Sevgili okurlar,

Tam Sezgin Baran Korkmaz İN; Süleyman Soylu OUT diyorduk ki, yine ayrı bir bomba patladı. Süleyman Soylu yeniden İN…

Önce ortaya çıkan küçük İN’leri yazalım.

Paramount Oteli’nin gazetecilerden sonra AKP’li siyasetçiler ve bürokratların da gözde oteli olduğu anlaşıldı. Zannedersin ki Türkiye’de başka otel yok.

Mesela Süleyman Soylu’nun Koruma Müdürü Ekrem Güler,

Mesela AKP Milletvekili aday adayı ve şimdinin Savunma Sanayi Başkanı İsmail Demir.

Bürokrat maaşları ile en ucuz odasının kişi başı 3750 TL. olan otelde nasıl kaldılar bilemiyoruz. Belki aileden zengindirler, onu da bilemiyoruz. Ama bu kişiler arasında daha ödemeyi nasıl yaptığını söyleyen, faturasını ibraz eden yok.

Tam siper yatıyorlar.

Yine AKP’li bir parti yöneticisi olan Korkmaz Karaca’nın Sezgin Baran Korkmaz’dan  Audi A8 araba aldığı iddiası da bu arkadaşın tercihinin tatilden değil, arabadan olduğunu gösterdi.

Açıklama: evet iki üç ay kullanmış ama benzinini kendi koymuş.  Arızalanınca iade etmiş. Neden iade ettiğini anlatıyor, ama neden kendisine bu aracın verildiğini açıklayamıyor. Tam siper yatıyor.

Biraz daha büyük İN’lere geçelim

Binali Yıldırım’ın da Paramount Oteli’nde kaldığı iddia edildi. Üstelik tam da otele çökme günlerinde. Bak şu Allah’ın işine diyeceğiz ama bu iddiaya Binali Yıldırım’dan henüz bir cevap gelmedi.

Oğlunun Venezuela’yı neden gittiği konusundaki açıklamasında düştüğü içler açısı komik durumu görünce susmanın daha iyi olacağına karar vermiş olmalı ki şu ana kadar hiçbir açıklama gelmedi.

Yani Binali Yıldırım da tam siper yatıyor.

Şimdi anlatacaklarım ABD’nin en ünlü gangsterlerinden biri olan Al Capone ile ilgili.

Al Capone New York’ta başlayan kanun dışılığı daha sonra gittiği Chicago’da en üst seviyelere çıkarmış. Adam öldürmeden, içki kaçakçılığına, kumardan, güncel ifade ile mala çökmeye, yüksek dereceli bürokratlar ile sıkı fıkı olmak ve rüşvetle kandırmaktan, tehdide kadar bir çok suç işlemiş bir adam.

Ancak nedense bu suçları işlediği bilinmesine rağmen hiçbir zaman bu suçları hukuk önünde ispatlanamamış, veya kendisine atfedilen suçlar ise bir adamının suçu üstlenmesi, yalancı tanıklar veya yüksek derecedeki bürokratlar vasıtası ile örtbas edilmişti.

Elbetteki Al Capone basit bir gangster olmasından öte kendisini pazarlamayı da iyi becerirdi. Yasa dışı ve bol kazanç ile elde ettiği gelirlerden dernek ve ihtiyaç sahiplerine yaptığı yardımlar ile hakkındaki tüm olumsuz iddialara rağmen sevilen ve yardım sever bir adam olarak görülür ve yarattığı bu sahte imajından yararlanmayı çok iyi bilirdi.

Ta ki kara para aklama ve vergi kaçakçılığı suçları ile hakkında özel bir ekip tarafından takibat yapılana kadar.

Bilenler bilirler… İdam cezası nedeni ile bazı eyaletlerdeki ceza sistemin bir yana bırakırsak ABD’de vergi kaçırmak nerede ise adam öldürme ile aynı derecede ağır suç olarak görülür.

İşte Al Capone da  bir ceza kanununda yazan suçların tümünü işlemesine rağmen, 11 yıl hapis cezası aldığı suç vergi kaçırma suçuydu ve bu ona yetti.

Bundan sonra piyasadan silindi. Şartlı salıverilip tekrar eski işine dönmek istediyse de başarılı olamadı ve akli ve psikiyatrik sorunlar içerisinde öldü..

İşte ABD Al Capone’dan bu şekilde kurtuldu. Vergi cezası ile.

Bunları niye anlattım. Yazıya devam etmeden önce Sezgin Baran Korkmaz ile ilgili olarak ileri sürülen suç iddiaları ile gazeteci ve siyasi bürokratlar ile olan ilişkilerine, ABD de hakkında düzenlenmiş ve yakalanması ile ortaya çıkan iddianamesinde yazan suçlamaları gözünüzün önüne getirin ve Al Capone ile benzeşip benzeşmediğini düşünün.

Sezgin Baran Korkmaz da bu benzeşmeyi bilmez mi? Niye Türkiye’de yargılanma istiyor?

Ya da ABD’de yargılanırsa neden ABD yetkilileri ile işbirliği yapacağını belirtiyor.?

Öncelikle belirtelim ki; ABD’de suç ile ilgili tam bir işbirliği yapılır ise savcılık Sezgin Baran Korkmaz hakkında verilecek cezayı minimum oranlara indirebilir.

Tam işbirliği yaparsa ortaya neler çıkacak kimlerin isimleri dökülecek bunu Sezgin Baran Korkmaz ile adı ortaya çıkacaklar biliyor.

Şimdi onlarda tam siper.

Başka bir konu ile devam edelim.  

Hakkında soruşturma açılan bir zanlıya yani Sezgin Baran Korkmaz’a  “ kaç“ dediği iddia edilen Süleyman Soylu’nun seçim gezileri sırasında Sezgin Baran Korkmaz’ ait bir şirketten uçak kiraladığı ileri sürüldü. Bu iddia her ne kadar kiralama işleminin yapıldığı Sögüt Havacılık isimli firmanın Sezgin Baran Korkmaz ile alakası olmadığı, ancak en uygun teklifi veren bu firmanın elinde uçak olmadığı için Sezgin Baran Korkmaz’a ait Borajet’ten alınan uçağın kendisince kullanıldığı çekincesini belirtilmekle birlikte uçak kiralama olayı Süleyman Soylu tarafından sunulan fatura ile doğrulandı. Ancak faturanın doğru olup olmadığı henüz doğrulanmadı. 

Bu ara elinde uçak olmayan Söğüt Havacılık isimli firmanın nasıl olup da – üstelik en ucuz şekilde - uçak kiralama teklifi verebildiği, yine bu firmanın anılan işten para kazanmış olması da muhtemel olacağından Borajet’in kendisine ait uçağı nasıl olup da ucuzunda ucuzu olacak şekilde Söğüt Havacılık’a verebildiği ve bu iki firma arasında uçak kiralama ile ilgili olarak faturalaşma işinin olup olmadığı açıklanmadı ve sorgulanmadı.

Neyse derken!!!

Ama o da ne? Süleyman Soylu uçak kiralama işini kendi şahsına özel ya da Akp adına yaptığı seçim gezilerinde kullanmasına rağmen fatura Süleyman Soylu’ya ait sigorta şirketine kesildiği anlaşıldı.

Yani Sayın Süleyman Soylu bu şahsına özel uçak kiralama işlemini vergi usul kanununa aykırı şekilde sigorta şirketine masraf yazdırarak ve sigorta şirketinin matrahını düşürerek bildiğiniz vergi kaçırmış.

Vergi Müfettişleri ve ilgili Vergi Müdürlüğü’nün anılan faturaya ilişkin olarak Sayın Süleyman Soylu’nun şirketine, “sigorta acenteliği yapan şirketin uçak kiralama ile ilgili ne işi olabilir?” diye sormak akıllarına bile gelmemiş.

Yani onlar da tam siper.

Peki Süleyman Soylu bu faturanın neden şirketine yazıldığını açıklayabiliyor mu?

Süleyman Soylu’yu bilmem ama benim aklıma Al Capone geliyor.

İşte tam burada Süleyman Soylu yeniden IN oluyor. Süleyman Soylu ise tam siper .

E iyi de ortada bu kadar hukuksuzluk varken bu ülkenin yargısı, savcıları ne yapıyor?

Çan dört kere çalmış ama ne yazık onlar da Tam siper.