Yaşanan teknolojik gelişmeler insanların yaşantılarına da yıllardır dokunuyor. Bu dokunuşlar zamanla, teknolojiyi hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline getirdi. Öyle ki neredeyse her birimizin cebinde bulunan akıllı telefonlar dünyanın global bir köy haline gelmesini sağladı. Bu nedenledir ki, dünyanın herhangi bir yerinde yaşanan gelişmeleri dahi anında öğrenebiliyoruz. Öğrendiklerimiz kadarıyla yorum yapıyor ve gündem oluşturuyoruz. Sosyal medyada oluşan gündemle bazen şirketlerin politikaları şekilleniyor, bazen devlet kurumları açıklama yapıyor, bazen de toplumsal farkındalık oluşturmaya çalışıyor. Farkındalığın oluşması adına verilen tepkiler bazı zamanlar olumlu sonuçlar doğururken hukuk ve insan hayatı gibi hassas konularda ise olumsuz sonuçlar doğurabilmekte.

Sosyal medya tepkileri daha çok şikayet üzerine ilerlerken bunun en büyük sebebi de toplum düzeyinde adalete güvenin az olması. Yargıya güvenin azaldığı bu dönemlerde insanlar kendilerine göre adaletsiz kararlar verildiğini ve bu kararların düzeltilmesini sosyal medya üzerinden seslerini duyurarak istiyorlar. Toplumsal tepkilerin birçoğu adalet mekanizmasının sağlıklı işlememesinden kaynaklanıyor. Bu da bir süre sonra içinden çıkılmaz bir çelişkiler yumağına bize sürükleyecektir. Zamanla yargıya güvenin azalması neticesinde sosyal medyada adalet aranacak, oluşan toplumsal tepkiler nedeniyle hukuka aykırı karar sayısı artacak bu da adalete olan güveni daha da zayıflatacak ve içinden çıkılması zor bir paradoks haline gelecektir.  

İnsanların yargıya olan güveninin azalmasıyla kendi adaletlerini yaratma peşinde koşması uzun vadede adaletin terazisini daha da bozacak sonuçlar doğuracaktır.

Asıl toplumsal tepkinin bu paradoksun önüne geçilebilmesi için verilmesi gerekir. Hukukun ilkelerinin ayaklar altına alınması anlık kazançlar gibi görülse de büyük resimde kaybımız daha çok olacaktır.  Liyakatin esas olduğu, hukuk kurallarının uygulanmasının önündeki engellerin kaldırılmasına ve uygulamanın mevzuata uygun hale getirilmesinin önündeki engellere topyekûn tepki verilmelidir.

Her spesifik olay karşısında sosyal medya üzerinden farkındalık yaratma isteği insanların yargıya olan güveninin azalmasından kaynaklanıyor. Özellikle de kadına karşı şiddet, taciz, tecavüz ile çocuk istismarı suçlarında insanların hassasiyeti biraz daha artıyor ve bu konuda tepkileri daha şiddetli ve yoğun oluyor. İnsanların sosyal medyada tabiri caizse isyan etmesinin en büyük sebebi yargının hızlı ve adil işlememiş olması. Son yıllarda gerek ekonomik koşullar gerekse de kitlesel yargılamalar sebebiyle adliyeye yolu düşen insan sayısı da artmıştır. Yargılamaların yavaş ve adil olmaktan uzak olduğu insanların üçüncü kişilerden duyduklarıyla değil birçoğunun kendi deneyimleriyle varılan bir sonuç olarak ortaya çıkmıştır.

Her insanın günlük hayatında etki edebileceği veya ulaşabileceği insan sayısı sınırlıyken sosyal medyada bazen anonim olarak bazen de kendi ismiyle ulaşabileceği insan sayısının sınırlanması mümkün değildir. Sosyal medyada yaptığımız her paylaşım milyonlarca insanın ulaşabileceği bir duruma yükseliyor. Bu da istediğini alamayan insanların sosyal medya üzerinden tepkilerini veya isteklerini göstermesine sebebiyet veriyor. Düzelmesi gereken insanların sosyal medyayı kullanmasını kısıtlamak değil sosyal medyayı kullanma amaçlarını ortadan kaldırmaktır.  

Çocuklar…Çocuklarımız…

Son bir haftada yaşanan gelişmeler ve değişen gündemler eşliğinde insan bazen susmayı konuşmaya yeğler oluyor. Prensip olarak yargıya taşınmış bir olay hakkında dosya içeriğini bilmediğim sürece yorum yapmam. Ancak kişiler özelinden sıyrılıp şöyle kısa ve hızlıca geçmişimize baktığımızda yaşanan değişimin nasıl olduğunu ve neleri kaybettiğimizi göreceğiz. Bugün yolda yürürken yanımızdan geçen bir çocuğun tatlılığına yanlış anlaşılma ihtimaline binaen gülümseyemiyorsak, sokakta oynayan çocukların arasına karışıp çocukluk yıllarımızı hatırlayacak şekilde çocuklaşamıyorsak, tanıdığımız insanlara dahi çocuğumuzu emanet ederken iki değil üç defa düşünüyorsak şöyle bir durup düşünmemiz gerekiyor artık... Biz nerede hata yaptık? Bu ülke büyüklerimiz tarafından bize emanet edilirken bu şekilde yaşanmıyorken biz küçüklerimize emanet edeceğimiz zaman daha kötüsünü bırakma hakkımız yoktur. Bazı ailelerde anne-babadan kalan mirası çarçur edip kendi çocuklarına tabiri caizse bir çöp dahi bırakmayan insanlar vardır ya… İşte bu ülkenin o hayırsız çocuğu bizleriz…

En sevdiklerimi verdim ölüme de;

Ben bu yaşımda gitmenin böylesini görmedim.

Kırılan bir boyun gibi orta yerinden kırıldığını ömrün…

Görmedim Ademoğlu’nun dalından koparılır gibi koparıldığını…

…ve böylelikle umut etme kabiliyetimizi aldılar elimizden.

Ne diyeyim, dilerim ihtiyacı olan birine gidiyordur bizden aldıkları umut!

Dünya adaletsiz çocuk!

Dünya zorba...*

*Nazım Hikmet’in 'Dünya Adaletsiz Çocuk' adlı şiirinden.