Sevgili Okurlar,
Hatırlarsanız ilkokul 4 sınıftan ortaokul son sınıfa kadar Türkçe derslerinde Türkçe
sözlük, deyimler sözlüğü ve atasözleri sözlüğü alır, özellikle deyimler ve atasözleri
sözlüğündeki yazan deyim ve atasözlerinin ne anlama geldiğini üzerinde çalışırdık.
Bu şeklide hem deyim ve atasözlerinin anlamı üzerinde düşünür hem de Türkçemizi
geliştirerek bunları doğru ve yerinde kullanma becerimizi artırırdık. Kimi bir iki cümle
ile anlatılabilirken kimine ise birkaç sayfa ayırmak bile yetmezdi.
Neydi örneğin;
Köprüyü geçene kadar ayıya dayı diyeceksin. diye sorulduğunda kısaca işini
yaptırana kadar hiç saymadığın ve sevmediğin birini sayarmış ya da severmiş gibi
yapacaksın. Derdik.
Bir kunduracının elinde kuyumcunun aleti, kuma ekilmiş dane gibidir. Denilince
aklımıza çok önemli bir işi yeteneksiz kişiye verdiğimizde o işten hayır beklememek
gerekir diye cevaplardık.
Ya da balık baştan kokar nedir diye sorulursa bir toplumda başıbozukluk kuralsızlık
veya ters giden bir şeyler varsa bunun sebebini en başta o toplumun başında olan
kişide aramak gerekir şeklinde karşılığını verirdik.
Tabi ki bu anlayış şekli kişiden kişiye gerek anlam ve gerekse ifade şekli açısından
ufak tefek farklılıklar gösterebilir.
Esas konumuza dönersek ;
Malum gündemimiz Sedef Kabaş’ın attığı bir tweette yer alan Çerkez atasözü ve bu
atasözü nedeni ile hakkında soruşturma başlatılıp tutuklanması.
Aslında kimilerine göre ekonomik sorun ve pahalılık yanında buna suni gündem
demek gerekir gibi görünse de işin aslı öyle değil.
Hukuk sistemimiz, Türkçeye hakimiyetimiz, adli teşkilatın içinde bulunduğu durum ve
hepsinden önemlisi yargının bağımsızlığı itibarı ile çok önemli bir konu.
Ne demişti Sedef Kabaş:
Hayvan olan bir şey, mekan olarak çok iyi olan bir yere, mevki olarak çok önemli bir
şey olduğunda; mekan olarak çok iyi olan o yer, hayvan olan bir şeyin yaşadığı çok
kötü bir mekan gibi bir yer olur.
Maalesef anılan atasözünü olduğu gibi yazamadım ama siz anladınız.

Bu atasözünün bana sorsalar özetle şöyle derdim:
Liyakat sahibi olmayan bir kişiyi çok önemli bir mevkiye getirdiğinizde bu kişinin
geldiği mevkinin temsil ettiği toplumun ya da kurumun kötüye gitmesi kaçınılmazdır.
Sayın savcı ve hakimlerimizin liyakat sahibi olmayan kişiye likayatının üstünde iş
verilmesinin son derece sakıncalı olacağını anlatan bu atasözünden Sayın
Cumhurbaşkanımıza nasıl hakaret edildiği sonucunu çıkardılar, ben pek anlamadım.
Halbuki düşünsek, Tübitak’a atanan havyanat bahçeleri müdürünü, banka yönetim
kuruluna atanan sahte diplomalı sporcuyu atandıklarını, konusunda bilgi sahibi
olmayan kişilerin yine yüksek mevkilere atanmasını, büyükelçilikler, danışmanlıklar
müdürlükler verildiğini gördükten sonra bu atasözünün bir çok faklı olaylar için
kullanılmış olması da kuvvetle muhtemel.
Üstelik anılan atasözünün muhatabı ya da konusu doğrudan kişi değil. Sadece
geldiği mevki ve bu mevkinin ilerideki durumu.
Yani atasözünde yer alan öküzün aslında konu ile ilgisi olmadığı gibi atasözünün
bütünü içerisinde hiç mi hiç kabahati yok.
Anladığım kadarı ile bağımsız yargı mensuplarımız atasözündeki saray lafını görünce
işkillenmişler ya da işkillendirilmişler. Yoksa hepimizin okul sıralarında gördüğü
atasözleri hakkındaki Türkçe derslerinin tamamını kaçırmış olduklarını düşünmek
akla yatkın görünmüyor.
Halbuki atasözünün anlamını en güzel şu söz açıklıyor.
Her kim, Allah’ın razı olacağı daha liyakatli birisi varken, adam kayırmak maksadıyla
kendi Müslümanların işini deruhte ederse onların üzerine gösteriş için birini seçer,
resmi görev verirse, Allah’ın laneti onun üzerindedir. Allah, onu cehenneme
sokuluncaya kadar, ne farz, ne nafile hiçbir ibadetini kabul etmez. ( Hz.Muhammed
SAV)
Var mı bunun üzerine bir NAS.
Hal böyle olunca soruşturma açan savcının da tutuklama yapan hakimin de Yargı
Bağımsızlığı ilkesi çerçevesinde liyakatleri tartışmaya açılıyor.
Neyse yukarıdaki olay ve kişilerden bağımsız olarak alakasız bir Fransız atasözü ile
yazıyı bitirelim.
Soytarının ömrü, kral ölünceye kadardır.