Sevgili Okurlar

Geçen hafta Ekrem İmamoğlu’nun siyaset yasağı getiren ve Yüksek Seçim Kurulu
üyelerine “Ahmak” dediği iddiası nedeni ile ceza aldığı dava, siyaset gündeminin
konusu oldu ve EYT, asgari ücret, ekonomik durum, bütçe görüşmeleri ve bütçenin
daha yapılırken 600 milyar açık vermesi gibi konular gündemden düşüverdi.
Olay nasıl başlamıştı kelimesi kelimesine hatırlarsak; İçişleri Bakanı Süleyman Soylu
Ekrem İmamoğlu’nu kasdederek" Avrupa Parlamentosu'na gidip, Türkiye'ye gidip
şikayet eden ahmağa söylüyorum. Bunun bedelini bu millet sana ödetecek." dedi.
İmamoğlu'nun yanıtı gecikmedi. İBB Başkanı İmamoğlu "31 Mart’ta seçimi iptal
edenler ahmaktır."
Bunun üzerine Ekrem İmamoğlu’nun Yüksek Seçim Kurulu’na hakaret ettiği
gerekçesi ile hakkında dava açıldı ve yukarıdaki sonuç ortaya çıktı.
Öncelikle şunu kabul etmek gerekir. Ekrem İmamoğlu’nun kendisine söylenen söze
dayanarak verdiği cevap biraz problemlidir. Gerçekten bu söz yaşanan polemikte ayrı
olarak tek başına değerlendirildiğinde Yüksek Seçim Kurulunu hedef alıyor şeklinde
görülür.
Zaten iktidar ve onun dümen suyundaki yargı da İmamoğlu’nun sözünü bu şekilde
kullanarak İmamoğlu’nun mahkeme önüne çıkardı.
Ama şunu da kabul etmek gerekir ki bir sözün hedefinin kim olduğu sadece yaşanan
polemiğin içinden cımbız ile seçilen söz üzerinden değil; olayın bütünü üzerinden
değerlendirilerek saptanır.
Bu bakımdan alınan hukuk eğitiminin içeriğinde ve özellikle Ceza Hukuk dersinde bu
konunun üzerinde suçun unsurları başlığı altında hassasiyet ile durulur
Olaya böyle bakınca İmamoğlu’nun hedefinin Yüksek Seçim Kurulu olmadığını sade
vatandaş bile anlamış iken, Sayın İmamoğlu’nun cezalandırılmasını talep eden savcı
ve kararı veren hakimin bunu anlamaması tabi ki kabul edilebilir değil.
İmamoğlu’nun bu sözü Süleyman Soylu’ya söylediğini kabul ettiğine göre yine de
Süleyman Soylu’ya hakaret ettiği için ceza almayacak mıydı derseniz; evet derim.
Ancak böyle bir durumda İmamoğlu’nun ilk hakareti Süleyman Soylu’nun etmiş
olması nedeni ile TCK129/3 maddesi uyarınca daha az bir ceza alması hatta hiç ceza
almaması bile mümkün olabilirdi.
Öte yandan İmamoğlu hakkında soruşturma açmak için Süleyman Soylu’nun
şikayette bulunmasının gerekeceği; her ne kadar şuan dokunulmazlığı olsa da ilk
hakaretin Süleyman Soylu tarafından yapılmış olması nedeniyle kendisinin de
yargılanması gerekebileceği göz önünde bulundurulduğunda bu yaklaşım hiç de
iktidarın işine gelen bir yaklaşım olmayacaktı.

Öte yandan mahkemenin hakiminin karar celsesinden hemen önce hiçbir gerekliliği
yokken başka bir şehre atanması ve akabinde yaptığı açıklamalar da İmamoğlu’na
verilen cezanın birilerinin isteği üzerine verildiğini açıkça ortaya koymaktadır.
Ancak buraya farklı bir bakış açısı getirebilmek mümkün. Nitekim AKP’nin ağır
ağabeylerinin yargılama usulü ve verilen ceza ve niteliği üzerinden yaptıkları
açıklamalarda, olanların kabul edilemez olduğunu belirtmeleri karşısında şahsen
benim aklıma farklı şeyler geliyor.
Aslında iktidar da böyle bir cezanın çıkmasını beklemiyordu. İktidar İmamoğlu’na
ceza verilmesini ve ancak bunun bu derece ağır ve siyasi yasak getiren bir nitelikte
olmasını istemiyordu Bana göre yapılmak istenen sadece bir dava üzerinden genel
bir galeyan yaratmayacak bir ceza ile Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan’ın muhtemel ve hatta görece olarak güçlü rakiplerinden olan İmamoğlu’nu
değersizleştirmekti.
Bana kalırsa İmamoğlu’na ceza veren yeni hakim; ceza vermeyeceğini söyleyen eski
hakimin başka bir ile atandığını görünce üst sınırdan cezayı verdi.
Yani vur deyince öldürdü.
Bu karar üzerine kenetlenen muhalefetin de verdiği tepki ile İmamoğlu, yaşanan bu
olaylardan sonra Recep Tayyip Erdoğan’ın karşısında daha da güçlendi Üstelik bana
göre Altılı Masa birbirine daha da kenetlendi.
Sizce Recep Tayyip Erdoğan ve AKP’nin istediği bu olabilir miydi?
Hemen belirteyim. Bu kararın istinaf ve temyiz süreci dahilinde normal şartlar altında
iki yıldan önce kesinleşmesi mümkün değil. İktidarın araya girerek 6 ay içinde bu
süreci tamamlatmaya çalışması da kendi ayağına bir daha sıkmasından başka bir işe
yaramaz.
Böyle bir durumda Recep Tayyip Erdoğan’ın tek başına gireceği ve referanduma
dönüşecek olan cumhurbaşkanlığı seçiminde %30 bile oy alamaz ve muhtemelen
bunu kendileri de öngörebiliyorlardır.
Konuyu değiştirelim.
Recep Tayyip Erdoğan mevcut kamuoyu anketleri ortada iken sizce kesin olarak
Cumhurbaşkanlığı’na aday olacak mı?
Peki. Cumhur İttifakı daha kesin bir şekilde cumhurbaşkanı adayının Recep Tayyip
Erdoğan olduğu konusunda bir karar vermemişken neden Altılı Masaya
cumhurbaşkanı adayını açıklaması konusunda çağrıda bulunuyor?
Bir soru daha. Recep Tayyip Erdoğan’ın yine mevcut kamuoyu anketleri dahilinde
karşısında aday olarak kimi görmek ister?
Hadi bir soru daha. Daha önce faiz indirimi yapmadığı için görevden affını!!!! isteyen
Mehmet Şimşek ile Recep Tayyip Erdoğan niye bir araya geldiler. Bayram değil
seyran değil, AKP neden Mehmet Şimşek’i öpüyor?

Bu son soru ne alaka derseniz. Tüm bu sorulara topluca şöyle cevap vererek
açıklayayım. Recep Tayyip Erdoğan kesin adaylığını açıklamak için Altılı Masanın
adayının açıklanmasını bekliyor.
Elbette Cumhurbaşkanı Adaylarının kesinleşeceği son güne kadar yaşanacak
olayların seçmen gözündeki etkisi ve bunun kamuoyu yoklamalarına yansımasını
ayrıca değerlendirmek ve sonuçlarına göre hareket tarzının değişebileceğini
düşünmekle birlikte; Recep Tayyip Erdoğan karşısında rakip olarak sadece Kemal
Kılıçtaroğlu’nu görürse seçime girecektir. Zira Kemal Kılıçtaroğlu’na daha önceki
sayısız seçimde galip gelen Erdoğan, bu psikolojik üstünlüğünü kullanarak ve seçim
stratejisini bunun üzerine kurarak Kemal Kılıçtaroğlu’un alt edebileceğini kesin olarak
düşünüyordur.
Bunun dışında Mansur Yavaş ve hele hele son olaylardan sonra İmamoğlu aday
olarak açıklanırsa Recep Tayyip Erdoğan’nın kaybedeceği bir seçime girebileceğini
düşünmüyorum.
Zira İmamoğlu’ aday olursa biliyor ki gerek iptal edilen seçimlerden sonra daha büyük
bir farkla tekrarlanan seçimi kazanan İmamoğlu önünde uygulayacağı seçim stratejisi
pek yok. Nitekim hepiniz hatırlayacaksınız. İstanbul İBB seçimlerinde seçimin bıçak
sırtı olduğu konusundaki kamuoyu anketlerine dayanarak olası bir kaybın Recep
Tayyip Erdoğan’ın kaybı olacağı düşünülerek seçim stratejisi Erdoğan üzerine
kurulmamış daha doğrusu bu şekilde kurulan stratejiden kısa bir süre sonra
vazgeçilmişti.
Üstelik bugün için İmamoğlu’nun rüzgarı arkasına aldığı, seçim propagandasını
yürütme konusundaki başarısı ve son olarak İmamoğlu’nu yıpratmak için imajını
zedeleme planlarının bu aşamadan sonra daha da geri tepeceği gözetildiğinde
Erdoğan İmamoğlu’na karşı seçimde aday olmayacaktır.
Yine Mansur Yavaş’ın bu güne kadar her ne olursa olsun siyasi polemikler içerisinde
hiç yer almaması, kendini öne çıkaracak davranışlarda bulunmaması ve kamuoyu
anketlerine de yansıyan ilkeli bir duruş sergilemesi gözetildiğinde, Erdoğan’ın Mansur
Yavaş’ı kendi güreşeceği mindere çekebilmesi de bana göre mümkün olmadığından
Mansur Yavaş’ın da karşısına çıkacağını düşünmüyorum.
Meral Akşener’in İmamoğlu için Saraçhane’de söylediği “ artık 16 milyon değil, 85
milyon seni destekliyor “ sözündeki anlam ile İmamoğlu’nun adaylığına ışık yaktığı,
Kılıçtaroğlu’nun ise “16 milyon İstanbulluya hizmet verdi bundan sonra da vermesine
kimse mani olamaz.” sözü ve “İmamoğlu ile biz baba-oğul gibiyiz.” sözü ile İstanbul’u
bırakma ve sıranı bekle “ sözü ile İmamoğlu’na adaylık yolunu kapadığı bir ortamda
Recep Tayyip Erdoğan’ın son umudu bu çatlağı kullanmaya çalışmak olacaktır.
Umarım Altılı Masanın adayı aslında çoktan bellidir ve Altılı Masa gerçek bir siyaset
mühendisliği yaparak Cumhurbaşkanı adayının kim olduğu konusunda bu tür olayları
hedef saptırmak için manevra olarak kullanıyordur ve Erdoğan’a böyle bir çatlağı
kullanma fırsatı vermiyorlardır.

Son umut tutmaz ise ve Erdoğan aday olmayacaksa ne olacak? İşte son sorunun
cevabı; Mehmet Şimşek; Erdoğan’ın kesinlikle kaybedeceği seçime girmeyeceği için
Cumhur İttifakının cumhurbaşkanı adayı olmak üzere öpüldü.
Kendisi kabul eder mi bilinmez ama İngiliz ve Amerikan pasaportlu Mehmet Şimşek’i
sürpriz olarak kenara yazın derim. En azından Erdoğan’dan daha iyi bir ekonomist
olduğuna dair yemin edebilirim. Üstelik en azından memleketi itibarı ile HDP
seçmeninin oyunu da alabilecek konumda.
Açıkçası Erdoğan’ın; artık sağlık mı olur, Anayasa mı olur, meclisi özledim
partililerimle birlikte olmak istiyorum mu olur , bahanesi ile aday olmamasına ben pek
şaşırmayacağım.
Üstelik mevcut durum ve bazı eski ağabeylerin de telkinleri ile bir çok milletvekilinin
AKP’den istifa mektuplarının ceplerinde gezdikleri duyumları dahilinde siyaset
satrancı çok karışık.
Böyle bir olasılık ortaya çıkarsa bundan en çok etkilenecek parti ise MHP.
Düşünenize; şimdiden “Aday Belli Karar Net “ sloganı ile seçim gezilerine çıkan
MHP, Erdoğan aday olmazsa sloganı elinde patlamış olarak ortada kalacak.