynaklara göre gayrimüslim bir köle iken, ölümünden sonra İran efsanelerindeki çentekuşu hümadan esinlenilerek Hüma Hatun olarak adlandırılmıştır.

Çocukluğu ve eğitimiyle ilgili olarak, II. Mehmed, iki yaşına kadar Edirne'de kalmış, daha sonra 1434'te sütninesi ve küçük ağabeyi Alâeddin Ali ile birlikte Amasya'ya gönderilmiştir.

Burada ağabeyi Ahmed'in erken yaşta ölmesi üzerine, altı yaşında Rum sancakbeyi olmuştur.

Eğitimi için babası çeşitli hocalar görevlendirmiş, ancak zeki ve hırçın bir çocuk olması nedeniyle eğitimi zorlu olmuştur.

Babası, itaatsizlik durumunda kullanmak üzere Molla Gürani'yi görevlendirmiş ve bir değnek vermiştir.

Molla Gürani'nin Mehmed'e verdiği dersi önemsememesi ve bu nedenle öğrencinin hocası tarafından cezalandırılması, genç Mehmed'in eğitimine verdiği değeri kavramasına neden oldu.

Şehzade Mehmed'in medrese kökenli hocalarının yanı sıra Batılı şahsiyetlerden de bilgi edindiği biliniyor.

Saruhan Sarayı'nda İtalyan hümanisti Anconalı Ciriac ve diğer İtalyanlar, Mehmed'in Avrupa tarihi ile Antik Yunan filozoflarının hayatlarına dair kitaplar okumasına öncülük etmiştir. Bu durum, Mehmed'e çok kültürlülük kazandırmıştır.

Topkapı Sarayı arşivinde bulunan karalama defteri, Latin harfleri, Arap harfleri, Roma büstlerini anımsatan insan çizimleri ve Osmanlı figürleriyle doludur.

Ayrıca, Fatih Sultan Mehmed'in Arapça, Farsça, Latince, Yunanca ve İtalyanca gibi dilleri bilmesi, o dönemdeki geniş kültürel etkileşimlerine dayandırılmaktadır.

1443 yazında Karaman beyi İbrahim'i mağlup ettikten sonra Edirne'ye dönen II. Murad, János Hunyadi, Macar Kralı Ladislas ve Sırp Despotu Yorgo Brankoviç liderliğindeki Hristiyan ordusunun Osmanlı topraklarına saldırmaya başladığı haberiyle karşılaştı.

Bu dönemde ayrıca Şehzade Ali'nin ölüm haberi geldi ve Mehmed, iki ağabeyinin erken ölümleri nedeniyle tahtın varisi oldu.

Hristiyan ordusunun İzladi'de durdurulmasının ardından başlayan müzakereler sırasında, Mehmed Manisa'dan Edirne'ye çağrıldı.

II. Murad, Edirne'de Macarlarla antlaşma yaparak oğlu Mehmed'i "kaymakam" olarak bıraktı ve Karamanlıların üzerine yürüdü. Ancak, bu politika II. Murad'ın tahttan çekilmesiyle birlikte devleti krize sürükledi.

II. Murad'ın 1444 yazında tahttan çekilmesi, Edirne'de bir otorite boşluğuna neden oldu ve dış siyasette ihtiyatlı davranan Sadrazam Çandarlı Halil Paşa ile Şahabeddin, Zağanos, Turahan Paşalar arasında rekabet başladı.

Bu rekabet, 1444-1453 yılları arasında Osmanlı Devleti'nde yaşanan önemli politik gelişmelerin belirleyici bir etkeni oldu.

Kral Ladislas'ın Osmanlılarla barışı geçersiz sayarak yeni bir Haçlı Seferine çıkacağını açıklaması, başkent Edirne'de panik yaratırken, II. Murad'ın ölüm haberleri ve Orhan Çelebi'nin isyan girişimi de devleti sarsan olaylardan biriydi.

Hurufilik tarafından desteklenen İranlı bir grubun başkentteki etkisi, Mehmed'in ilgisini çekti, ancak Müfti Fahreddin ve Sadrazam Halil Paşa'nın tepkisiyle karşılaştı.

Bu durum, Mehmed'in destekten çekilmesine ve başkentte bir Hurufi katliamına yol açtı. İranlı Hurufiler, "kâfir oldukları" gerekçesiyle canlı canlı yakılarak öldürüldüler.

Aynı dönemde şehirde çıkan yangında, bedesten ve 7000 ev kül oldu.

Eylül ayının sonlarına yaklaşıldığında, Kral Ladislas önderliğindeki Hristiyan ordusu Tuna Nehri'ni geçerek Edirne'ye doğru ilerlerken, Çanakkale Boğazı'nı kapatan bir Venedik filosu da ortaya çıktı.

Sadrazam Halil Paşa'nın daveti üzerine II. Murad, Anadolu Hisarı'ndan Rumeli'ye geçerek Edirne'ye ulaştı ve 10 Kasım 1444'te Varna'da Hristiyan ordusunu büyük bir mağlubiyete uğrattı.

Varna Savaşı sırasında ve sonrasında Mehmed, fiilen padişah olan II. Murad'ın gölgesinde kaldı, tahttan çekilmemiş gibi görünse de gerçek iktidar babasının elindeydi.

Zağanos ve Şahabeddin Paşalar, genç padişahın otoritesini güçlendirmek için Mehmed'i Varna Savaşı'na götürmek isterken,Sadrazam Halil Paşa buna engel oldu ve Mehmed'e karşı II. Murad'a gerçek padişah gibi davrandı.

Ancak II. Murad, oğlunun Konstantinopolis'teki Orhan Çelebi'nin konumunu zayıflatmamak için fiili durumu hakiki bir cülus haline getirmeden Manisa'ya çekildi.

1446'nın Mayıs ayında II. Murad, Mehmed'in Konstantinopolis'e saldırı planları nedeniyle tekrar Edirne'ye döndü. Halil Paşa, Mehmed'in bu saldırısına karşı çıkarken, Zağanos ve Şahabeddin Mehmed'i destekliyordu.

Halil Paşa, Mehmed'i ve yandaşlarını iktidardan uzaklaştırmak için bir yeniçeri isyanı düzenledi. Mehmed, Manisa'ya çekildi ve Zağanos Paşa Balıkesir'e sürgüne gönderildi.

Mehmed'in Manisa'daki ilk yıllarında gerçekleştirdiği eylemler hakkında bilgi bulunmamaktadır.

Babası tarafından Mora seferine katılmamış, Gülbahar Hatun'dan Bayezid adında bir oğlu olmuş ve Süleyman Bey'in kızı Sitti Hatun ile evlendirilmiştir.

Mehmed, Manisa'da bağımsız bir şekilde hareket etmiş, Türk korsanlarını Ege Denizi'nde Venedik gemilerine saldırmaları için teşvik etmiş ve kendi adına paralar bastırmıştır.

Annesinin vefatının ardından babasının Arnavutluk seferine katılmıştır.

II. Murad'ın 3 Şubat 1451'de ölümünün ardından Mehmed, 19 Şubat 1451'de Edirne'de tekrar tahta çıktı.

Çandarlı Halil Paşa'yı sadrazamlık makamında tuttu, İshak Paşa'yı Anadolu Beylerbeyi olarak atadı ve babasının cenazesine Bursa'ya gitmek üzere gönderdi. Ayrıca kardeş katli yasasını uygulayarak küçük oğlu Küçük Ahmed'i boğdurttu.

Mehmed'in gerçek iktidarını elinde tutanlar Şahabeddin ve Zağanos Paşalar'dı. Mehmed'in amacı, Yıldırım Bayezid'in merkeziyetçi imparatorluğunu kurmaktı ve bu hedefe ulaşmak için önce Konstantinopolis'i ele geçirmesi gerektiğine inanıyordu.

1451'de yaptığı anlaşmalarla Mehmed, batıda Venedik, Ceneviz Cumhuriyeti, Macaristan ve Sırp Despotluğu ile ilişkileri yeniledi ve Doğu Roma'ya karşı dostane ilişkileri devam ettireceğini bildirdi.

Mehmed, Doğu Roma'ya olan dostane ilişkileri sürdürmeye ve Süleyman Çelebi'nin Konstantinopolis'teki oğlu Orhan için yılda 300 bin akçe tahsis etmeye karar verdiğini açıklamıştı.

Mehmed'in yönetimindeki Osmanlı Devleti'ni yetersiz bulanlar sadece Hristiyanlar değildi. Tahta geçişinden sonra, Karamanlılar, yerel beylikleri canlandırmak amacıyla ayaklandılar ve Seydişehir ile Akşehir'i ele geçirdiler.

Bu durum üzerine Mehmed, 1451 yazında Anadolu'ya geçti ve hızlı bir şekilde bu isyanı bastırdı.

Bu sırada, Doğu Roma İmparatoru Konstantin, elçiler aracılığıyla Süleyman Çelebi'nin torunu Şehzade Orhan'ın ödeneğinin yapılmadığını, ödeneğin ikiye katlanmaması halinde Orhan'ın Osmanlı tahtında hak iddia etmesine izin vereceği tehdidinde bulundu.

Mehmed, sorunu çözeceğini belirtip elçileri gönderdi, ancak Edirne'ye döndükten sonra Orhan için ayrılan gelirlere el koydu ve Konstantinopolis'in ablukaya alınmasını emretti.

Mehmed'in kuşatma hazırlıklarına başladığı 1451 sonlarında, Boğaz'ın Anadolu yakasına Anadolu Hisarı'nın karşısına Boğazkesen adı verilen Rumeli Hisarı'nın inşasını emretti.

Konstantin, Mehmed'den hisarın yapımı için izin alması gerektiğini bildirmek için elçiler gönderdi, ancak Mehmed elçileri reddetti.

İmparator, son olarak 1452'nin Haziran ayında barış görüşmeleri için elçilerini gönderdi, ancak yine reddedildi.

Böylece Boğaz'ın kontrolü Osmanlıların eline geçti ve geçecek gemilerden geçiş ücreti alınması zorunluluğu getirildi.

Osmanlı ordusu, 23 Mart'ta Edirne'den hareket ederek 2 Nisan'da Konstantinopolis'e vardı. Aynı gün Haliç'in girişi zincirle kapatıldı.

Kuşatma süreci, aralıklı çatışmalarla 53 gün boyunca devam etti. İmparator Konstantinos, Giovanni Giustiniani ile birlikte şehri savunuyordu.

Mehmed, Haliç'e bir donanma hazırlatarak kuşatmaya denizden de katkı sağlamıştı.

Kuşatmanın yedinci haftasında Osmanlılar hala kesin bir sonuç alamamıştı. Bu noktada Halil Paşa, son bir kez Mehmed'i teslim olmaya ikna etti, ancak imparator teklifi reddetti.

Bunun üzerine Mehmed, 24 Mayıs'ta büyük bir karadan ve denizden saldırı düzenleyeceğini duyurdu.

Son saldırının planlarını Zağanos Paşa yaptı ve 29 Mayıs'ta Osmanlı ordusu taarruza geçti. Osmanlı güçleri, üç aşamalı bir saldırı stratejisi izledi.

İlk iki saatte başıbozuklar surlara saldırdı, ardından Anadolu birlikleri devraldı ve nihayetinde yeniçeriler ölümcül bir darbe indirmek üzere devreye girdi. Giustiniani'nin yaralanarak savaş alanını terk etmesi, şehri savunanlar arasında ciddi bir moral bozukluğuna neden oldu.

Sonunda Osmanlı askerleri, "Kerkoporta" adlı kapıdan içeri girmeyi başardı ve burca Osmanlı bayrağını dikerek zaferi ilan ettiler.

Mehmed, fethin ilk günü öğleden sonra şehre girdi, Ayasofya'ya giderek namaz kıldı ve "Minberim bundan sonra İstanbul'dur" diyerek tahtını ilan etti.

İmparator Konstantinos'un akıbeti belirsizdir. Bazı kaynaklar cesedinin bulunamadığını söylerken, bazı tarihçiler cesedinin mor ayakkabılarından teşhis edildiğini belirtir.

Alphonse Lamartine, eserinde imparatorun cesedinin bulunduğunu ve Fatih'in Konstantin için Hristiyan usulü cenaze töreni düzenlediğini ifade eder.

Şehzade Orhan, keşiş kılığında şehri terk etmeye çalışırken yakalanıp idam edildi.

Fatih, Galata'dan kaçan Rumlar ve Cenevizlilerin dönmesine izin verdi. Rum Patrikhanesi'nin yeniden açılmasına izin verdi; ayrıca bir Yahudi hahambaşılığı ile bir Ermeni Patrikhanesi kurdu. II. Mehmed, İstanbul'u farklı dinlerden insanların bir arada yaşadığı, ticaret ve kültür merkezi olan bir başkent yapmayı amaçladı.

Fethin ardından Mehmed, şehrin onarımına başladı ve amacı Doğu Roma'yı yıkmak değil, onu Osmanlı yapısı içinde canlandırmaktı.

Kurmaya çalıştığı imparatorluk, bir İslam devleti olmasına rağmen Doğu Roma'nın kozmopolit yapısını sürdürecekti.

Fatih, Rum Ortodoks Patrikhanesi, Ermeni Patrikhanesi ve Yahudi hahambaşı bulunmasına izin verdi. 6 Ocak 1454'te Yorgo Skolaris'i yeni Ortodoks patriği olarak atadı.

Ayasofya'nın camiye dönüştürülmesinden sonra Patriklik için resmi makam yeri olarak Havariyun Kilisesi verildi. Şehirdeki Yahudilerin ilk hahambaşı olarak Moşe Kapsali'yi atadı.

1461 yılında ise Bursa Piskoposu Hovakim'i İstanbul Ermeni Patriği olarak atandı.

Mehmed, Theodosius Forumu'nun yerine ilk sarayının inşasına başladı ve daha sonra Sarayburnu'nda Topkapı Sarayı'nı inşa ettirdi.

Fatih Sultan Mehmed, ilk tahta çıktığında ve İstanbul'un fethi sırasında gösterdiği kararlılık ve yönetim tarzı nedeniyle, Çandarlı Halil Paşa'yı Edirne'de 10 Temmuz 1453 tarihinde idam ettirdi.

Bazı kaynaklara göre, Çandarlı Halil Paşa genç hükümdarı sabırsız ve deneyimsiz buluyordu. Bu olay, Fatih'in otoritesini sağlamlaştırarak genç hükümdara karşı herkesin saygı göstermesini sağladı.

Çandarlı Halil Paşa, İstanbul'un fethinden sonra idamına giden süreçte Yedikule'de Altın Kapı'da kırk gün hapis edildi. 10 Temmuz'da gözlerine mil çekilerek idam edildi.

İddialara göre, boyun eğeceği yerde Hakan'a dik baktı. Oğlu İbrahim Paşa tarafından İznik'e götürülüp türbesine defnedildi. Çandarlı Halil Paşa, idam edilen ilk Osmanlı sadrazamıdır.

İstanbul'un fethinden sonra, Osmanlılara bağlılık yemini eden ve ele geçirilen kaleleri geri veren Sırplar, daha sonra Macarlar ile iş birliği yaparak düşmanlık göstermeye başladılar.

Bu nedenle 1454-1457 arasında üç ardışık sefer düzenlenerek Sırbistan'a karşı başarılı operasyonlar gerçekleştirildi ve Belgrad dışındaki tüm Sırp toprakları Osmanlıların kontrolüne geçti.

Sırp Kralı Bronkoviç'in ölümü üzerine başlayan taht mücadelelerinden faydalanan Osmanlılar, Sırpları vergiye bağlayarak kontrol altına aldılar.

Taht kavgalarının tekrar alevlenmesi üzerine, Mora seferinde bulunan Fatih Sultan Mehmed, Sırp sorununa son verilmesini emretti.

Mahmud Paşa liderliğindeki Osmanlı kuvvetleri 1459'da başkent Semendire'yi ele geçirerek Semendire Sancakbeyliği'ni oluşturdu ve böylece Sırbistan'da Osmanlı hâkimiyeti başlamış oldu.

İstanbul'un fethinden sonra, Bizans İmparatoru XII. Konstantin'in oğulları, rakipleri Kantakuzen ailesine karşı Mora'da Osmanlılardan yardım istedi. Turahanoğlu Ömer Bey'in akıncıları müdahale etti ve muhalifler bertaraf edildi.

Ancak bu sefer iki kardeş arasında mücadele başladı. Fatih Sultan Mehmed, 1458'de bölge ülkelerinin Mora'yı istila niyetlerini öğrenince harekete geçti.

Korent'i ele geçirerek Mora'nın bir kısmını merkeze bağladı ve burada bir sancak oluşturdu.

Atina ve diğer bölgeler de Osmanlı yönetimini kabul etti. Ancak kardeşi Dimitrios'un Arnavutların desteğiyle anlaşmayı bozması üzerine ikinci kez Mora'ya sefer düzenlendi.

Tomas, Osmanlılarla yapılan anlaşmayı bozunca Papa'ya kaçmak zorunda kaldı.

Bölgeye Türk yerleştirme politikasıyla birlikte Osmanlı kuvvetleri, Venedik'in başarısız ayaklanma girişimini 1465'te bozguna uğrattı.

1477 yılında, Fatih Sultan Mehmed, Kırım Hanlığı'nı Osmanlı Devleti'nin egemenliği altına alarak önemli bir zafer elde etti.

Aynı dönemde, Candaroğulları'nın kontrolündeki Sinop'u da Osmanlı topraklarına kattı. Cenevizlilerin stratejik bir üssü olan Amasra'yı ele geçirdi.

1479'da Venedik ile yapılan antlaşma ile 16 yıllık süregelen savaşa son verdi.

Antlaşma çerçevesinde Venedik, Arnavutluk'taki kaleleri Osmanlılara bıraktı ve karşılığında Mora'daki bazı iskelelerden yararlanma hakkı elde etti.

Fatih Sultan Mehmed, Venedik ile anlaşma sağladıktan sonra diğer önemli İtalyan kent devletlerine karşı savaş açtı.

1480'de, İtalya'nın güneyindeki Otranto limanını ele geçiren Fatih Sultan Mehmed, bu olayın Avrupa'da büyük yankı uyandırmasına neden oldu.

Otranto, Roma'ya giden yol üzerinde stratejik bir köprübaşı olarak önem taşıyordu.

Bosna Kralı, Osmanlılara vergi ödeme konusundaki anlaşmalara uymayınca, Fatih Sultan Mehmed Üsküp'ten hareketle Bosna'nın tamamen fethedilmesi emrini verdi.

1463 yılındaki seferle Bosna Kralı, Osmanlı hâkimiyetini tanıdı. Ancak Bosna Kralı, şeyhülislamın fetvası sonrasında öldürüldü ve Bosna'da Osmanlı yönetimi Bosna Sancakbeyliği şeklinde kuruldu. Ancak aynı yıl içinde Macar kralı Bosna'ya girdi.

Bosna seferleri sırasında Hersek Kralı Stefan, ülkesinin bir kısmının Osmanlılara bağlanması şartıyla tahtında bırakıldı. Ancak 1483'te Hersek tamamen Osmanlı toprağı haline geldi.

Fatih Sultan Mehmed, Bosna'nın fethedilmesi sırasında "Boşnak" olarak anılan Bogomil mezhebine mensup Bosnalılara iyi davrandı. Bu mezhebe mensup olanlar, Osmanlı yönetimine olumlu bir şekilde yaklaşarak zaman içinde Müslüman olmuşlardır.

Osmanlı Devleti'nin kara ve denizdeki en güçlü komşularından biri olan Macarlar, denizde ise Venedik ile rekabet içindeydi.

Macarlar, Osmanlılarla doğrudan savaşa giremeyeceklerini anlayarak akıncılar aracılığıyla güvenliklerini sağlama yoluna gittiler.

Venedik ise Balkanlardaki diğer devletleri Osmanlılara karşı kışkırtma stratejisini benimsedi.

Venedik, Osmanlılar karşısında istediği sonuçları alamayarak pek çok adayı ve kıyı kalelerini Osmanlılara kaptırdı.

1461'de Trabzon İmparatorluğu'nun başkenti Trabzon'u ele geçirerek bu devlete son veren Fatih Sultan Mehmed, 1462'de Rumeli'ye yönelik yeni bir sefere çıktı.Eflak'ı Osmanlı Devleti'ne bağladı ve 1463'te Bosna'yı tamamen ele geçirdi.

Aynı yıl içinde Midilli Adası'nı alarak Venedik ile arası açıldı ve bu olay, 1479'a kadar sürecek olan savaşın başlangıcını oluşturdu.

Ayrıca, 1465'te Hersek'in büyük bölümü, 1466'da Arnavutluk'taki bazı kaleler de Osmanlıların kontrolüne geçti. 

Fatih Sultan Mehmed, 1481 yılında Anadolu'ya yönelik planladığı yeni bir sefere çıktı. Ancak, bu seferin başlangıcında hastalanarak, 3 Mayıs 1481 tarihinde Gebze yakınlarındaki Hünkâr Çayırı'ndaki ordugâhında hayatını kaybetti.

Ölüm sebebi olarak gut hastalığı düşünülmekle birlikte, bazı rivayetlere göre zehirlendiği de iddia edildi.

Padişahın vefatı saklandı; hastalığının hamam ihtiyacı olduğu bahanesiyle cenazesi gizlice saraya getirildi. Bu sırada Şehzade Bayezid ve Şehzade Cem'e ulak gönderildi.

Fatih Sultan Mehmed'in ölüm haberi, İstanbul'da büyük bir anarşiye neden oldu. Cem taraftarı olan Karamanlı Mehmed Paşa idam edildi. Her taraf yağmalandı, gayrimüslim tüccarların evleri ve dükkânları saldırılara maruz kaldı.

Bu kaotik ortamda, herkes kendi taraftarını tahta çıkarmak için mücadele ederken, Fatih'in cenazesi sarayda unutulduğu karanlık bir odada bırakıldı.

Baltacılar kethüdası Kasım, II. Bayezid'e yazdığı bir mektupta, cenazenin üzerine 3 gün 3 gece mum yakılmadığını, cesedin kokusundan yanına zor varıldığını ifade etti. Daha sonra tahnit ustasıyla birlikte iç organları çıkarılmış ve ceset tahnit edilmiştir.

Cesedi tahnit edebilmek için elbiseleri kesilmek zorunda kaldı, ve sol kolunun üzerinden elbise kesilerek tahnit edildi. Kesilmiş olan bu elbise günümüzde Topkapı Sarayı'nda muhafaza edilmektedir.

Fatih Sultan Mehmed'in ölümünden sonra, oğlu II. Bayezid tahta çıktı. Fatih, vasiyeti gereği II. Bayezid'in padişah olmasıyla birlikte Camii'ndeki türbesine defnedildi.

Fatih Sultan Mehmed'in sefer düzenlediği yer tam olarak bilinmemekle birlikte, bu bilgiyi sır olarak tutarak güvenlik nedeniyle kimseye açıklamadığı bilinmektedir.

Günümüz tarihçileri, seferin Mısır veya Roma'ya (Papalık) olma olasılığının düşük olduğunu düşünmektedir, ancak başka kitaplar ve tarihçiler, farklı fetih planlarını öne sürmüştür.

Seferin başlangıcında Üsküdar'da bir araya getirilen birlikler ve yapılan hazırlıklar, seferin İtalya'ya yönelik olma olasılığını güçlendirmemektedir.