Sevgili Okurlar,

Taa 2011 yılında başlayan Suriye iç savaşı sonrası ülkemize başlayan sığınmacı akımı ve sonrasında bu konu üzerinde sönük olan tartışmalar neden şimdi alevlendi ve ekonomik sıkıntılar yaşayan ülkemizin birinci gündem maddesi haline geldi?

Bu konuya geçmeden önce şu konuda biraz yazmak isterim.

İktidarın sığınmacılar hakkında bir öyle bir şöyle, yok gidecekler, yok kalacaklar açıklamaları dışında, tüm muhalefet, vatandaşın yaşadığı sıkıntıları dile getirerek, sığınmacıları davul zurnayla gönderme taraftarı olduklarını söylerken , diğer bir parti, güzellikle olmayacaksa zorla geri gönderileceğini belirtiyor.

İktidar ise sadece Suriye’nin kuzeyine yaptığı briket evler ile bir milyon Suriyeli sığınmacıyı ülkesine gönderme hevesinde.

Açık söylemek gerekirse bana göre mevcut politikalar ile bunların yapılabilmesi mümkün değil.

Öncelikle belirtmek isterim ki iktidarın briket evler şeklinde oluşturduğu ve/veya oluşturacağı yerleşim yerlerinin jeopolitik ve ekonomik durumunun tam olarak ne olduğunu bilmemekle birlikte, bu konuda özellikle sınır güvenliği konusunda gerekli hassasiyeti gösterdiler mi, önce bunun anlaşılması gerekiyor.

Sınır güvenliği dediğim konu sınırdan kaçak geçişler değil. Ama uzun vadede yapılanların ileride yine başka güvenlik sorunlarına gebe olabileceği düşüncesindeyim.

Bunlar bir tarafa, televizyondan izlediğim kadarı ile yapılmış olan evleri görünce bir Suriyelinin bile geri döneceğini düşünmedim. Ben olsam bende dönmem.

Düşünsenize; parası ister Avrupa Birliğinden, ister ülkemizden, isterse kendi ceplerinden çıkıyor olsun, Türkiye’nin sığınmacılara sağladığı yaşam koşullarının başka yerde bulabilmesi mümkün mü?

Kişi başı ödenen ve kartlara yüklenen paralar, işyeri açanlara sağlanan vergi muafiyetleri, sağlığa ücretsiz ulaşım ve bunun fütursuzca kullanılışı, ucuz işçi bile olsalar sırf bu sayede bu ülkenin vatandaşlarına göre bazı işyerlerinde kaçak olarak vergisiz sigortasız olmaları nedeniyle öncelikle işe alınmalar ve daha her ne ise…. Bunları bırakıp giderler mi?

Üstelik kurulduğu söylenen şehirlerde, kendilerine Türkiye’de sağlanan haklardan hangilerinin ne kadar sağlanacağı ve buna göre nasıl bir geleceğin kendilerini beklediği bilinmez durumda iken.

Bu nedenle herkesin sağ salim yurduna doğdukları ve yaşadıkları topraklara dönebilmesi için uzun vadeli bir program yapılması gerekiyor.

Öncelikle Suriye’nin iç huzurunun sağlanması ve mevcut resmi rejimi/Esad ile anlaşılması gerekiyor.

Kimse Esad ile barışılmaz, demesin.

Kanlı bıçaklı olduğumuz Mısır ile barışılmadı mı? Çıkar nedeni ile İsrail ile olan ilişkiler düzeltilmedi mi? FETÖ’nün finansörü ilan ettiğimiz BAE ile resmi temaslarda bulunulmuyor mu? Dargınlığı, mallarımızı boykota kadar götüren Suudi Arabistan’ı ziyaret etmedik mi?

Eee. Allahını severseniz söyleyin Esad ile barışmamak ya da sığınmacılar sorununu çözmek için resmi görüşmelerde bulunmamak için sebep ne? Üstelik, Esad’ın yaptıklarının, barıştığımız ülkelerin yaptıkları yanında konusunun bile geçmemesi gerekirken.

Afganistanlı sığınmacılar için durum daha kolay. Zira şu anda resmiyeti tartışılsa da Afganistan yönetimini elinde tutan Taliban Türkiye’ye ziyarette bulundu. Yani ilişkiler iyi gibi görünüyor. İyi olmalı mı başka bir tartışma konusu …

Devamında, briket evler projesinin tüm yan alt yapısı ile yani geri dönenlere ekonomik, ve diğer sosyal imkanları sağlayacak imkanlar üretmek olmalıdır. Bu yapılmaz ve geri dönüşleri için geri dönülen yerde bir cazibe yaratılmaz ise bunun da yeterli olması mümkün olmayacaktır.

Bu konuda da Suriye’nin resmi hükumeti ile işbirliği içinde olunması gerekiyor.

Nitekim kaçak duruma düşen – Suriyeli Afgan fark etmez.- başta af, hukuksal güvence, ekonomik ve sosyal gelişimlerini sağlayan uygulamaların hayata geçirilmesi gibi; özetle ülkenin koşullarına göre eşit vatandaş olabilecekleri bir statünün kurulmasının temin edilmesi, ancak resmi hükumetler ile yapılacak görüşme ile sağlanabilir.

Dost meclisinde tartışma konusu olan ve sığınmacılar ülkelerine nasıl geri dönerler sorusuna ülkemiz vatandaşının yaşadığı derin sıkıntılardan yola çıkarak espri ile verilen “ Kendilerine Türk vatandaşlarına tanınan hakları tanırsan, hiçbiri burada kalmaz.” şeklinde verilen cevabı da dikkate almak gerekir.

Zira yukarıda da belirttiğim üzere sığınmacılara tanınan haklar nedeni ile Türk vatandaşı için için kendini yiyor. Hatta kimileri kendi ülkesinde sığınmacı durumuna düştüklerinden bile dem vuruyor.

Hal böyle iken, ister istemez kendi vatandaşımız da bu uygulama nedeni ile hükumete olduğu kadar sığınmacılara da tepki yükseltiyor. (bu konu hakkında ayrıntı ve sonuçları 2. yazımda olacak)

Vatandaş öyle bir hale geldi ki; bırakın bu ülkenin vatandaşı olarak üstün tutulmayı, tam tersine kendi ülkesinde ikinci plana itildiğini düşünüyor.

Bu durumda, Türk vatandaşına sığınmacılara tanınan hakların tanınması mümkün olmadığına göre, sığınmacılara Türk vatandaşına davranıldığı gibi davranmak seçeneğinden başka elde seçenek kalmıyor. Yani espri olsun diye dile getirilen görüş birden ciddi bir seçenek haline dönüşüyor.

Yani; AB ve diğer yurt dışı ülkeler ile yapılan anlaşma ve içeriklerini, sağlanan maddi yardımların tam niteliğini ve ölçüsünü bilmemekle birlikte, Türk vatandaşlarına yapılmayan kart ile adam başı para ödemeyi durdurarak ya da mümkün olduğu kadar minimize ederek, Sığınmacı ya da Türk vatandaşı fark etmeksizin, sığınmacılara tanınan vergi muafiyetlerini ortadan kaldırarak, her Türk vatandaşı gibi bordrodan keserek ya da her ne usulde olursa olsun vergi vermesini sağlamak gerekir. Aynı şekilde sağlık hizmetlerini, her Türk Vatandaşından yapıldığı gibi katılım payı adı altında alınacak bir bedel karşılığı vererek,. Türk ya da sığınmacı; kaçak işçi çalıştırılmasının önüne geçerek ve işverenin eşit şartlarda olması nedeni ile sığınmacı yerine Türk işçi ile çalışmasının önünü açarak soruna çözüm bulunur diye düşünüyorum.

Sığınmacıları emekli mi edeceğiz diye soranlarınız olacaktır. Tabi ki hayır.

Emeklilik hakları dışındaki haklar konusunda sigorta primi alınarak bu iş çözülebilir. Üstelik bunun insani açıdan bir gereklilik olduğunu da söylememiz lazım.

İnanın bu şekilde bir politika izlenirse Türk Vatandaşlarında, sığınmacılara karşı gelişen olumsuz görüş önemli ölçüde azalır.

Son olarak, tüm bunları belli bir plan dahilinde sığınmacılara “geri dönüş” planını ciddi şekilde düşünmelerini sağlayacak şekilde yapmak gerekir. Tüm hamleler ne önce, ne de sonra olacak.

Kısacası nasıl Türkler geleceğini yurt dışında arıyorlarsa sığınmacıların da böyle düşünmelerini sağlayacak şartları oluşturmak gerekir ki bu çok kolay. Zira özel bir şey yapmaya gerek yok.

Elbette tüm bunları elde sopa ile yapmak doğru olmaz. Sayın Devlet Bahçeli’nin bu konuda söylediği tek doğru söz şu : Bugün sığınmacı olanlar, yarın komşumuz olacaklar.

Fazla mı ütopik düşünüyorum ve tüm bunlar gerçekleşir mi, istenilen sonuca ulaşılır mı, gereken adımları atması gerekenler böyle bir girişimde bulunurlar mı, bu durumdan nemalananlar bu işe ne der; işte bu en büyük soru işareti.

Ancak ikinci bölümdeki yazıma da konu olacak ama şimdiden yine belirteyim:

Mutlaka gitmeliler, ama öyle gitmeliler ki güle oynaya.

Biz de demeliyiz ki, “Çay içmeye de bekleriz.”

O nedenle sığınmacıların durumu şu anda yapıldığı gibi hamaset dolu popülist yaklaşımlar ile kaşınmamalı.

Yani sağduyunun öne çıkması şart. Sonra çay suyunu ocağa koyarız.