"Hiçbir zaman doğru insan çıkmaz karşına. Ya zaman yanlıştır ya da insan.'' 

Dostoyevski

Savaş nedir? Önemli miktarda kaynak, silah ve şiddet kullanılarak gerçekleştirilen, plana göre ilerleyen kolektiflerin dahil olduğu organize bir çatışmadır. İlgili kolektiflerin hedefi kendi çıkarlarını savunmayı amaç edinmektir.

Carl von Clauswitz (1780-1831), Prusyalı bir tümgeneral, ordu reformcusu, askeri bilim adamı ve etikçiydi. Clausewitz, savaş teorisini ele alan, tamamlanmamış büyük eseri Savaş Üzerine ile tanındı.

Savaşı teorize eden Clausewitz göre, savaş karşı tarafın iradesini kırma mücadelesidir. Bir diğer ifadesi de savaşın siyasetin devamıdır ve en yoğunlaşmış hali olmasıdır.

Savaşlara, soğuk savaşlara, iç savaşlara şahit olduk, ama bir de gizliden gizliye yönetilen savaşlar var, muhatabının haberi bile olmayan savaşlar. Bunlar ancak yakından bakınca fark edilen savaşlardır. Bu gizli Savaş, Oligarşi (siyasal gücü birkaç kişiden oluşan küçük bir grubun elinde bulunduğu yönetim biçimi) tarafından halka karşı yapılan savaştır, silahla değil, farklı silahlarla yapılan bir savaş. Bu silahları anlamak için tarihin gerisine gitmemiz lazım.

1960'lı yıllarda işçiler gitgide politize olmuştur sendikalar vesilesi ile taleplerini daha organize bir şekilde ifade edebiliyorlardı.1961'de Türkiye İşçi Partisi kuruldu.

Altıncı Filo protestoları, İstanbul'u ziyareti sırasında ABD'nin 6. Filo'da görevli askerlerine karşı girişilen eylemlerden oluşuyordu. 1967-1969 yılları arasında Beyoğlu'nda Amerikan askerlerinin başlarından keplerini kapmak, üstlerine kırmızı boya atmak, üniformalarını jiletlemek ya da kıstırıp hırpalamakla başlayan antiemperyalist eylemler askerlerin denize atılmasına kadar varmıştır.

Kıbrıs Sorununda ABD'nin tutumu, Vietnam Savaşı, Orta Doğu'da ABD'nin İsrail yanlısı tavrı ve Arap-İsrail Savaşları, ABD askerleri için genelev boyatılması, 1960'lı yılların gençliğini Amerika karşıtı bir tavır almaya sevk etti. ABD'nin Akdeniz'deki gücü 6. Filo, gençlik eylemlerinin hedeflerinden biri oldu. Bu gösteriler İstanbul'da Haziran 1967'de başladı ve dönem dönem tekrarladı. (Vikipedia)

Yoğun bir şekilde artan işçi talepleri sermaye sahiplerini daraltıyordu, bunun sonucu olarak 60'lı yılların sonunda ve 70'li yıllarda çok kanlı bir döneme girilmiş oldu. Sermaye ve devlet birlikte hareket edip, aydın ve antiemperyalist ve işçi hareketini şiddetli bir şekilde bastırdı. Sağ sol olayların da ilk öldürülen öğrenci olan Vedat Demircioğlu 1968 de Altıncı Filo olayları sırasında bir polis tarafından öldürüldü.

Bakın, zamanın zengin Yahudi iş adamı, Vitali Hakko, oto biyografisinde 12 eylüle giden günlerini nasıl hatırlıyor.

Arabada, işçilerin Pendik'ten yürüyüşe geçtiklerini, geçtikleri yerde katılımların olduğunu, Jak Kamhi ile Nejat Eczacıbaşı’nın, öldürüldüklerini duyduklarını söylediler. Beynimden vurulmuşa döndüm. O sıralar, yaz aylarında, Yeşilköy'de Çınar otelinde kalırdık. Bu arkadaşlar beni Palas pandıras otele götürdüler. Otelden sağa sola telefon ettim, çok şükür, haberlerden Jak Kamhi ve Necat Bey'le ilgili olanların uydurma olduğunu öğrendim. Ama olaylar doğruydu. Polis ve asker tarafından bastırılmıştı. Sıkıyönetim bekleniyordu. Eşimle baş başa verdik, konuşuyoruz. Bir süre için yurt dışına çıkmak, bu bir çözüm olabilirdi, ama doğrusu kendime yediremiyordum. İşimi gücümü bırakıp yurtdışına gitmek, kaçmaktan başka bir şey değildi. Hayır, işimin başında kalacaktım. Buna hem diğer iş adamlarına ve hem mesai arkadaşlarıma karşı mecburdum. Çalışıyoruz. Ama normal bir düzende değil. Korkuyla, temkinle çalışıyoruz. Geceleri uykularım karabasana döndü. Cuma akşamı, yorgunluktan erken yattım. Sabaha doğru bir telefon. Münasebetsizin biridir diye açmıyoruz. Ama telefonu ısrarlı. Eşim Betty, uykulu uykulu, kalkıp telefona bakıyor. Sonra bana geliyor.

"Vitali, ihtilal oldu."

Doğrusu askeri bir hükümet darbesini beklemeyen yok gibiydi. Yataktan derin bir nefes alarak kalktım...

Vitali Hakko, Hayatım Vakko

Darbe kimi Sermayedarların korkularını bir nebze olsun gidermiş rahat nefes almışlar ama Aydınlar solcular ve sağcılar işkence ile kırılmaya ve nefesleri kesilmeye çalışıldı. 12 Eylül'ün bilançosu: Darbe sonrası; resmî rakamlara göre 650.000 kişi gözaltına alındı, 230.000 kişi askerî mahkemelerce yargılandı, cezaevlerinde ise işkence sonucu 171 kişi olmak üzere yaklaşık 300 kişi öldü, 48 kişi (24 adli suçlu, 15 sol, 8 sağ, 1 ASALA militanı) idam edildi, 1.683.000 kişi ise fişlendi.

12 Eylül'den sonra halkı apolitize etmek için tarikat ayağına sarıldı. Halkı sadece tarikatlarla uyutmak yetmiyordu. 1990'da ilk özel kanal Star 1 ile kurulduktan sonra, eğlence sektörü, magazin, dizilerle ve futbol ile toplum şekillendirilmeye çalışıldı. Gelin kaynana programları, futbolda ki fanatizmin ventil görevi görmesi, ünlülerin tartışmaları, toplumun ahlakına saldıran diziler ve filmler.  Medya, Eğitim sistemi ve işsizlik ile korkutma bunlar yönetmek için birer siyasi aygıttır. Temel hedef insanları sürü haline getirmek, iradesi zayıf, boş işlerle uğraştırmak ve siyasetten uzak tutmak. (Yeri gelmişken söyleyim, bir Partiyi ve Parti Başkanını bir takım tutar gibi tutmak siyasetle ilgilenmek anlamına gelmiyor). Hakkını aramaktan bile aciz bir insan yetiştirmek. 

Siyasette hiçbir şey tesadüfen olmaz. Eğer oluyorsa bu şekilde planlanmıştır.”

Franklin D. Roosevelt (ABD'nin 32. Başkanı)

Siyasetin tanımı: Bir topluluğun, bir devletin liderliğiyle ilgili aldığı tüm önlemlerdir.

Egemen sınıfın toplumu yönlendirmek ve yönetmek için insanları bir Ortaçağ'a ve ilkel bir varlığa dönüştürmek istemesi sadece korkunun bir ifadesidir. Korkularının o kadar tutsağı olmuşlar ki, tek kurtuluşu cahiliye de görüyorlar. 

Johan Huizinga 1872 de Hollanda da dünyaya gelmiş ve 1945 vefat etmiştir. Kültür tarihçisi olarak orta çağ dan yaşadığı döneme kadar Kuzey Amerika, Hindistan Avrupa ve Arap ülkelerin tarihini araştırmıştı. Orta Çağın son baharı en tanınmış eseridir. Yitik akıl çağına girdiğimizi bundan yaklaşık yüz sene önce ifade etmişti (Bugün tasavvufçuların Kâmil insan olmanın aklı bırakma ile mümkün olduğunu söylediklerini hatırlatmak isterim). İnsanların bütün değerlerini yitirdikleri bir dünyada olduğumuzu ilk ifade edendir.

Çocukluk kavramından hareket ediyor ve bunu bir toplumun davranış hali olarak ele alıyor. Eğer bir toplum entelektüel ve karar verme yeteneklerini gerekenin altında sergiliyorsa buna çocuksu davranışlı toplum diyoruz. Böyle toplumlar, bir çocuğu bir adam yapmak yetişkin hale getirmek yerine, hep genç yaşta bırakmaktadır, alıklar çağına yaklaştırmaktadır. Çocuksu millet diyebiliriz ve bunun için de Amerikan Birleşik Devletleri seçmede hiç tereddüt etmiyor. Çocuksu hali en mükemmel bir şekilde Amerika'da görebiliyoruz, yetişmede geri kalmış bir toplum olmaktadır, bunu anlıyorum. Gerçekten, Amerika'da en yaygın film kahraman idi ve pek doğrudur. Kahraman demesi insanı hiç büyütmeme hep çocuk bırakan iki önemli araçtır. Kahramanlar en çok Orta Çağda ve bir de Amerikan Birleşik Devletleri'nde yaşıyorlar.

Kahraman akıl yoluyla tartışılmayan ve hiçbir zaman eleştirilmeyendir iyi ile kötüyü birbirinden ayırmak kabiliyetini zayıflamasını bu ikinciyi tenkit ya da eleştiri diyoruz. İnsanlar artık kendi düşünme ve irade etme yeteneklerini her gün daha az kullanıyorlar bunu her gün biraz daha insanlıktan uzaklaşıyorlar şeklinde anlayabiliriz.

(Yalçın Küçük, Fitne)

1922'de yazılmış olan batının çöküşü Oswald Spengler tarafından kaleme alınmıştır. Şöyle bir ifade geçiyor kitabında.

"Sorun Eskiden insanların özgürce düşünmeye cesaret edememeleri idi ve artık cesaretleri var ama sorunumuz özgürce düşünememeleridir."

Düşünmeyi sadece direktifleri düşünmek sayan ve bunu tek özgürlük kabul eden bir insan türüne işaret etmektedir.

Ortaçağ kendisini tekrarlayan eylemlerle sürdürüyor.

Ortaçağ bir Tüccar düzenidir.

Ne yazık Tüccar Şimdi de ön plandadır.

Orta Çağ'a bir yeteneksizler yönetimidir. Tarihçiler Ortaçağ’da yönetime gelmiş kişilerin yeteneksizliği iki yüzlülüğü aptallığı nedeniyle pek çok şaşırıyorlar. Ancak tarihçiler bu yeteneksiz, iki yüzlü yöneticilerin yalnız kendilerini bilebildikleri tarihin sayfalarından kaçan ve bütün eksiklerini örten, birer üstün yetenekli olduğunu varsayanlar, inanıyorum Öyleyse Doğrudur ilkesini yönetim dogması olarak bir dönem yönetebilmek için, yeteneksiz olmak zorunludur insanın değerini silmeyi başaran bir çağda yetenekli insanların yönetimi mümkün mü? Harmoni kaçınılmazdır, yönetilenler ile yönetenler birbirine benziyorlar.

Dünya orta çağını yaşıyor ve orta çağ saman lezzetinde kendini tekrarlayan eylemler dönemidir öte yandan saman lezzetinde ve kendisini tekrarlayan eylemler İnsan beynini samanlaştırmaktadır.

Orta Çağ ilk çağdan gelen değerleri yıkma dönemidir.

Yalçın Küçük, Quo Vadimus

İnsanlar neden geleceği hatırlamıyorlar? Geleceği hatırlamak, yaşanmış bir dünyayı sezmektir. Geçmişi hatırlamakla ilgilidir. Geleceği hatırlamak, yaşanmamış güzel bir dünyayı sezmek; aynı ölçüde yürek işi oluyor. Yürek, aklın özgürlüğüdür. Tekeller, geleceğin düşmanı oluyorlar. Geleceği hatırlamayı yasaklıyorlar. Yaşanmış bir dünyayı sezmeyi ortadan kaldırıyorlar. Tekelsi düzende yalnızca geçmiş hatırlanabiliyor. Çünkü tekeller, Ortaçağ'a aşık devlerdir.

Yalçın Küçük, Türkiye Büyülü Hapishanem

Bize karşı yürütülen bir gizli savaş var. Bu savaşı yenmenin en iyi yolu, düşmanımızı tanımaktan geçiyor. En büyük korkuları, halkın tekrar sokağa dökülüp Altıncı Filo gibi kendilerinin de denize atılmalarıdır.

Saygılar ve selamlar...