Sevgili Okurlar
Kahramanmaraş’ta dokuz saat ara ile meydana gelen 7,8 ve 7.5 büyüklüğündeki depremle
tüm ülke olarak yine sallandık,
1999 Gölcük ve Düzce depremlerinden sonra yapılan ancak uygulanmayan ve /veya
amacından saptırılan düzenlemeler arasında yaşadığımız Van ve Elazığ gibi depremlerinin
yetkililere, hatta yetkililere olduğu kadar bu konudaki uygulayıcı ve vatandaşa da ders
olmadığı ortaya çıktı.
Bu konuda konuşan uzmanların konuşmaktan dillerinde tüy bittiği ve bu tüyleri defalarca
aldırdıkları da anlaşıldı.
Gerçi kabul etmek gerekir ki gelişen teknoloji sayesinde deprem sonrası organize olma
konusunda mesafe alınmış durumda. Ancak halen soğukta olan vatandaşın gece
kalabileceği çadırlardan halen haber alınamadığını, deprem yaşanan illerin, ilçe ve
köylerinde hiçbir hasar tespit ve arama kurtarma işleminin yapılmadığını bir kenara yazalım.
Ama halen öğrenemedik. Esas mesafeyi deprem öncesi alınması gereken tedbirler ile
alabilmeliydik ki bunu yapamadığımız yine ortaya çıktı.
Çoğunuz bilirsinin 1999 depremleri sonrası yapılan düzenlemeler ile inşaat kalitesinin
yükseltilmesi ve depreme daha dayanıklı bina yapılması konusunda ciddi düzenlemeler
yapılmıştı.
Daha sonrasında da Kentsel Dönüşüm ile ilgili kanun ve yönetmelikler ile konutlarımızın
depreme dayanıklı olarak yeniden yapılması konusunda vatandaşa kolaylıklar sağlanmıştı.
Ama hemen belirtmek gerekir ki kentsel dönüşüm düzenlemesi, depreme dayanıksız olduğu
düşünülen konutların dönüştürülmesinden çok arsa değer yüksek bölgelerde yüksek kazanç
sağlamaya yönelik olarak ve üstelik hülleli bir şekilde rantsal dönüşüme evrilmişti. Asıl
kentsel olarak dönüştürülmesi gereken bina ve/veya bölgeler ise kentsel dönüşümün büyük
oranla dışında kalmıştı. Halen de bu şekilde devam etmekte.
….
Nihayetinde anlaşıldı ki klişe olarak kullandığımız “Deprem Öldürmez,Çürük Binalar Öldürür”
lafı doğru bir laf olmaktan çıktı.
İzlemesi hoş değil ama deprem de yıkılan binaların bazılarını gördüğümde bunların bir
kısmının depreme dayanıklı inşaat yapılması konusundaki düzenlemelerden sonra yapıldığı
izlenimi bende olduğu kadar sizde de uyanmadı mı?
Ayrıca olduğu yere çökmüş bir binanın çevresindeki binaların dimdik ayakta olduğunu
görünce ne düşündünüz?
İyi de nasıl oldu bu? Depreme dayanıklı bina yapılması konusundaki düzenlemelere rağmen
bu binalar nasıl oldu da yıkıldı?

Anlaşılan o ki deprem de çürük bina da öldürmüyor. Bizi öldüren kural tanımazlık, kar hırsı,
kısa yoldan zengin olma hevesi; daha da ileri gidelim ahlaksızlık.
Yoksa yeni deprem yönetmeliğine uygun olarak yapılmış binaların yıkılmasına ne neden
olabilir?
İnşaat demirini standartlarına uygun yapmayan üretici mi? Hazır beton üreticilerinin kar
amaçlı olarak hazırlaması gerekenden daha kötü kalitede beton hazırlaması mı ? Yapı
denetim firmalarının üşengeçlik ederek yapılan inşaatları denetlemeden oturdukları yerden
doğru/yanlış rapor hazırlamaları mı? Müteahhitlerin ucuz işçilik adına gerekli donanıma sahip
olmayan işçi çalıştırması mı? Uygulaması gereken projeyi masrafları kısmak için
uygulamaktan kaçınması mı? Ya da son kullanıcı kat maliklerinin projeye uygun olmayan
kolon kesme, kiriş kırma ya da benzeri binaların statiğini etkileyecek uygulamaları mı?
Kağıt üzerinde gayet iyi duran ve depreme dayanıklı bina yapma ve dayanıksız binaların
dönüşümü konusundaki düzenlemeler maalesef insanın ahlakına etki edemiyor.
Bence kağıt toplamak için bile sertifika arayan yasal düzenlemelerin varlığı dahilinde
müteahhitlik konusunda yasaların neden gevşek; bunu anlamak mümkün değil.
Çözüm halen aranıyor, aranıyor aranmasına da durmadan ölünüyor.
Artık kalıcı ve sürdürülebilir bir denetim yolu bulmak zorundayız.

Yine bilenleriniz vardır. Belediyenin incelediği proje üzerinden bu projeye uygun inşaat
yapılması halinde belediye tarafından yapılan binalara iskan izni verilir.
Bu izin alındıktan sonra belediye anılan bina ile ilgili özel bir şikayet gelmedikçe bu binaları
denetlemez. Kim kolon kesmiş, kim binanın statiğini bozmuş, kim binaya kaçak bölüm
eklemiş hiç bakmaz.
Oysa ki nasıl ehliyetlerin geçerliliği için her 5-10 yılda bir kontrolden geçme zorunluluğu var
ise belediyelerin de binaları belli aralıklar ile incelemeleri, kaçak bölüm eklenip eklenmediğini,
daha da önemlisi yapının statiğinin bozulup bozulmadığını denetlemeleri son derece etkili
olacaktır diye düşünüyorum.
Binasına kaçak bölüm ekleyen kat malikine ağır para cezası verilmesi, yapı statiğini bozan
kat malikine de hem para hem de hapis cezası verilmesi caydırıcı olabileceği gibi bu
denetimlerden problemsiz olarak çıkan binalara güvenli bina sertifikası verilmesi de bu
binalarda oturacak vatandaşımıza güven verecektir .
Belediyelere de bu uygulamadan elde edeceği gelir ile gerçek anlamda kentsel dönüşüm
yapılabilmesi için kaynak yaratılabilecektir.
Binanın tekrar eski hale getirilmesindeki işlem ve masraflarında buna sebebiyet verenden
tahsil edilmesi de böyle bir işe kalkışmayı düşünecek olan kişiyi bir daha düşünmeye
itecektir.

Bunun yanında zorunlu deprem sigortasının daire bazında değil bina bazında yaptırılmasının
apartman/site yönetimi dahilinde zorunlu hale getirilmesi, güvenli bina sertifikasına sahip
binalara ciddi indirimler yapılması da doğru bir yaklaşım olacaktır.
Tüm bunların ötesinde artık bilim adamlarının dediğini yapmanın zamanı geldi de geçiyor.
İstanbul depremi önümüzde bizi bekliyor.