Sevgili okurlar,

Bugünlerde komşumuz olmamasına rağmen Afganistan ve mültecileri sorunları ile yatıp kalkmaya başladık.

1980’li yıllarda o zaman SSCB olan Rusya’nın işgali ile başlayan ve sonrasında SSCB’nin Afganistan’dan çekilmesinden sonra 11 Eylül saldırıları nedeni ile bu kez de ABD’nin müdahalesi ile karşılaşan Afganistan, bugün ülkenin legal yönetiminin ve diğer tüm dış unsurların ülkeyi terk etmesinden sonra TALİBAN denilen örgütün yönetimi ele alması ile gündeme geldi.

Afganistan’ın ülkemiz gündemine gelmesi malumunuz olduğu üzere sadece genç erkeklerin İran üzerinden 2.900 km. yol yürüyerek, düzensiz ve kontrolsüz olarak Türkiye’ye girişleri ile başladı. Ama son olaylar dahilinde sadece ülkemiz için değil; diğer ilgili tüm dünya ülkeleri içinde bu durum sorun haline dönüştü.

Kısaca geriye gidip hatırlayalım.

Taliban, ABD tarafından SSCB’ye karşı yaratılmış ve radikal görüşlere sahip bir topluluk iken 11 Eylül saldırıları sonrasında, saldırıyı gerçekleştiren ‘El Kaide’ isimli örgüte hamilik yapması nedeni ile birden ABD açısından düşman konumuna geldi ve ABD’nin Afganistan’a müdahalesi gerçekleşti.

Neredeyse tam 20 yıl önce gerçekleşen bu müdahalenin sona ermesi kararının alındığını ortaya çıkması ile resmi Afgan hükümetinin yerel halktan oluşturduğu paralı askerler dağılmaya başladı. Sonunda Taliban’ın ülke egemenliğini ele geçirmek konusunda önünde neredeyse hiç engel kalmadı.

Hemen belirtmek gerekir ki ülkemize gelen, yanlarında kadın, çocuk ve yaşlı olmayan, eşya taşımayan ve neredeyse tek tip kıyafete sahip Afgan mülteciler, dağılan bu paralı askerlerin döküntüleri. Arada Taliban tarafından zorla askere alınmak istemeyenlerin de olduğunu söyleyebiliriz.

Neyse devam edelim.

Taliban, bu karmaşanın başlangıcında Afganistan’daki durumun düzeltilmesi ile ilgili olarak Katar’ın Doha şehrinde başlatılan uzun süreçli görüşmelerin uzamasını fırsata çevirerek, Afganistan Devlet Başkanı’nın da yanına alabildiği kadar para alarak ülkeyi terk etmesinden sonra güzel bir taktik ile başkent Kabil’i ve yönetimi ele geçirdi.

Şimdi tüm dünya devletleri Taliban’ı tanıyıp tanımama konusunda birbirlerine bakar duruma geldiler.

Ancak benim korkum; Cumhurbaşkanımızın Taliban’a yakın duruş sergileyen açıklamaları dahilinde kısa süre içerisinde Taliban’ı Afganistan’da resmi muhatap olarak alması olacaktır.

Soru şu: Almalı mı?

İsterseniz Afganistan’ın iç dinamiklerine bir bakalım.

Öncelikle belirtmek gerekir ki etnik açıdan Afganistan homojen bir yapıya sahip değil.

Ülkenin %42’si Taliban’ın da nüvesini oluşturan Peştunlardan oluşuyor ki, bu yapı genel olarak ülkenin güneyinde yaşıyor.

Geri kalan diğer bir önemli bir topluluk ‘da %22 ile Tacikler. Geri kalan %9 Özbek, %9 Hazaralar ve %4 ile %1 arasında değişen gruplar ülkeye dağılmış durumda.

Mezhepsel açıdan da farklılık gösteren bu gruplardan Hazaralar Şii olup, İran tarafından, Tacikler ve Özbekler de ülke olarak çok güçlü olmasalar kendi ülkeleri tarafından önemsenmekteler.

Son olarak dikkat çekmek istediğim konu ise Taliban kendi iç dinamikleri ile ‘El Kaide’ ile olan ilişkileri.

Şu anda Taliban’ın önceki uygulamalarının aksine kendi ülkesindeki insanlar ve özellikle kadınlar üzerinden dünyaya verdiği ılımlı mesajlar ile imajını düzeltmeye çalışıyor.

Buna uyar mı uymaz mı birlikte göreceğiz, ama uyması halinde Taliban içinde yer alan radikal düşünceye sahip grupların bundan rahatsız olacakları ve kendi içerinde bölünmelere yol açacakları konusunda ciddi şüpheler var.

Ayrıca bugüne kadar ortak bir amaç içinde hareket eden Taliban ve El Kaide, bundan sonra iktidarı nasıl paylaşacaklar, bu da büyük bir soru işareti.

Zira 34 şehirli Afganistan’da 15 şehrin, yani Afganistan’ın neredeyse yarısının El Kaide’nin ileri gelenleri tarafından kontrol edildiği iddia ediliyor.

Bu durumda ortada bir ülkenin iktidarı gibi bir güç olunca bu gücü paylaşamayan bu iki grubun ayrışması ve ülke içinde yeni çatışmaların başlaması sürpriz olmaz.

Sadece bu değil. Ayrıca Afganistan Penşir bölgesinde ağırlıklı olarak Taciklerin oluşturduğu ve bir suikast sonucu öldürülen Penşir Aslanı Ahmet Şah Mesut’un oğlu tarafından yönetilen gruplar da var ve bu gruplar Taliban’a karşı. Ayrıca bugün de özellikle kadın hakları konusunda takındığı eşitlikçi tavırdan taviz vermeyeceklerini de ciddi şekilde açıkladılar.

Bu grubun önemini şöyle belirtelim: SSCB işgali sırasında bulundukları bölgenin coğrafi avantajını kullanan bu grup, Ahmet Şah Mesut önderliğinde SSCB’ye tek yenilgisini tattıran tek grup. Bu nedenle SSCB’den sonra ne ABD, ne de Taliban bu bölgede herhangi bir girişimde bulunmaya cesaret edememiş.

Taliban ve El Kaide arasında bir çatışma çıkması halinde bu grubun da bu çatışmayı fırsat bilerek bölgesel anlamda güç kazanabileceğini görmek gerekiyor. Üstelik Taliban uygulamalarına karşı olmakla birlikte bu konuda pasif kalmış veya korkudan hareket kabiliyetini yitirmiş birçok insanın olduğunu görünce sonrasında bu insanların da desteğini alması halinde Şah Mesut’un ciddi şekilde güçleneceğini de görmek gerekiyor.

Gelelim dış güçlere…

ABD’nin, geri çekilişi ile oluşan “yenilgi” imajını ortadan kaldırmak için Afganistan’dan elini çekmesinin mümkün olmadığını ve menfaati nerede ise oraya oynayacağı söylemek mümkün.

Rusya da Taliban karşıtı görünmekle birlikte bölgedeki güç dengesini korumak için ABD’nin karşı tarafında yer alacaktır.

Komşulardan Çin, Hindistan ve İran gibi ülkeler de Taliban’a karşı olmakla birlikte güç dengesini kollayacaklardır.  Ancak bu ülkelerden sadece İran’ın Şii olmaları nedeniyle Hazaralar ile ilgili kırmızı çizgisi olacaktır diye düşünüyorum.

Tacikistan ve Özbekistan da aynı şekilde bölgedeki kendisi ile aynı olan etnik unsurları koruyan bir politika izleyeceklerdir.

Pakistan ise Taliban destekçisi görünümünde çizgisini koruyor.

Burada ortaya çıkacak sorun bu örgüt ya da grupların finansal olarak kendilerini bundan sonra nasıl idame ettirecekler, bu bir soru işareti.

Bilindiği kadarı ile Taliban uyuşturucu işine karşı görünmekle birlikte bugüne kadar finansal sorununu uyuşturucu trafiğini kontrol ederek sağladı. Ancak bundan sonra uyuşturucu trafiğini kontrol eden bir yönetim imajı çizerse meşru bir hükümet olma şansını tümden kaybetme riski ile karşı karşıya kalabilir.

Bu durumda Taliban ve diğer grupların ülkede varlığını sürdürebilmelerinin ön koşulunun komşuları ile menfaat peşinde olan dış güçlerin desteğine bağlı olduğu görülüyor. Kim kime, ne destek verecek göreceğiz.

Göründüğü üzere Afganistan’da dengelerin oturması daha çok uzun sürecek ve iktidar ve siyasi düzenin oturması çok zaman alacaktır. Hatta zaman almasında da öte maalesef Afganistan’da yaşayan insanları, Taliban’ın uygulamaları yanında daha çok sıkıntılı günler beklemekte.

Ülkemiz ile ilgili konuya yukarıda bahsettiğim konuya dönersek;

Anladığım kadarı ile iktidar, Taliban lehine yaptığı ve Afganistan’ın iyi ve kötü gününde yanında yer almamız gerektiği şeklindeki açıklamalar dahilinde Taliban’ı kısa süre içerisinde tanımaya hevesli gibi.

Ancak en azından BM nezdinde Afganistan’da kimin muhatap alınacağı konusu netleşmeden bir adım atılması Afganistan’da güç dengelerinin değişmesi halinde ülkemizi yine dış politika konusunda yanlış ata oynamış olmak gibi bir duruma düşürür. Böyle bir durumda Afganistan ile iyi ilişkiler kurmayı bırakın; aksi yaklaşım Afganistan’a komşu olan diğer ülkeler nezdinde de prestij kaybı yaşamamıza neden olabilir.

Bu nedenle Afganistan’da huzuru sağlamak ve daha da önemlisi dış politikada sıkıntı yaşamamak için Taliban ya da başkasını doğrudan tek muhatap almak yerine Afganistan’daki huzurun bir an önce sağlanmasına yönelik olarak ilgili ülkeler ile iş birliği içine girmek, başta başımıza dert olan göç sorununu hallederek ve elde edilecek olumlu sonuçları görerek hareket etmek en mantıklı yoldur.

Yoksa Afganistan’ın yönetimini ilk tanıyana madalya vermiyorlar.

Üstelik yanlış bir karar alınması halinde bu kararın da sorumluluğunu muhalefete yükleyebilmek gibi bir çıkar yol da yok.

Hadi şimdide şöyle düşünelim.

Taliban, Afganistan’da olduğu kadar dünyada da illegal ve meşruiyeti olmayan, hatta terörle birlikte anılan bir örgüt iken nasıl meşrulaşacak?

Ayrıca bu illegal örgüt meşru hükümeti devirerek yönetimi ele aldı. Yani bildiğiniz meşru hükümeti devirerek darbe yaptı.

İktidarımızın değer yargıları ile değerlendirecek olursak darbeci bir örgütü Afganistan’ın meşru hükümeti olarak tanımak ne kadar doğru olacak?

Benim düşünceme karşı darbe yapılırsa bu gayrimeşru, benim düşüncemde biri darbe yaparsa bu meşru denilecek duruma da gelmemek lazım.