Sevgili okurlar,

Ülkemizin yaşadığı ekonomik, sosyolojik ve hukuki sorunlar nedeniyle başlayan sıkıntılar iktidar cenahındaki kişilerde akıl tutulması ile açıklanabilecek beyanlarda bulunmasına yol açıyor.

Ne dedi Sayın Mehmet Özhaseki: “Bazı şehirlerde sanayiyi onlar ayakta tutuyor; boşuna popülizm yapmayın, gönderemezsiniz"

Ne dedi Mustafa Sağ : “Suriye’den gelenlere sordum. Diyorlar ki: ‘İlk olarak bizden önce gelenler geldikleri yere gitseler, biz de yol yordam öğrensek, sonra biz gitsek.”

Öncelikle şunu söyleyelim. Yukarıda yer alan açıklamalar mesela Almanya’da ya da Fransa’da yapılsa, açıklama yapan adamı yerler. Hem de suyuna bana bana.

Allahtan Japon değiller. Yoksa önüne kılıcı koyuverirler adamın.

Sayın Özhaseki’nin açıklaması – hani nasıl bir zamanına geldi de böyle bir açıklama yaptı, yoksa aslında hep bu kıvamda mıydı bilmiyorum - için tutarlı bir taraf bulmaya çalışıyorum ama nereden başlasam  olmuyor.

Bir kere çalışma izni olmayan hiçbir yabancı Türkiye’de çalışamaz. Nasıl çalışır: Kayıt dışı. Kayıt dışı çalışmak ne demektir. Vergi vermekten ve SGK prim yatırmaktan kaçmak. Peki vergi vermemek ve SGK primi yatırmamak ne demektir. Vergisiz  (kemiksiz ) para kazanmak. Son olarak bu ne anlama gelir?  Devletten vergi kaçırarak düzenli vergi ödeyenlerin sırtına binmek.

Resmi olarak Türkiye’de kaç kişi işsiz Mayıs ayı itibarı ile? 4 milyon 337 bin kişi. Bu rakamın içten çıkarma yasaklarının kalkması ile 5 milyona dayandığı da ifade ediliyor. Gayriresmi rakamlara girmiyoruz bile.

Yani sayın Özhaseki diyor ki Ey Türk Gençliği; İşsiz kalman umurumda değil. Senin asgari ücret seviyesindeki maaşın, SGK primin, ödediğim vergi bana yük geliyor. Senin için çok masraf yapıp daha az kazanmamak için yabancıları karın tokluğuna çalıştırıyorum. 

Buradan kendi vatandaşını ve gencini iş, aş bulmuş zerre kadar önemsemedikleri, kendileri para kazanınca ekonominin iyi gittiklerini zannederek durumu ekonomi bahanesi ile örtmeye çalıştıkları, bunu yaparken de saçmaladıklarının sonradan farkına vardıkları anlaşılıyor.

İşsiz Türk gençliğine önerim: “Ey Türk Gençliği” diye başlayan tek metni okusunlar. Eminim ki o metinde Sayın Özhaseki ve onun zihniyetinde olanların açıkça tarif edildiği bölüm kolayca bulacaklardır.

Gelelim diğer zat-ı muhtereme.

Sayın Mustafa Sağ da demek istiyor ki, “Suriyelileri geri göndereceksek bizim de bu hesapla Ortaasya’ya dönmemiz gerekir. “

Sayın Sağ’a demek gerekir ki tarih okumak çok önemlidir. Hele hele yorumlamak daha da önemlidir. Bu özelliklerden ilkinin sizde biraz olduğunu söylemek mümkün ama ikincisinden hiç olmadığı kesin.

Dünya birçoğu milattan öncesi olmak üzere kavimler göçü yaşayarak bugünlere geldi. İnsanlar büyük mücadele ve zorluklar yaşayarak yurtlar edindi. Hatta geçtiğimiz yüzyılda yaşanan iki dünya savaşı sonrası tüm düzen yerine oturtulmaya çalışıldı. Artık toprak ve yurt edinme, insanları yaşadıkları yerden çıkarma gibi konular çoktan tarihe karıştı. Sınırlar belirlendi.

Yani sormalı hangi yüzyılda yaşıyorsun? Vizigot musun, Ostrogot mu?

Ama artık 21. yüzyıldayız ve herkes yerini biliyor ya da bilmeli. Yoksa ülkeler neden birbirlerine pasaport ve vize gibi engellemeler koyuyor ki? Pasaportun yoksa hadi geç bakayım Yunanistan’a. Hatta pasaport yetmiyor bir de vize alman gerekiyor. Beğenmez ise almıyor ve bu o ülkenin egemenlik hakkı.  

Mesela ABD gümrüğüne gidip sizi içeri almazlarsa veya pasaportunuzun ve/veya vizenizin süresi biterse ABD yetkililerine o zaman “sizde çıkıp geldiğiniz yere dönün” diyebiliyor musunuz.

Hadi deyin bakalım sizi ne yapıyorlar?

Elbette ki Türkiye’deki Suriyelilerin ve yeni başlayan Afganları durumu farklı ama yaşadıkları iddia edilen koşullar ile gerçekte yaşananlar veya görünenler dahilinde hiç de birbiri ile uyumlu değil.

Buraya gelmişken hemen belirtelim de yanlış anlamaları başta düzeltelim.

Bahsettiğimiz sorun Suriyeli ya da Afgan sorunu değil. Anlatmaya çalıştığımız devletin bu sorunu bertaraf etmekteki politikası ya da daha doğru ifade ile hiçbir politikasının olmamasıdır.

Mülteci olarak nitelendirdiğimiz Suriyelilerin bayramlarda ve Türkiye’de kurdukları işlerin ilerleyişi ile ilgili olarak sık sık Suriye’ye gelip gittikleri gün gibi ortada iken bu kişilere mülteci tanımındaki gibi; "ırkı, dini, milliyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm göreceği konusunda haklı bir korku taşıyan ve bu yüzden ülkesinden ayrılan ve korkusu nedeniyle geri dönemeyen veya dönmek istemeyen kişi" olarak bakabilir miyiz?

Afganların durumu daha ilginç. Talibandan kaçtığı ifade edilen Afganlar arasında niye hiç kadın, çocuk, yaşlı insan yok. Zannedersin ki Taliban sadece bu genç erkekler için yaşanmaz bir yer ve bunların alayı komedyen; Nazar Muhammed gibi katledilme korkusu yaşıyorlar.

Ya da şöyle soralım: Ülkesinden kaçarken eşini çocuğunu, kardeşini anne ve babasını almadan ve onları Taliban’ın zulmüne terk ederek arkasına bakmadan kaçan insanların aranızda olmasını ister misiniz? Bu sorunun cevabı tabi ki evet ya da hayır değil. Bu sorunun bambaşka cevabı var

Ama biz bunu sorunca da yok yabancı düşmanı, yok insanlık yoksunu falan oluyoruz.

Uyarmak lazım. Türkiye’nin doğru düzgün bir göç ve mülteci/sığınmacı politikasının olmadığı, işin zıvanadan çıktığı ve bunu bilen dış güçler tarafından bu durumun aleyhimize kullanıldığı veya yarın kullanılacağı çok açık. Bunu görmemenin açıklamasını dirayetsizlik ile yapmak mümkün değil. Daha başka ne sebeplerin olduğuna iyice bakmak lazım.

Üstelik aklı başında Cumhur İttifakı seçmeninde de uygulanan politikanın doğru olmadığı yönünde görüşlerin geliştiği kendilerinin bilgisinde dahilinde iken, bu konudaki ısrardan ve kontrolsüz açıklamalardan da kaçınılması gerekiyor.

Uygulanan yanlış politikalar nedeni ile olay sadece ekonomik ve sosyolojik olarak değil, güvenlik açısından da sonu bilinmez ve kontrol edilemez bir yere doğru gidiyor.

Umarım yarın bu konuda yaşanacaklar ile ilgili olarak  “dış güçler” bahanesinin arkasına saklanılıp “Kandırıldık, Allah bizi affetsin “ diye özürler duymayız.

Çünkü özür yetmez. Allah affetmez.