Sevgili Okurlar,

16.12.2021 tarihli yazımı şu şekilde bitirmiştim.

Yukarıda da belirttiğim gibi ihracattaki bahar havası iki-üç ay içinde bitecek. Zira yurtdışında Türkiye’den ithalat yapan şirketler Türkiye’deki kuru yakından takip ediyorlar ve Türk ihracatçılar ile bu kur üzerinden pazarlık yaparak bir Euro’luk malı 0,90-0,85 Euro’ya almaya çalışmaya başladılar.

Daha önemlisi ihracatın %70’ini yurtdışından ithal edilen hammaddeleri mamul haline getirerek yapan şirketler önümüzdeki dönemde ihraç edecek hammaddeyi daha pahalıya almak zorunda kalacaklar. İhracattaki kış böyle olacak.

Ve en kötüsü; Pandemi nedeni ile tüm ülkeler önceliğini kendi kendine yetmeye ayıracaklar ve bu durumda yüksek fiyat verilse bile “öncelikle kendi ihtiyacım” diyecek olan ülkelerden ithalat yapmanın kapısı da kapanacak. Bu da karakış.

İnşallah bu konuyu da başka bir yazıda yazmaya çalışalım.

Araya başka gündem konularının girmesi nedeniyle bu konuda yazma fırsatını şimdi bulabiliyorum.

Yukarıda belirttiğim açıklamalara birkaç gün önce CHP Genel Başkanı Kemal Kıılıçdaroğlu’nun bir açıklamasını da eklemek gerekir. Basına çıkan ama dikkat çekmeyen açıklamasında Sayın Kılıçdaroğlu, bu yıl paramız olsa da yaşamsal ihtiyaçlarımızın karşılamamızın zora düşeceğini belirtti.

Peki bu açıklamalarda bulunmanın dayanağı nedir?

Son zamanlarda muhtemelen sizlerin de takip ettiği üzere Türkiye’nin her tarafından çiftçinin içinde bulunduğu zor durum ile ilgili açıklamalar geliyor.

Örneğin Trakyalı çiftçilerin gübre tohum ve akaryakıt/enerji giderlerinin artması nedeni ile zarar etmemek için ekim yapmadığı, ekim yapılmayan alanların geçen seneye göre %20 azaldığı, ekim yapanların yaklaşık 3’te birinin ise tarlasına yeterli gübre atamadığı veya hiç atamayacağı belirtildi.

Aynı şekilde Ege zeytin üretiminin yaşanan kıtlık ve zeytinin yok yılı olması nedeniyle geçen seneye oranla üretimin yer yer %50-60 seviyesinde azaldığı, hatta bazı yağ üreticilerinin 400 litre yağ aldıkları zeytinliklerden bu sene 80-100 litre yağ alabildikleri de yerel üreticilerin açıklamalarından anlaşıldı.

Bu zeytin üreticileri önümüzdeki seneye de artan maliyetler nedeni ile pek umutlu bakamıyorlar.

Nispeten verimli topraklara sahip Trakya ve Ege çiftçisinin durumu bu iken, iklim koşullarının daha zorlu olduğu iç bölgelerde yaşayan çiftçilerin de bu etkilerden daha olumsuz etkileneceklerini söylemek mümkün. Kaldı ki zaten bağımsız medya tarafından yapılan haberlerde de bu durum çokça gündeme geliyor ve çiftçinin içinde bulunduğu çıkmaz dile getiriliyor.

Hal böyle iken, önümüzdeki yaz ve yaz sonu yapılacak hasadın beklenenden daha az olacağını görmek için tarım bakanı olmaya gerek yok.

Hoş; baktığı bakanlığa bakmayan bakanın tarım konusundaki bilgisi “kepek fiyatları çok arttı.” diyen çiftçiye “o zaman kepek ekin.” şeklindeki açıklamasından da anlaşılacağı üzere tarımımızın gelecek seneki halini anlamak için ziraat mühendisi olmaya gerek yok.

Kolayı var canım. Geçen yıl gıdada; özellikle buğday ithalatı konusunda dünyanın en çok ithalat yapan ülkelerinden biri değil miydik? gene ithal ederiz.” diyorsanız yanılıyorsunuz.

Pandemi ve yavaş yavaş bunun ortaya çıkan etkileri nedeni ile dünya bu yılı, artık önce kendime yetmeliyim şeklinde uygulamalar ile geçirecek. .

Yani bu yıl dışarıdan istediğinizi istediğiniz fiyata bulma imkanı yok. Hatta istediğinizi bulma imkanı bile olmayacak.

Dış mihraklar bu durumu çoktan gördü ve kendi ülkelerindeki tarım koşullarını buna göre düzenlediler. Dışarıya bağımlı olanlar da tüm ihtiyaçlarına uygun şekilde tüm bağlantılarını yaptı ve önümüzdeki yaz yaşanacak tarım politikası değişikliklerine karşı hazırlıklarını tamamladı.

Bizim ise ne yaptığımız belli değil.

Daha doğrusu çiftçimizin belini kırmak için ne gerekiyorsa yapıyoruz.

Önümüzdeki yıl yurtiçi üretiminin yeterli olmaması açıkça ortada iken açığı kapatma konusunda erken tedbirler alıp, gıda tedarik ettiğimiz ülkeler ile planlama ve ön anlaşmaları yapmadığımız takdirde ithali konusunda bağlantısı yapılmamış gıdayı çok pahalıya alıp yiyeceğiz.

Ve inanın bu iyi senaryo.

Paramız olsa da bu konuda ithal edebileceğimiz gıdayı bulmak mümkün olmayabilir.

O zaman biz de kendi kendimize yeteriz diyorsanız, yine yanılıyorsunuz.

Vahşi kapitalizmin esir aldığı ülkemizde gıda işleyen sanayicimizin ürettiğini yurtiçine vermek yerine, yurtdışından gelecek sıcak dövize tamah edebileceği ihtimalini göz ardı etmemek gerekir.

Düşünün Hükümet yurtdışından ithal ettiği buğdayı sırf ekmek fiyatları zamlanmasın diye yurtdışı ithal fiyatından aşağı veriyor. Buna rağmen durum ortada.

Yaşları 40’ın üzerinde olanlar hatırlayacaklardır. İlkokulda bize öğretilen “kendi kendine yetebilen dünyadaki yedi ülkeden biriyiz.” öğüncü artık masaldan öte bir anlam ifade etmemeye başladı.

Bundan sonra ne yapılabilir, yapılsa da ne kadar başarılı olunur bilmiyorum ama, hükümetimizin ve tarım bakanlığımızın ayakta uyuması nedeniyle “Paramızla rezil olduk” klişesi, umarım “paramızla aç kalıyoruz “ gerçeğine dönüşmez