Gündem değiştirmek denince akla gelen ilk konulardan olan Kanal İstanbul yine siyasetin gündeminde.

Bilgi kirliliği içerisinde iktidar ve muhalefet de karşılıklı olarak projenin yapılıp yapılamayacağını tartışıyor.

Basit bir hesap ve kısmen de olsa doğru soru sorular sorulduğunda verilen cevaplar bunu gösteriyor. Bilmeyenler veya hatırlamak isteyenler için söyleyelim.

Lozan Anlaşması’na göre boğazların denetimi uluslararası bir komisyona verilmişti. Ancak İkinci Dünya Savaşı öncesi dış politika konusundaki gelişmeleri ve olayları ileride doğuracağı sonuçları gören ve bazı ülkelerin bu gelişmelerden rahatsızlık duyduğunu anlayan M.Kemal Atatürk bunu fırsata çevirerek Lozan Sözleşmesi’nin taraflarına bir nota ile Montrö Sözleşmesi’nin yapılmasına giden yolu açmış ve sonuçta da başarılı olmuştur.

Hatta M.Kemal Atatürk Montrö Sözleşmesi’ni, Lozan’ı taçlandıran bir sözleşme olarak da görmüştür.

Neyse konumuza dönersek;

Aslında Kanal İstanbul’un olayın siyasi, ekonomik ve çevre faktörleri açısından birçok sıkıntısı var.

Ama öncelikle olaya siyasi yönden bakıldığında Montrö Sözleşmesi’nin durumunun ne olacağı belli olmadığı konusunda tartışmalar devam ediyor. Kimi Kanal İstanbul'un sözleşmeyi etkilemeyeceğini söylemekle birlikte, kimi sözleşmede Kanal İstanbul geçiş yolundan bahsedilmediği için Montrö'nün delineceğini belirtiyor.

Öncelikle belirtmek gerekir ki, Montrö Boğazlar Sözleşmesi uluslararası bir sözleşme olup, sadece İstanbul Boğazı’nı değil Çanakkale Boğazı’nı ve Marmara Denizini de kapsamaktadır.

Bu nedenle Kanal İstanbul üzerinde yapılan ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin delineceği yönündeki muhalefet yorumlarının çok da gerçeği yansıtmadığını söylemek mümkün.

Ancak öte yandan Kanal İstanbul’un hukuki statüsünün ise Montrö’ye bağlanması da mümkün değil. Kanal İstanbul Montrö’nün imzalanmasından sonra yapılan bir geçiş yolu olacağından buradaki hakim hukukun Türkiye’nin iç hukuku olacağını belirtmeliyiz. Nitekim Sayın Dışişleri Bakanı da bunun bu şekilde olacağını açıkladı.

Yani Montrö sözleşmesi uygulanması söz konusu olduğunda, Kanal İstanbul için Türkiye İç hukukunun uygulanması gerekeceğinden Montrö Sözleşmesi bu şekilde by-pass edilebilir hale gelecektir.

Bunun da bir bütün de olsa Montrö Sözleşmesi’nin İstanbul Boğazı ile ilgili olan uygulamalar açısından uluslararası bir tartışma yaratacağı da ortadadır.

Sözleşmeye göre savaş gemilerinin statüsü ayrı, barış zamanı Karadeniz’e girecek  gemilerin büyüklüğü geliş amacı ve Karadeniz’de kalış sürelerin Montrö Sözleşmesi ile sınırlanmış durumda. Karadeniz'e kıyısı olmayan ülkelerin sözleşmeye uygun büyüklük şartlarını taşıyan askeri gemileri, 15 gün önceden Türkiye'ye haber vererek boğazları geçebiliyor ve en fazla 21 gün Karadeniz'de kalabiliyor. Savaş zamanı ise  değil savaş gemisi, filikası bile Karadeniz’e giremiyor.

Ama Kanal İstanbul olursa ne olur? Çok fazla tartışma olur. Bu konuda Rusya ve/veya Amerika ile tartışmalar ve restleşmeler yaşanması mümkün.

Özellikler Rusya’nın Ukrayna ve Gürcistan ile yaşadığı sorunlar ve bundan başta Amerika ve İngiltere gibi ülkelerin rahatsızlık duyması şu anda bile Karadeniz’de yani hemen yanı başımızda sıkıntılar yaşanacağını göstermektedir.

Her ne kadar Rusya; büyükelçiliği vasıtası ile Montrö Sözleşmesi’nin hukuki statüsünü değiştirmeyeceği konusunda net olarak açıklamada bulundu ise de, buna karşı diğer ülkelerden bir açıklama gelmedi. Gerçi konu diğer ülkeler açısından çok taze olduğundan bu aşamada bir açıklama yapmaları beklenmemeli.

Ancak ileride yine bu ülkelerin hangi talep ve gerekçeler ile Türkiye’nin önüne geleceği konusunda net bir şey söylememekle birlikte geleceklerini kesinlikle söyleyebiliriz.

Bu bakımdan dış politika konusunda Kiziroğlu taktiği halen devam ediyor. Sürekli yanlış ve daha sonra doğabilecek problemlerin neler olabileceği konusunda hiçbir öngörü taşımayan adımlar ile “komşularla sıfır sorun” derken yeniden “komşularla sırf sorun” noktasına geleceğimiz kuvvetle muhtemel.

Umarım yanılırız.