Sevgili okurlar,

Yanıyoruz. Yangın yanı başımıza gelene kadar ne olduğundan da haberimiz olmuyor. Yetkililerin birbirinden habersiz yalan ve yanlış açıklamaları ile ortaklık iyice karışıyor.

İlk yangınlar çıktığında onlarca noktada başlayan yangınlar için yetkililerce hemen bahane bulunmuştu: PKK.

Hatta bu açıklamaları dikkate alan troller bu açıklama üzerinden kara propagandaya girişip yangınları çıkarak PKK’ya tek laf etmeyen muhalefeti PKK yandaşı olmakla suçlamaya kadar vardırmıştı ki bu kere bakan ağızlarından yangınların PKK ile ilgisi olduğuna dair bir bilgi ve bulgu edinilemediği açıklanınca ve bazı yangınların çıkarılmasına neden olanlar ortaya çıkınca bu kara propaganda açığa düştü, troller iyot gibi ortada kaldı. Utanmadılar ama olsun.

Bu kadar çok yangının normal olmadığını söyleyen yetkililerin ağzından yine kara propagandaya girişen troller bir çok dünya ülkesinde benzer hava koşulları dahilinde bir çok yangınla boğuşulduğunu öğrenince yine açığa düştüler.

Bu arada Tarım ve Orman Bakanımızın bakanlık yaptığı bakanlığa bakmadığı da anlaşıldı. Nasıl mı?

Şunu söylemek mümkün. Sayın bakanın yangın ile ilgili olarak açıklamada bulunduğu konuların ve bilgilerin neredeyse hepsine terse düştü.

Zira Türkiye’nin ciğerlerinin yandığı ve hâlâ devam eden orman yangınlarında sayın bakanın açıklamaları farklı, yaşananlar farklıydı. Sayın bakan başta Manavgat olmak üzere yangınlarının yerleşim yerlerini tehdit etmediğini açıkladı, iki gün sonra köyler tahliye edildi. “Kemerköy Santralı için hiçbir tehlike yok” dedi, 2 gün boyunca yangının santrale sıçramak üzere olduğunu izledik ve nihayetinde santral yangın içine düşerek harabeye döndü.

30 Temmuz'da “Aktif olan tüm yangınlarda iyiye doğru gidiş var. Marmaris'teki yangında ufak hasarlar var. Yerleşim yerlerini tehdit etmiyor, denize doğru ilerleyen bir yangın var” açıklamasını yaptı. Bu açıklamadan iki gün sonra Marmaris’in bazı mahalleleri tahliye edildi.

Sayın bakan THK’nın elindeki alet edevatla yani uçakla ilgili problem olduğunu ve uçsa dahi performans verebilecek kapasitede değil diye eleştirileri savurmaya çalışsa da bu konuda açıklama yapan uzmanlar THK’nın elinde bulunan Canadair CL-215 tipi bu uçaklar uçakların uzun yıllardan bu yana ve halen tüm dünyada çok başarıyla kullanıldığını belirttiler.

Yardım diye gelen uçakların da büyük kısmının THK’nın elinde bulunan uçakların aynısının olması sayın bakanı yeniden açığa düşürdü.

Nitekim aynı uzmanlar Fransa'da 11, Yunanistan'da 11, İspanya'da 14, İtalya'da 3 CL-215 uçağı yangın söndürme operasyonlarında aktif olarak hizmet verdiğini ve hatta ABD ve Avrupa Birliği'nin yeni kurduğu RescEU filosunda da CL-215'lerin görev yaptığını belirttiler.

Sayın bakan yangınların ilk günlerinde yangınlara müdahale eden uçak sayısının sadece 1 (yazıyla bir) olduğu açıkladığında bu sayıda ve yaygınlıkta yangına bir uçakla müdahale etmenin yetersiz olduğunu herkes anlamıştı ama kendisi anlamadı.

Nitekim bakanlıkça 2020 yılında 5 uçak için planlama yapılmış, ancak 2 uçak tedarik edilebilmişti. Bu yıl yani 2021 yılında yine 5 uçak için planlama yapıldı. Sayın bakan da 2020 yılı sonunda bu yana yaptığı her açıklamada 5 uçak için planlama yaptıklarını vurgulamıştı ama sadece 3 uçak için bulunabildi. Onları da ihaleyi alan firma uçakları getiremedi. Türkiye bir tek yangın uçağı dahi tedarik edemedi. İlk uçağın gelmesi Temmuz ayı ortasını buldu. En az 40 gün boyunca hektarlarca orman kül oldu.”

Yani yangınlarımızı söndürme işi elinde yangın söndürme uçağı bulunmayan ve yangın söndürme ihalesini alan firmanın sağa sola telefon ederek yangın uçağı dilenmesine bırakıldı

Yaklaşık 30 yıl orman yangınlarıyla başarıyla mücadele eden THK, iki yıldır kendi uçaklarıyla ihalelere katılamadı. THK’nın elindeki uçakların kapasitesi dahilinde ihaleye girememesi ya da ihaleyi alamaması için ihale şartnamesi hazırladılar.  Hal böyle olunca THK’nın elinde ihale şartlarını sağlayan uçak olmayınca ihale kendisine verilmedi. Ama elinde yangın uçağı olmayan firma her nasılsa ihaleyi kazandı.

Ama amaç başka olunca bunlar düşünülmedi, sorgulanmadı.

Ayrıca sayın bakan en son, orman yangınlara müdahale etmek görevinin açıkça Orman Bakanlığı’na bırakıldığı yasal olarak kendisine ait olmasına rağmen  sorumluluğu Büyükşehir Belediyelerine atıp kendisi ile ilgili sorumluluktan sıyrılmaya çalıştı, ama o da eline yapıştı kaldı. En güzel cevabı Muğla Büyükşehir Belediyesi verdi. “ Siz ormanları söndürün, sizin söndüremediğiniz ormanlardan yerleşim yerlerine gelen yangınları biz söndürürüz.”

Son olarak yine bir yetkilinin iki iddiasının ciddi şekilde araştırılması gerekiyor.

Bu yetkili ilk iddiası Orman Bakanlığı’nda enteresan işlerin olduğu, sadece Sayın Cumhurbaşkanımız ve bakanların değil Orman Genel Müdürlüğü’nün müdürlerinin de itibardan tasarruf etmedikleri yönündeydi.

Bu iddiaya göre acil kamu alımlarının ihalesi sürecinde gecikme olmaması nedeni ile kamu kurumlarının ihalesiz alım yapabilmesi konusundaki yasal düzenlemeden sonra Orman Bakanlığı’nın bu düzenlemeyi fırsat bilerek 28 bölge müdürlüğü ve 4 de merkez müdürlüğü olmak üzere tanesine 1.9 milyon TL. ödenmek suretiyle 32 adet lüks arazi taşıtı alındığı ve her bir araç için ödenen bedelle 3 adet tam donanımlı yangın söndürme aracı alınabileceği belirtildi.

Yine bu yetkili, orman yangınlarından birinin malum müteahhitlere ait enerji üretim tesislerinin enerji nakil hatlarından kaynaklandığını, ancak sermayeye zarar gelmemesi için bakanlıkça olayın üstünün kapatıldığını ileri sürdü.

Düşünün. Düşman saldıracak ve siz kendinizi savunacak silahları almak yerine komutanlarınıza makam aracı alacaksınız. Sonra da yangınla savaşı kazanmayı umacaksınız.   

Sonuçta tüm bunlara bakınca sorulması gereken asıl soru; yangını kimin çıkardığı değil, yangını kimin ve neden söndüremediğidir.