Sevgili okurlar,

Marmara Denizi kıyılarında biriken ve deniz salyası olarak adlandırılan kirlilik nedeni ile hayatımıza yeni bir kelime daha katıldı: Müsilaj!

Görenleriniz ve haberlerde izleyenleriniz bildiği üzere deniz kıyısında biriken ve yarattığı etki yanında görünümü de son derece kötü bu doğa olayı insanoğlu olarak bizlerin doğayı nasıl katlettiğimizin göstergesi.

Müsilaj neden olan sebepleri teknik tabirleri ile açıklaması uzun olmakla birlikte kısa şekilde oluşumunu şöyle açıklayabiliriz.

Marmara denizi gibi su değişim hızının düşük olduğu denizlerin sürekli olarak  evsel ve sanayi atıkları ile kirletilmesi sonucunda, ekolojik düzenin bozulması ve devamında su sıcaklığının yükselmesi ile plankton denilen ve yine ekolojik sistemin en önemli canlı hücrelerinin parçalanması sonucu oluşan görünür kirliliğe müsilaj deniliyor.

Daha anlaşılır bir ifade kullanırsak  kanalizasyon çukuru olarak kullandığımız Marmara Denizi yıllardır arıtma tesisi olmadan kendisi içine dökülen kirliliği yüzümüze vuruyor.

Şimdi ise başta iktidar olmak üzere Marmara denizine kıyısı olan ve/veya atıklarını Marmara denizine boşaltan belediyeler bir araya gelerek bu konuya çözüm arıyorlar.

Aslında bu iyi bir şey olmakla birlikte tedbir alınmakta çok gecikildiği kesin.

Neden?

Öncelikle belirtelim ki, bilim adamları ve üniversitelerin, Marmara denizine özellikle İstanbul kanalizasyonlarının kontrolsüz ve arıtılmadan boşaltılmasının ileride yaratacağı sorunların ilk dile getirilmesi 1970 yılların sonuna rastlıyor.

Bu konudaki ilk ciddi çalışma ise 1985 yılında o zamanın Belediye Başkanı Bedrettin Dalan döneminde yapılıyor ve hazırlanan bilimsel rapor ile bu günler bilimsel olarak ortaya konuyor.

Yani bu gün gördüğümüz problem başta ODTÜ olmak üzere bilim adamlarınca 35 yıl önce görülmüş. (İstanbul Boğazının dibinde Marmara Denizi ile Karadeniz arasında su akışının daha hızlı olduğu bir kanal da bulunmuş olup bu kanala da ODTÜ kanalı adı verilmiş ki çalışmanın ciddi boyutta olduğunu bu şekilde izah edelim. )

Geçen zaman içerisinde  bilim dergilerine de yansıyacak şekilde birçok çalışmanın yapıldığı biliniyor. Özellikle 2000’li yılların başında da bu konuda yine bilimsel raporlar ile doğrudan muhataplarına da uyarılar yapılmış. Hatta yine bilim adamları 2007 yılında yine küçük çaplı bir müsilaj olayının yaşandığını hatırlatmakla birlikte, bunun basına yansımadığını da ifade ediyorlar. Çözüm önerileri arasında ön artıma, arıtma, ileri arıtma/ileri biyolojik arıtma gibi modellemeler var. Ancak o zamanki belediye ve merkezi yönetimi bu konuda tedbir almak yerine arıtma adı altında 8 santim aralıklı demir mangallar ile denize büyük ölçekli çöplerin gitmesine engel olacak bir elek sistemi, atıkların açık denize boşaltılmasını sağlayan boru sistemi kurmaktan öte geçmiyor.

Hemen belirtmek gerekir ki bu süreç içinde bilim adamlarının görüşleri çerçevesinde başta belediyeler olmak üzere sanayi atıklarının arıtılarak deşarj edilmesi konusunda 2-3 yönetmelik hazırlanıldıysa da bunlar geri alınarak uygulamaya geçirilmesi hep erteleniyor.

Son olarak, 1990’yıllarının başında Nurettin Sözen döneminde arıtma tesisi yapılması için ciddi adımlar atılmış ise de Belediye Başkanlığının el değiştirmesi ile bu çalışmaların rafa kaldırıldığı da ortaya çıktı.

Lafı uzatmayalım 35 sene içerisinde arıtma konusunda ileri arıtma kısmına çok küçük çaplı çalışmalar dışında gelmiş olduğumuzu söylemek mümkün değil.

Özetle söylemek gerekirse “ Erken Teşhis Hayat Kurtarır “ sözü bu olayda geçerlilik kazanamamış ve gerek yerel ve gerekse merkezi yönetiminde bulunan iktidar sahipleri bilime bu derece uzak kalmışlar. Bedelini de ödemek bize ve gelecek nesillere düşmüş.

Son olarak ekleyeyim. Ulaştırma ve Altyapı Bakanımız Adil Karaismailoğlu katıldığı bir televizyon programında kanal İstanbul’un Marmara Denizindeki kirliliğin ortadan kaldırmaya yardımcı olacağını söyledi.

Bu konuda çalışma yapan bilim adamları- nazik adamlar- bu saçmalığın neden olamayacağını bilimsel olarak kibarca izah ettiler.

Ama en güzel ve net açıklamayı Prof.Dr. Naci Görür yaptı: “ her halde şaka bu.”

Peki Müsilaj sadece Marmara Denizi’nde mi?

Tarihte gidebildiğiniz kadar geriye gidin ve hatırlayın.

Fetö ile kol kola yürümeler, ordu, basın ve öğrencilere yönelik operasyon ve baskılar, başta rektörler ve kamu kurumlarına yönetim kurulu üyeliği  atamalarındaki partizanlık, PKK ile pazarlıklar, yanlış kamu yatırımları ve garanti ödemeleri, büyük müteahhitlere vergi kıyakları, kozmik oda, Ergenekon, Balyoz soruşturmaları, Gezi olayları ve yalanları, pandemi yönetimi, 128 milyar dolar ve burada saymayı unuttuğum, sorumlusu bulunamamış, sorgulanmamış, cevapsız kalmış, örtbas edilmiş ya da kandırıldık denilerek günahı ahirete bırakılmış her şeyi düşünün.

Elbette bu yaşananlardan sonra Organize suç örgütü lideri olmakla suçlanan Sedat Peker’in açıklamaların dahilinde iktidar ve çevresi artık dayanamadı. Herkes bir panik havasında. Konuşması gerekenlerin konuşmaya doğru düzgün mecali kalmamış. Sadece kem küm.

İddiaların odağındaki en önemli isimlerden Sayın Süleyman Soylu bile aba altından iktidara sopa gösterip kendisinden önceki  İçişleri bakanının çocuklarının para sayma makinelerinden bahsediyor. Sedat Peker’den her ay 10 bin dolar rüşvet alan siyasi olduğunu belirtip ismini açıklamıyor.  Bu ismi sadece savcıya açıklarım diyor. Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere hiçbir siyasi ve hukuk adamı bunu sormuyor.

Sayın Süleyman Soylu bir nevi AKP’yi AKP ile vurup “para sayma makinelerinin arkasındakini çok iyi biliyorum ve  ben iddialar ile ilgili soruşturulursam, savcıya gittiğimde bu ismi de söylerim “ demeye getiriyor.

Ahmet Davutoğlu bile televizyonlara çıkıp Binali Yıldırım, Süleyman Soylu Berat Albayrak’ı kendisine kumpas kurmakla suçluyor.

Yıllardır parça parça kirlenen siyaset, tıpkı deniz suyunun ısınması ile planktonları parçalamasında olduğu gibi Sedat Peker’in devreye girmesiyle adeta müsilaja uğruyor.

Yani özetle söylemek gerekirse ortaya siyasi bir müsilaj çıkıyor.

Bundan sonra ne olacağını hep birlikte göreceğiz.

Sayın Süleyman Soylu ve iddialardaki isimler yerlerinde mi kalacak, kendisine teşekkür edilip hep yaptıkları gibi ballı börekli bir kamu kurumu yönetim kurulu üyeliği veya yetmez ise birden fazla kurumun üyeliklerine  mi atanacak, yoksa hakkında bir soruşturma açılıp aklanmasının ya da iddialar doğru ise yargılanmasının önü mü açılacak?

Marmara Denizi’ndeki Müsilajda bilim adamlarına,

Siyasetteki Müsilaj’da hukuk ve adalete kulak vermek lazım.